Sevgili Ruşen Çakır’a yanıtımız: "İslami hareket bir erkek hareketidir."

07 Nisan 2011 Perşembe, 14:12

Ahu Özyurt/Gazeteport

Türbanlı vekil adayı tartışması tam bitti diyorduk ki Ruşen Çakır dün çok önemli bir yazı yazdı. Sevgili Ruşen Çakır, muhafazakar kadınların, hadi onun yazdığı gibi yazalım, “İslamcı kadınların” davayı kaybettiğini iddia etti.

Bunun üzerinde biraz duralım.

Gerçi Çakır’ın yazdığı bir paragrafa katılmamak mümkün değil.İslami harekete en büyük damgayı kadınlar bastı, en büyük çileyi onlar çekti. Ve fakat İslami hareket bir erkek hareketidir.

Bu yine de İslamcı kadınları kaybetmiş yapmaz, bana göre. Türban artık bir tabu olmaktan çıktıysa, ana muhalefet partisinin il ve ilçe kadrolarında, kadın ve gençlik kollarında türbanlı genç kadınlar yer alıyorsa bu, davanın aslında bir noktada evrildiğini ve kendine demokrasi içinde önemli bir de yer bulduğunu göstermez mi?

Muhafazakar erkeklerin iktidarına rağmen Islamcı kadınların kafaca onlardan fersah fersah ileride olması aslında davanın kendi içinde ilerlediğini göstermez mi?

Ayşe Böhürler, Hidayet Şefkatli Tuksal gibi simge isimler AKP içindeki pekçok erkeği susuz götürüp getirecek kadar donanımlı ve zeki değiller mi? Buna rağmen mesela köşeler, gazete sayfaları onlara da kapatılmıyor mu?

Zenginleşme, Nuh Gönültaş’ın o olay yaratan köşesinde yazdığı gibi muhafazakar erkeklere Pirus Zaferi yaşatsa bile asıl zafer kadınların olmadı mı?

Bir süredir twitter’dan yazıştığım ve tanıdığım Beyhan Demirci, konuyu sorduğumda bana şöyle bir yanıt yolladı:

“Bu manzaraya bakinca gördügüm sey: Basörtüsünün iyi bir siyasi manipülasyon araci oldugu ve siyasilerin elinden "Anayasal hak olarak taninip" alinmadigi sürece oy kaygisi ile herkesim tarafindan kullanildigidir.

Son günlerde Basörtülü Hanimlar tarafindan baslatilan "Basörtüsü yoksa oy da yok" olusumunu bütün bunlara bakinca beyhude bir çaba olarak görüyorum.

AK PARTI, CHP, MHP ve diger partilere bu konuda kirginligim ve tarihe düstügüm not'lar hiç degismeyecek.

Ancak görünen resimde bu konuyu Anayasal düzenleme ile halledecegini söyleyen tek parti var, bu kadar sabrettikten sonra biraz daha sabredip bunu vaad eden tek partiyi de baltalamak istemiyorum.

Oy verir miyim bilmiyorum, ama toplumsal bir kampanyaya dahil olup bunu baltalayacak bir eyleme ortak olmayi düsünmüyorum”

Beyhan’ın yanıtına bakılırsa, İslamcı kadınların bir kısmı yenilgiyi kabul etmiş gibi görünüyorlar. Oysa aynı fikirde değilim.

Özellikle İslami hareketin bir “Erkek hareketi” olduğu tezi bence çökmüş sayılır. Çünkü muhafazakar erkekler para ve dava arasında yaptıkları tercihle renklerini belli ettiler.

Laik kesim de “İyi müslüman” kökleri ile barıştı. Anneannelerinden dedelerinden öğrendiği gelenekleri itmemeyi öğrendi. Bu değişimi de yaratan erkekler değil kadınlardır.

Şimdilik sadece “Galip sayılır bu yolda mağlup” demekle yetineceğim. Seçim sürecinde bu tartışmaya devam ederiz.




Hillary Clinton da “endişeli”
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Mısır ziyareti sırasında “Tahrir uyanışının mimarları olan pekçok kadının yeni yönetimde ve reform sürecinde yer bulamadığını görüyorum ve endişeliyim” dedi. Radikal’de yazan amir Shalakani gibi, Clinton da “Müslüman Kardeşlerin” sistemle kafasına göre uzlaştığını ve bahaneyle kadınları sistem dışına ittiğini düşünüyor.




KA-DER’e tebrikler
Kadın Adayları Destekleme Derneği bu yılki “Hedef 275” sloganıyla yıllardır hakettiği yüksek profile kavuştu. Medyatik isimler de destek verdi. Ama aslolan, başta AKP olmak üzere pekçok partinin kadın adayları kendi partileri içinde göremedikleri ilgi ve desteği KA-DER’de buldular. Ne demişler: Zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü bir silah yoktur.