Aygün Türk medyasına göre “kaçırıldı”. Bunlar daha önce de “8 askerimiz kaçırıldı” diye yazmıştı. Oysa asker “kaçırılmamış”, “esir alınmıştı”.
Ama “esir alma” yalnızca savaşta Türk ordusunun “tekelinde” bir uygulama sanıldığı için, “8 asker esir düştü” denmesi kafalardaki önyargıya toslamıştı.
Şimdi de aynı şey oluyor.
Türk medyasına göre Aygün “kaçırıldı”, Kürt haber kaynaklarına göre “gözaltına” alındı.
Nasıl olur?
Haklı olarak yurttaş böyle soruyor.
Öyle ya, “gözaltına” alma “tekeli” de, tıpkı “esir alma” gibi, görünüşe göre “devlete” ve o devletin egemen gücü AKP’ye ait.
AKP ve CHP bağırıyor: Milli irade “gözaltına alınamaz.” Doğrudur. PKK “milli iradeyi gözaltına almamalıdır.” İyi de, AKP biri MHP’li, ikisi CHP’li, altısı BDP’li “milli iradeyi” bırakalım “gözaltına” almayı, yıllardır zindanda tutuyor.
“Ama o devlet, tutuklar da, vurur da, öldürür de...”
CHP’li vekilin “gözaltına” alınması, işte bu yerleşik önyargıya çarpıyor. Çarpıyor çarpmasına da gerçek değişmiyor. Şu anda Kürt topraklarında hemen her gün benzer “gözaltılar” yaşanıyor. Bunun anlamı ne? Bunun anlamı, Kürt silahlı hareketinin bölgede, kendine ait bir “hukuk” sistemi kurmuş olması. “Gözaltı”na alıyor, “tutukluyor”. Gerekli gördüğü zaman “serbest” bırakıyor.
Ve genellikle “serbest” bırakıyor. Hatta, şu anda, hükümetin “gelip alması” için PKK üslerinde aralarında astsubayından, kaymakamına kadar çok sayıda “tutuklu” var. Kürtler ellerindeki “tutuklulara” “af ilan” ediyor, ama “affedilen” kişileri gelip de teslim alacak kimse yok... Hükümet “kaçırıldı” diye numaradan gürültü koparıyor. Sonra “kaçırıldı” dediklerini lütfedip de gidip “kaçırıldıkları” yerden almıyor.
Şimdi ne oldu?
Benzer bir şey oldu. Tıpkı “devriye görevi yapan polis ekiplerinin kimlik kontrolü sırasında şüpheli gördüklerini gözaltına almasına” benzer bir şey...
Fark şurada. Türk polisinin gözaltına aldığı “şüpheli şahıs” için “kısa zamanda bırakılma umudu” neredeyse sıfırken, Kürt “devriyelerinin gözaltına aldığı” kişiler için durum “umutsuz” değil.
Nitekim, HPG, CHP’li vekilin “gözaltına alınmasından” hemen sonra yaptığı açıklamada, “hukuki işlemlerin yapılmasının ardından kısa bir zaman içinde Aygün’ün serbest bırakılacağını” açıkladı. İyi de yaptı. KCK hukukuna göre “suçlu” bile sayılsa, Dersim halkının oylarıyla seçilmiş bir vekilin “dokunulmazlığına” saygı duyulmalı.
Eminim, bu yazdıklarımı eğer bölgedeki gelişmeler hakkında bilgisiz biri okuyorsa, benim dediklerimden hiçbir şey anlamayacaktır. Hatta, milliyetçi bir yurttaş ise, “ne oluyoruz, ortada paralel devlet mi var?” diye bağıracaktır.
“Var.” “Paralel devletin var olduğunu” ben değil, malum KCK davalarını açan savcılar söylüyor. Onlara göre, KCK, bölgede “paralel devlet” kuruyor, “kendi hukukunu” uygulamaya koyuyor, kendi “savunma güçlerini” örgütlüyor. “Vergi topluyor”, “askere alıyor”. Daha da neler...
Şu farkla... Savcılar, elinde silah olmayan, hiç kimseyi gözaltına almayan, kimseyi tutuklamayan, “tırşikçi” ve “işbirlikçilerden” “silahlı icra memurları” eliyle vergi toplamayan, “askerlik şubesi kurmayan” “sivil” siyasetçileri, yani yine savcıların ifadesiyle söyleyecek olursak, “paralel devletin” ya da “fiili özerk Kürdistan’ın”, barışçı, silahsız, sivil “yurttaşlarını” tutukluyor. “Gözaltına alanlara”, “tutuklayanlara” “vergi toplayanlara” ise “dokunamıyor”. Onlar artık dağlardan AKP’nin “duble yollarına” iniyor. “Kimlik kontrolü” yapıyor, “şüpheli” gördüklerini “gözaltına” alıyor.
Ben hem hükümetin, hem de PKK’nin “şüpheli” gördükleri sivil kişileri “gözaltına” almasına ve ardından da “tutuklamasına” karşıyım. O “şüpheli şahıslar” “gözaltına alınmadan”, “tutuklanmadan” yargılanmalı.
Her neyse... Konumuza dönelim.
Aygün “olayı” çok önemli bir gerçeği ortaya çıkardı. Benim “karşı” olmamı bir yana bırakalım; BDP’nin bu “gözaltı” olayına “karşı” çıkması, iki Eşgenelbaşkanın imzasıyla CHP’li vekilin “gözaltına alınmasını” “kabul edilemez” ilan etmesi AKP cenahında nasıl yankılandı?
Yankılanmadı.
Bu da gösterdi ki, “PKK’yi kınayın, biz de sizi kınalayalım, allayalım, pullayalım, meşrulaştıralım” lafları palavradır. İşte BDP “PKK’nin bir eylemine” karşı çıktı ve bakın ne oldu? Bir kere kimsenin umuru olmadı. Sonra bunlardan Ahmet Kekeç Eşbaşkanların açıklamasını “es” geçti ve şöyle yazdı:
“CHP milletvekili Hüseyin Aygün’ün PKK tarafından kaçırılması, BDP milletvekili Sırrı Sakık’ı üzmüş.
Haber mecraları Sakık’ın üzüntüsünü, ‘BDP’den tepki’ başlığıyla duyurdular.
Öyle bir üzüntü bildirimi ki insanın, ‘Aman kalsın, sen üzüntü filan bildirme’ diyesi geliyor.
Hem bırakın, ‘umarım’ ve ‘dilerim’ gibi yasak savar ifadeleri de, sizin de müntesibi bulunduğunuz parlamentoya yapılmış bu ‘hayasızca’ saldırıyı yüksek sesle kınayın.”
BDP Eşbaşkanlarının samimi tutumuna verilen yanıt böyledir.
PKK “Aygün”ü bırakacak. Belli. AKP BDP’li ve CHP’li vekilleri bırakacak mı? Kekeç ve medyatörler AKP’nin “parlamentoya yapılmış hayasızca saldırısına” “tık” diyebilecek mi?
Aygün olayının asıl sorusu budur.
Asıl yapılması gereken ise (Aygün’ün serbest bırakılacağı açıklandığına göre) “kınama” bildirileri değil, CHP’li vekilin can güvenliğini hiçe sayan AKP operasyonlarına “dur” demektir.
|