Ankara’da Başbakan Erdoğan’ın grup toplantısında konuştuğu dakikalarda, İstanbul’da adalet dağıtan bir “saray”da, avukatlar tekme tokat dövülüyordu.
Başbakan, kürsüde “Kimseyi ötekileştirmedik” diyorken, iki yıl önce “Avrupa’nın en büyük adliyesi” sloganıyla açılan Çağlayan’da, kask numaraları (yine!) itinayla kapatılmış çevik kuvvet polisleri, koluna girdiği avukatları, kelepçeleyerek zırhlı araçlara bindiriyor, direnenler yerlerde sürükleniyordu.
Millet iradesinin tecelli ettiği Yüce Meclis’te grupları izlerken biz, aynı anda Twitter’dan akan görüntülerde; bir kadın avukatın sırtı tartaklanmaktan açılmış, merdivenlerden indiriliyor, yaşını almış bir başka avukatsa üzerinde cübbesiyle, “Burada hukuk yok” diye haykırıyordu.
Koluna girerek götürülmek istenen bir genci, çevredekilerin “O gazeteci” (yani avukat değil) diye polisten almaya çalışması ise sahneye bir kara mizah sosu katıyordu.
Üstelik, polisin Taksim’e girmesini protesto etmek üzere slogan atan avukatlara dönük bu sert müdahalesinden sadece yarım saat önce, İçişleri Bakanı Muammer Güler Meclis kulisinde gazetecilerin sorularını yanıtlamıştı.
Güler, demokratik haklarını kullananlara kesinlikle müdahale edilmediğini söylüyordu..!
GÜVENLİK-ADALET ALGISI BOZULURKEN
Bu görüntüler, son iki haftadır tanık olduklarımızla birleştiğinde, (üstelik tam da diyalogtan, dinlemekten söz ederken) güvenlik ve adalet algısını eş anlı olarak alt üst etti. Bununla da “Sistem dünyası yaşam dünyasını egemenliği altına almak ister” diyen Habermas’ı haklı çıkardı.
Güvenlik ve adalet algısını bozan tek gelişme bu değildi. Dün sabah henüz kimseye “günaydın” dememişken, Taksim’i gaz bombaları ve molotof kokteyllerinin altında dumanlar içinde izlemeye başladık. Aslında büyük bir sürpriz değildi. Zira Taksim’deki görüntünün ilahi nihaye süremeyeceği, Gezi Parkı direnişçileriyle, gerekçesi Gezi Parkı olmayan protestocuların “ayrıştırılacağı” ve bu doğrultuda bir “temizlik” yapılacağı beklentisi vardı.
Flama bayrak operasyonu yapılırken, polisin Gezi Parkı direnişçilerine müdahale etmemesi, “ıhlamurlu ve kuşlu” mesajları gündem yaratan İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun konuşurkenki nazik tonu dikkat çekti.
Velakin bunların hiçbiri, devletin bu tutumu neden iki hafta önce esirgediği, çadırlarında uyuyan insanlara üst üste iki sabah neden gaz bombası atarak; tepkisel eylemleri tetiklediği sorusuna cevap vermiyor.
TEMSİL SORUNU VE TOPÇU KIŞLASI
Başbakan Erdoğan bugün eylemcilerin temsilcileriyle bir araya gelecek. Ancak Başbakan’ın muhataplarının, “temsil kabiliyeti”nin olmadığı hararetli bir tartışmanın konusu. Gezi Parkı direnişçileri, parkın park olarak kalması, dolayısıyla Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmeyeceği sözünü almak istiyor.
Erdoğan’ın, grup konuşmasında “işgal” kavramını kullandığı dikkate alınırsa, böyle bir talebe “evet” demesini beklemek fazla iyiniyetli olur. Bununla birlikte krizin, erteleme, ya da zamana yayma gibi bir ara formülle çözümü de uzak bir ihtimal değil.
Gezi Parkı sorunu, bugün hangi eşiğe taşınırsa taşınsın, avukatların toplu olarak adliyede dövülüp kelepçelendiği bir ülkede hukuk devletinden söz edemeyiz. İmaj diyor ya yönetenler…
|