Malatya’nın Sürgü beldesindeki “Ramazan davulunun” yankıları sürüyor. Hadise şu: Davulcu, Alevi-Kürt ailesinin evinin önünde ısrarla “sahura kalkın” diye davul çalıyor. Evli ailesi “burada davul çalma” deyince iş büyüyor.
Ertesi gece tekbir getiren ve slogan atan bir grup saldırgan, Evli ailesinin evinin camlarını taşlıyor, ahırı yakıyor. Sloganlar tüyler ürpertici ama tanıdık:
‘Kürtlere ölüm’, ‘Alevilere ölüm’, ‘Sizi burada barındırmayız, gidin buradan, gitmezseniz de biz sizi öldüreceğiz’...
Neyse ki “yetkililer” duruma, bu defa fazla uzatmadan el koyuyor. (Sosyal medya olmasa kim bilir olay nerelere varacaktı!) Bu arada vali, Evli ailesine “gelin bizde yatın, dışarıya pek çıkmayın” gibi telkinlerde de bulunuyor.
İnsanların evi taşlanmış, ahırı yakılmış, öldürülme tehditleri almış... Vali, belli ki can güvenliğini sağlayamayacağından korkmuş.
Buna rağmen “abartılıyor”, buna rağmen “münferit” deniyor ya bu olaylara!
Ev basma hazırlığı
Saldırıya uğrayanlar sadece Evli ailesi değil... Radikal’den Ayça Örer’in haberine göre başka bir aile olan Yıldırmaz’ların da kapısına ısrarla dayanmış davulcu. Küfürlerle, sahura kalkmak ZORUNDASINIZ demiş... Kalabalığın İstiklal Marşı’nı söylemesi de işin milliyetçi boyutu.
Davulcu ve şürekasının beş haneyi daha “basmayı” planladıkları söyleniyor...
Ve bunlara rağmen “abartılıyor”, buna rağmen “münferit” deniyor bu olaylara!
O zaman sorarım size: Bir müminin kapısına dayanıp “Oruç tutma, yoksa seni öldürürüm” dendiğini düşünün. Bakalım neler oluyor?
Hayır efendim, bu hadiseler yabana atılamaz... Madde madde izah edeyim:
1. Olay, sadece bir davulcunun kendine göre mahalleyi Sünnileştirme çabasından ibaret değil -ki tek başına olsa dahi ırkçı, ayrımcı bir saldırıdır. Evlere sloganlarla saldıran, tekbir getiren “saldırganlar” kaç kişi ve kimler, hâlâ bilinmiyor!
Kapıya işaret
2. Bu hadiseler Ramazan’la ayyuka çıktı malum mazeretimiz var asabiyiz- ama evveli var: Daha altı ay önce Adıyaman’da yaklaşık 200 Alevi ailesinin kapısı, tıpkı Nazi Almanya’sındaki Yahudi evleri gibi işaretlendi, vali “çocuklar karalamış” dedi... Nisanda Didim, İzmir, Gaziantep ve Erzincan’da da yaşandı ama bunu yapanlar tespit edilmedi, “Yok canım olmaz öyle şey!” dendi.
3. Bu ülkede Maraş ve Sivas gibi korkunç katliamlar yaşandı. İnsanlar aynen böyle provokasyonlarla öldürüldü. Bu katliamları yapanların arkasındaki güçler hâlâ aydınlatılamadığı gibi, zamanaşımından paçayı kurtaranlar oldu. Dahası bir gazete halen Sivas katliamıyla alay eden, aşağılayıcı yayınlarını sürdürebiliyor. The New York Times’a bile yaptığı haberlerden ötürü meydan okuyan bir Başbakanımız var ama söz konusu Vakit olunca, çıt çıkmıyor.
4. Diyanetin tek ibadet yeri olarak camiyi işaret etmesi, Yargıtay’dan “Cemevi ibadet yeri değildir” kararı ve genel olarak hükümetin Alevileri ötekileştiren tutumu, ne yazık ki bu tür saldırılara uygun zemin oluşturuyor.
5. “Sünni-Alevi, ne güzel huzurlu yaşıyoruz” ve “Türk-Kürt kardeşiz” lafları artık ne yazık ki İngilizlerin “wishful thinking” dediği temennilere dönüşüyor. Hükümet, porselen dükkanındaki fil gibi davrandığı sürece, ayrım giderek derinleşecek.
MELEK’İN DAVASI
* Melek Karaaslan, kocası ve ailesinden yıllarca işkence gördükten sonra bir tuvaletin üzerinde bağlanmış, aç, susuz ve aklını yitirmiş halde bulunmuştu. Çok geç kalınmıştı, hastanede öldü...
* Devletin bu davayı bizzat takip etmesi gerektiğini, aksi halde “kadına şiddet” karşıtı politikalarının boş olacağını yazdım.
* Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in ofisinden arayıp, bakanlığın Melek’in davasına müdahil olduğunu açıkladılar. Şahin’in ayın 2’sinde Melek’in davası için Ağrı’ya gideceğini de öğrenince, biraz olsun rahatladım.
BİR KEZ DAHA SELEK
* Bugün Pınar Selek, 14 yıllık “Mısır Çarşısı davası”ndan üç kez beraat ettiği halde tekrar yargılanmak üzere mahkemeye çıkacak.
* 7 Mart’ta görülen son duruşmada savcı, beraat kararına rağmen yedi yıl önceki mütalaayı tekrarlamış ve Selek’e ağırlaştırılmış müebbet istemişti.
* Pınar Selek davası, Türkiye adaletinin turnusol kâğıdı oldu. Umarız adalet yerini bulur ve yılan hikâyesine dönen dava, bir daha açılmamak üzere kapanır.
|