14. gün bitip de 15. gün başlayınca, hükümetin ve medyanın da dili “çözülmeye” başladı. “Şemdinli’de ne var, ne yok?” sorusuna tam 14 gün boyunca “Şemdinli’de şu yok, bu yok, Şemdinli’nin işgali yok, halk ayaklanması yok, Şemdinli devleti yok, minare gölgesi, davul tozu hiç yok” diye yanıt veren hükümet ve medya, şimdi “Şemdinli’de savaş var, ölüm var” demeye başladı.
Özgür medya suskunluğu yenik düşürdü. Savaşın ağır ve acı gerçekleri ANF’den, Nûçe TV’den, Özgür Gündem’den ve Özgür Politika’dan sosyal paylaşım sitelerine yansıdı. Dün her yerde “Hakkari’de 8 şehit” haberlerini, düne kadar ortada görünmeyen “gazetecilerin” olaylara “tanıklığı” izledi.
İşte Hükümet yanlısı Yeni Şafak muhabirlerinin “tanıklığı”: “Geçimli Köyü’nde sığındığımız evde; bölgedeki hareketliliğe bire bir tanık olduk. Ambulansların biri geldi biri gitti. Tanklar, kirpiler, kobra türü zırhlı araçlar çatışmaların yaşandığı yerlere akın ettiler. Havadan ise helikopterler ha bire ring yapıyorlardı. Silah sesleri sabahın 05:00’ine kadar devam etti. Saat 05:15’te Geçimli karakoluna geldiğimizde ise tam bir dehşet tablosuyla karşılaştık. Karakol ağır hasar görmüştü. Karakolun üst bölgesindeki mevzilerinde ise dumanlar yükseliyordu. Yetkililerden edindiğimiz ilk bilgiler; ağır kayıpların olduğu yönündeydi. Hakkâri Tugayı adeta Geçimli’ye akın etmişti. Etrafta bir sürü zırhlı araç dururken, askerler de bir taraftan can yoldaşlarına ağlıyor diğer taraftansa olup bitenleri anlamaya ve inceleme yapmaya çalışıyorlardı. PKK bu eylemini yaparken Olgunlar ile Köprülü arasında dört noktada yolu kapatmıştı. Üstelik yapılan mayınlama nedeniyle hem araçlar hem de yol büyük hasar görmüş durumdaydı. Çatışmaların çok çetin geçtiği her halinde belliydi. Öyle ki PKK’lılar, Geçimli Karakolu’nun içine bile girmişlerdi.”
Şemdinli’de ne oluyor sorusunun yanıtı budur. Muhabirlerin haberinde yer alan ordu ve gerilla kayıplarıyla ilgili kısımları bilerek çıkardım. Çünkü Şemdinli gerçeğini “kimin kimi daha çok öldürdüğü” sorusuyla aydınlatmak hem mümkün değil, hem insani değil. Haberde önemli olan “kayıpların” olduğu gerçeği ve daha önemlisi Şemdinli savaşının 30 yıldır süren ordunun “operasyon” yaptığı, gerillanın ise “vurup kaçtığı” savaşlardan artık çok farklı olduğu...
Yeni Şafak konuşmak zorunda kaldı. Muhabirlerinin yazdıklarını zorunlu olarak yayınladı. Çünkü Kürt özgür medyası kefenlere bürünmüş asker cenazelerinin görüntülerini ekrana getirdikten sonra, susmak mümkün olamazdı.
Savaş gerçeğini “saklamak” savaşın devamından başka hiçbir işe yaramaz. Kürt kamuoyunun barıştan yana olmasının nedeni, savaş gerçeğini “biliyor” olmasıdır. Savaş onların topraklarında sürüyor. Onlar savaşın içinde, savaşın bütün gerçek acılarını her gün yaşadıkları için barış istiyorlar.
Ama Türk halkı savaş gerçeklerinden uzakta yaşıyor. Hiçbir anne bebeğini uyuturken obüs toplarının, makinalı tüfeklerin, uçakların ve bombardımanların sesiyle dehşete düşmüyor. Şehirlerin, kasabaların, köylerin sokaklarında tanklar, zırhlı araçlar, askeri birlikler Batı’nın gerçekliği değil. Ve daha da beteri, Türk halkı, uzun bir süredir bu savaşta kendi insan kayıpları hakkında bile hiçbir bilgiye sahip olmuyor.
Böyle olunca, Türk halkı, yalnızca “öldürülen” ve öldürülmeleri de “haklı” sayılan Kürt kayıpları hakkındaki abartılı bilgilerle zehirleniyor. Giderek “bir askerimiz şehit, yüz PKK’li ölü” laflarından bir tür “intikam” duygusuyla mutlu oluyor.
Savaşın gerçek yüzünü görememek, barış taleplerinin yankılanmasını önlüyor. Ve böylece savaş karşısında halk muhalefeti örgütlenemiyor.
Hükümet, Şemdinli’de 14 gün boyunca “gizlediği” gerçeği, artık gizleyemez hale geldi. Şimdi Türk kamuoyu, Şemdinli gerçeğiyle sınırlı da olsa yüzleşmiş oldu. Hükümetin “PKK’yi tasfiye etme” siyasetinin iflasının ilk işaretini algıladı. “Savaşın kazanılamayacağı” duygusu, “barışı kazanma” duygusunu doğurur. Bu ise “savaşın kazanılamadığını” gösteren Şemdinli gerçeğini halkın öğrenmesini gerektirir.
Ve Şemdinli savaşı nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, artık görülmüştür ki, savaş otuz yıldır olduğu gibi “sürdürülebilir”, yanı “düşük yoğunluklu savaş” olmaktan çıkmıştır. Şemdinli’de “ne olduğunu” bilmek, yarın Şırnak’ta, sonra Amed’de “ne oluyor” dememek için hayati önemdedir.
Ey Türk gazetecisi: Savaş “düşman bir devletle” yapılan bir savaş değil, kardeşinle yapılan bir savaştır. O halde savaş gerçeğini “devletinin savaşı kazanması” amacıyla değil, tam tersine bu savaşın kazanılamayacağını göstermek amacıyla yansıt. Halk otuz yıldır kazanılamayan savaşın kazanılamayacağını, kendi kayıplarının bilincine vararak anlasın ki, “barışı kazanmak için” sesini yükseltsin.
Gazeteci ne demişti: “Etrafta bir sürü zırhlı araç dururken askerler de bir taraftan can yoldaşlarına ağlıyor diğer taraftansa olup bitenleri anlamaya ve inceleme yapmaya çalışıyorlardı.”
O askerler, herkesten çok şu gerçeği yaşayarak, ölerek ve öldürerek öğreniyorlar:
Bu savaş kazanılamaz. Barış ise kaza
|