Sykes-Picot gizli anlaşması

15 Ağustos 2012 Çarşamba, 09:43

Afet ILGAZ/Yeni Çağ

Geçen yüzyılda bugün Orta Doğu’da çizilen yol haritası izlenerek İsrail bölgeye yerleştirilmişti. Yıl 1916, Sevr’den bir önceki gizli anlaşma İngiliz ve Fransız imzacıların (İngiliz diplomat ve asker Sir Mark Sykes-Fransız diplomat François Georges Picot) adını taşıyordu. Rus Çarlığı da faydalanacaktı. Sovyet devriminde Çarlık Rusyası kasalarında bulunan gizli anlaşmalar Bolşevikler’in eline geçince, bu belgeler Türkiye’ye sunuldu. Anlaşmaya göre Osmanlı topraklarından kopartılacak parçalar şöyle belirleniyordu:
İskenderun Filistin arası Fransa’nın, Filistin’le İran arası bölge İngiltere’nin etki alanında; İskenderun serbest bölge olacak, Filistin uluslararası yönetime bırakılacak.
O yıllarda Osmanlı parçalandı ve içinden Irak’la Ürdün çıktı.
İngilizler, Emir Hüseyin’e para ve silah desteği vererek Haziran 1916’da Arap ayaklanmasını başlattılar. 1. Dünya Savaşı’nın sonunda İngiltere, Osmanlı’dan koparılan yeni ülkeleri ve krallarını dünyaya ilan etti. Yeni ülkeler Irak ve Ürdün’dü. Faysal ve 1. Abdullah kral oldular. 30 yıl sonra da siyon devleti gerçekleşti. İsrail’i ilk tanıyan biz olduk. Banu Avar “Artık Orta Doğu, düşmanlar yatağıydı” yorumunu yapıyor.
1920’deki Sevr anlaşması bu anlaşmanın devamıdır. Hedefteki Kürdistan’ı, Prof. Ofra Bengio BBC’ye şöyle özetliyor: “Bölgede dengeleri Kürt faktörü dengeleyecektir. Kürtler yıllardır Batı ve ABD desteğini almış, onlara sadakatle bağlı olduklarını da ispatlamışlardır. Kürtlerin yaşadıkları ülkeler birbirleriyle Kürt sorununun halledilmesi konusunda iş birliği içinde değillerdir ve Kürt unsurlar, içinde bulundukları ülkeleri derin zaafa sürüklemektedir.”

***

BDP’li milletvekili Adil Kurt bir taziye gününde Başbakan’a şöyle sesleniyor:
“Ey Erdoğan! 28 yıldır Kürdistan dağlarında süren bu savaş, eğer aklını başına almazsan Kürdistan sokaklarına, Türkiye’nin metropollerine taşınmak üzeredir.” Başbakan, Osman Pamukoğlu Paşa’ya yaptığı hakaretlerden birini bile bu sözlere cevap olarak söylemedi.
“Sen kimsin? Çapın ne? Gramın ne? Milletvekili olsan ne yazar” demedi. Aslında bu laflar Kasımpaşa sokaklarında oynayan çocukların edeceği türden laflardır ve bir başbakana yakışmamaktadır ama gene de bu laflar sadece bir Türk Paşasına söylenmiştir. Adil Kurt’un laflarının devamı var ama yazmayı içim kaldırmıyor. İşin başka bir ilginç tarafı da kaçırılan milletvekili Hüseyin Aygün’ün kendini kaçıran PKK’lılarla Zazaca konuşmaya kalkışması, ancak adamların bu lehçeyi bilmemeleri üzerine konuştukları dilin Türkçe olmasıdır.
“Emperyal odakların Suriye’ye o kadar zorlukla ve temkinli yaklaşmalarındaki en büyük neden, 100 yıllık planlarının Türkiye-Irak-İran-Suriye dörtgeninde bir daha çıkamayacakları bir batağa saplanma olasılığından duydukları korkudur” diyen Banu Avar çok etkileyici bir laf etmiş; “Bu coğrafya binlerce yıldır hayin öğütmektedir...”