Odatv Davası sanıklarından Müyesser Yıldız, “içeride” olduğu soğuk kış günlerinden birinde bir mektup göndermiş ve “Üşüyorum” demişti...
Müyesser artık özgür ama yine anlatacak çok şeyi var...
İşte bu yüzden mektuplaşmaya (!) devam ediyoruz:
***
“Merhaba; Mahallemizin Delikanlısı,
Dışarıdan ilk mektubum bu... ‘Özgürlükte’ diyemiyorum maalesef...
Silivri’den yazdıklarımdan tek farkı var benim için, “Görülmüştür” damgası olmayacak!
Sözüm ona damga yok, ama birçok gözün izlediğini biliyoruz değil mi?
‘Üşüyorum’ demiştim Silivri’den yazdığım mektupta, şimdi ise ‘Yanıyorum...’
‘Özgür’ insanların hissettiği sıcaklığın iki mislini düşünün Silivri için...
Demirlerden, betonlardan alev fışkırıyor şu anda.
Nefes almak mümkün değil.
Genç Barışlar da, belli bir yaşın üzerinde veya hasta olan Mehmet Haberal, Fatih Hilmioğlu, İlker Başbuğ, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan; hasılı hiçbiri uyuyamıyordur eminim.
Su da yok... Geçen yıl Ramazan Bayramı’nda Silivri’deydim. Silivri’de bayram sabahını yazarken, susuzluğumuzu anlatmış, ‘Bir tas su da Silivri önüne bırakın. Duş alırken bir tas da bizim için dökünün’ demiştim.
İnanın duşa giremiyorum onları düşündükçe...
Bu dış yangın; bir de iç yangın var ki!.. Hani ‘Psikolojik İşkence’ başlıklı yazında biz tahliye olanların ismini sayıp, ‘Hangisi kaçtı?’ demiştin ya, iç yangın derken bunu kastediyorum.
O iç yangın biz tahliye olanları da, kalanları da yakıyor. Nasıl mı? Anlatayım:
***
Tahliye olduğum 18 Haziran’daki duruşmada 15-16 aydır tutuklu olduğumuzu, hâlâ ‘delil toplanmasından’ söz edildiğini, 3 aydır TÜBİTAK raporunu beklediğimizi hatırlattım ve şunu sordum:
‘Savcılar görevini yapmıyor; biz yatıyoruz, TÜBİTAK görevini yapmıyor; biz yatıyoruz. Acaba delilleri bizim toplamamız gerekiyor da biz mi bilmiyoruz?’
Şimdi sizi o duruşmadan 12 gün öncesine götürmek istiyorum.
6 Haziran 2012 günü mutat aylık tutukluluk hâlinin incelenmesi kararı çıktı. Tutukluluk hâlimizin devamına karar verilmişti. Kararda ben, Soner Yalçın ve diğer sanıkların tümü için şu uzun gerekçe yer alıyordu:
‘Üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, sanıkların evlerinde ve işyerlerinde yapılan yasal arama sonucu elde edilen döküman, dijital veri ve diğer delillerin içeriği, iletişim tespit tutanakları, fiziki takip tutanakları ve dosyada mevcut tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, delillerin henüz tamamen toplanamamış olması, sanıklar ve müdafiilerinin dilekçelerinde ve duruşmada ileri sürdükleri gerekçeler de dikkate alınarak (../..) sanıkların tutukluluk hallerinin devamına oy birliği ile karar verildi.’
***
Duruşmada ne oldu?
Benim tahliyeme, diğerlerinin tutukluluğunun devamına karar verildi.
Ve benim için ne yurtdışı yasağı konuldu, ne de adli kontrol.. (Şimdi vicdanen rahat etmek için, emniyet müdürü olan eşime takılıyorum. Yarım gün benim için, yarım gün de devlet için çalış, beni izle bari diye...)
Hani 12 gün önce kaçma ihtimalim vardı?
Hakkımızdaki tek somut ‘delil’, bilgisayarıma yüklenen o ‘virüslü sözde belgeler’di. Eee; TÜBİTAK’tan beklenen rapor da gelmemişti. Buna rağmen ben niye tahliye edildim de, diğerleri kaldı?
Tahliye olduğum gece Silivri kapısından çıkmadan, ‘Ben niye tahliye edildim?’ diye sordum.
İstedim ve bekledim ki, insanlar çok yüksek sesle ‘Diğerleri niye tahliye edilmiyor?’u sorsun...
İnanın hâlâ bunun gayreti içindeyim ve o sorunun cevabını arıyorum.
Dahası var; İlk duruşmada ‘gazeteciliğin yargılandığı’ bu davada savunma yapmayacağımı söyledim.
Üstüne bunun bir ‘hukuk’ davası olmadığını, dolayısıyla avukata ihtiyaç bulunmadığını belirtip, avukatımın görevi bırakmasını istedim.
Özetle, savunma yapmadan ve avukatsız tahliye oldum. Benim durumum hukuk tarihinde herhalde bir ilktir.
Sorum Silivri’nin farkında olmayan veya olmak istemeyenlere:
Sizce bu tabloda hukuk, insanlık, vicdan adına bir terslik yok mu?
Silivri’de sadece insanlar değil, hukuk-adalet yanıyor, inanın!..
***
Herhalde kedim Adalet’i (CHP Milletvekili Melda Onur’un hediye ettiği kediye bu ismi verdim) merak ediyorsunuzdur.
Henüz çok küçük, altını tutamıyor, ortalığı batırıyor. Eğitimini sıkı tutuyorum, birkaç güne kalmaz, altına kaçırmayı bırakır eminim. Keşke ülkemiz adaletini de böyle toparlayabilsek!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe’deki dostlara ve manevi oğlum Çağdaş Ulus’a kucak dolusu sevgi ve selamlar...
Müyesser YILDIZ”
*****
GÜNÜN SORUSU
Daha önce dünyanın herhangi bir ülkesinde, ‘Beni neden tahliye ettiniz?’ diye soran, hatta yakınan bir tutuklu olduğunu duydunuz mu?
On gün sonra görüşmek üzere!
Yorgunum... Son iki yıla günde dört ayrı konuda olmak üzere bin beş yüze yakın yazı, iki kitap, yetmişe yakın konferans ve imza günü sığdırdım.
Ama artık “izin yapmak”tan bile çekiniyorum.
Çünkü ne zaman birkaç günlüğüne yazılarıma ara versem, iktidar bağımlısı (artık yandaş demeyeceğim, çünkü o aşamayı çoktan geçtiler) bazı internet sitelerinde kovulduğuma dair yazılar yayınlanıyor. Haliyle bu yazılar da size kadar yansıyor ve ortalık karışıyor.
Açık seçik yazıyorum:
Denize gireceğim, balık tutacağım, uyuyacağım...
Ülkem size emanet!
On gün sonra; yani 15 Ağustos 2012 Çarşamba günü görüşmek üzere; hoşça kalın...
|