Başbakan Recep Tayyip Erdoğan AK Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın iftarında yapıtığı konuşmada, Ahmet Davutoğlu’nun Myanmar’a ziyaretini eleştiren Radikal yazarı Cüneyt Özdemir’e saldırdı.
“Şimdi çıkmış birileri yazıyor, ‘Hadi Emine Erdoğan’ı anladım da, Dışişleri Bakanı’nın ne işi var?’ diyorlar. Ben buradan o medya patronuna (Aydın Doğan v.s.) yazıklar olsun diyorum; o adamları köşe yazarı olarak nasıl tutuyorsunuz? Bu tür hedefi aşkı heyecanı olmayan insanlara eline kalem vermişsin köşe teslim etmişsin. Bu milletin dertleriyle dertlenen kalemler değildir bunlar.”
Başbakan’ın gerçek kimliği bu satırlarda olanca açıklığı ile gözler önüne serilmiştir.
Daha önce bir “defter”den söz etmiş ve en basit eleştiri yönelten köşe yazarlarını bu “deftere” not ettiğini açıklamıştı.
Bilindiği gibi, daha önce de Dolmabahçe’de gazete patronlarını ve onların yakın adamlarını toplamış, medya sermayesine “brifing” vermişti.
O günden sonra, yüzü aşkın gazeteci tutuklandı. Ali Bayramoğlu, Cengiz Çandar gibi yazarlar tutuklanmaktan kıl payı kurtuldu. Başta Nuray Mert, en son da Sedat Akinan olmak üzere onlarca gazeteci işlerinden atıldı.
İçişleri Bakanı atılan “bomba” ile, hükümeti eleştiren “yazı”nın aynı şey olduğunu ilan etti.
Arkasından polis ve askeri istihbarat elemanlarının “gazeteci” diye sızdırıldığı söylenen Akit gazetesi Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ı “Öcalan’ı PKK’den daha fazla savunan” kişiler olarak hedefe koydu.
Ve işte, bütün bunlardan sonra Başbakan Aydın Doğan’a “yazıklar olsun sana” diyerek, Cüneyt Özdemir’i “işten atmaya” çağırdı.
Başbakan, Cüneyt Özdemir’i “hedefi, aşkı, heyecanı olmayan, bu milletin dertleriyle dertlenmeyen, eline kalem verilen, köşe teslim edilen adam” diye yerden yere vurdu. “ Hızını alamadı, “Ben buradan o medya patronuna (Aydın Doğan v.s.) yazıklar olsun diyorum; o adamları köşe yazarı olarak nasıl tutuyorsunuz?” diye bağırdı...
Neden? Cüneyt Özdemir ne dedi ki, Başbakan onun patronuna “yazıklar olsun” diye saldırdı ve Cüneyt Özdemir’i işten atması için tehdit etti? Cüneyt Özdemir’e bunca hakareti neden yaptı? Cüneyt Özdemir devletin “dış politikada” uğradığı “iflası” yazdı diye mi; Türk ekonomisinin bir yıla kalmaz Avrupa’dan gelecek dalgayla derin bir krize gireceğini yazdığı; KCK tutuklamalarının iç yüzünü halka duyurduğu, Şemdinli gerçeğini tüm ayrıntılarıyla gözler önüne serdiği için mi?
Hayır!
Yalnızca “Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Emine Erdoğan’la birlikte Myanmar’da işi ne?” dediği için...
Evet, yalnızca bu yüzden...
Askerin “bin yıl sürecek” dediği “28 Şubat” süreci, “biçim” değiştirerek, AKP’nin “28 Şubatı” olarak karşımızda duruyor.
Askerin 28 Şubatını Şemdin Sakık’ın sözlerine dayanarak hazırlanan ve diğerlerinin yanı sıra Cengiz Çandar’ı da hedef alan ünlü “andıç” simgeliyordu. Bu “andıç”, o sıralar “merkez medya”da manşetlere çekildi.
AKP’nin 28 Şubatında da bir öncekiyle büyük benzerlikler olması hiç de şaşırtıcı değil. Yine Şemdin Sakık, yine Cengiz Çandar ve yine “manşet”... O zamanlar da “polis ve askeri istihbarat” işbaşı etmişti, şimdi de...
AKP’nin askeri vesayetle “mücadelesi” diye ortada dolaşan iddia, boş bir iddiadır. AKP askeri vesayetle “mücadele” etmedi. ABD, 1 Mart tezkeresinin geçmesini, MGK’da tezkereye karşı çıkarak engelleyen (aynı zamanda AKP düşmanı da olan) generalleri AKP ve Cemaat’in polisi ve yargısı eliyle cezalandırdı. Bu cezalandırma işinde, AKP’den bin kat daha fazla, Ergenekoncuları Dolmabahçe’de Başbakan’la yaptığı “gizli” toplantıda ele veren eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt ve geçtiğimiz gün Balyoz davasında tanıklık eden ve 1 Mart tezkeresinden yana olduğunu açıklayan eski Genelkurmay Başkanı Özkök rol oynadı. AKP orduda “yozlaşmış” Ergenekoncularla, bunlar tarafından darbeye kışkırtılan “Balyozcuları” tasfiye operasyonunda ABD’nin desteğinde, yalnızca siyasi “aracılık” yaptı.
Bundan ötürü, “vesayete karşı mücadele” demokrasi doğurmadı. Ve bu “tasfiye” işi tamamlandıktan sonra, Türkiye yeni vesayetin boyunduruğuna girdi. Bu yeni vesayet, Cemaat’in ekonomik, ideolojik, dini desteğini alan “polis-yargı” vesayetidir. Ordu bu güçlerin karşısında teslim bayrağını çekmiş ve Kürt sorununda “inkarcı ve imhacı” çizgide bunlarla uzlaşmıştır. Başbakan da geçtiğimiz seçim öncesinden bu yana, bu vesayetçi güçle kader birliği etmiş, kendisini askeri vesayet güçlerine karşı destekleyen liberal, demokrat aydınlarla arasındaki köprüleri havaya uçurmuştur.
İşte Cüneyt Özdemir’in “Davutoğlu’nun Myanmar’da işi ne?” sorusu karşısında Başbakan’ın akıl almaz tepkisi, karşı karşıya olduğumuz yeni vesayet rejiminin kulakları tırmalayan sesidir. Kürt özgürlük hareketine ne kadar eleştiri yöneltirse yöneltsinler, demokrat, liberal çevrelerin akılda tutması gereken en büyük “yasa” şudur:
Bir iktidar, eğer ülkede yaşayan insanların bir bölümüne karşı kanlı bir saldırı sürdürüyorsa, geri kalan bölümü karşısında demokrat olamaz. O geri kalan bölümünden, kendisine tam “biat” ister. Bir eli kanlı olanın, öteki eli kınalı olamaz. Eli kana bulaşan korkuya kapılır... En küçük eleştiriden korkar. “Davutoğlu’nun Myanmar’da ne işi var” eleştirisiyle, HPG’nin “bombaları” onlar için aynı şeydir. Bunu da zaten söylemekteler... AKP düşüştedir
|