Bilim adamları, profesörler, gazeteciler, yazarlar, askerler, yargıçlar, sendikacılar. Bir anda yok olup gidiyorlar...
Yeni bir kaza türü diyelim...
Bir anda yok oluyorsunuz...
*
Minibüs çarpmıyor, polis götürmüyor, başınıza tabela düşmüyor, kurşun sıkmıyorlar, yangın yok, sel yok, deprem yok...
Dümdüz yoldasınız...
Sessizce..
Aniden yoksunuz...
*
Yanınızdaki yerinde duruyor...
Hatta sizi orada sanıp anlatıyor da:
“Ondan sonra ben de dedimkkk....”
Dönüyor...
Yok...
Tabii ki yanınızdaki, ramazan nedeniyle gece televizyonda ilahiyatçı hocadan oruç tutmanın mükafatlarını dinlediyse, havaya bakacak:
Uçtu mu?..
*
Düz yolda giderken (Ankara’da 1, İstanbul’da 6 kişi) yer yarılıp içine giriyor insanlar...
Alttan her taraf fare yuvası gibi kazıldığı için, kimi yerlerde çökme oluyor, yandaki sağa sola bakıp bağırıyor o zaman:
“Enişteeee...”
*
Doğrusunu isterseniz kayıp insanlar ülkesidir burası...
Televizyonda gördüm geçen gece; taşradan İstanbul’a gelmiş, aynalı binaların arasında, şaşkın, işsiz, çaresiz, gözlerinin altı birer karanlık çukur...
İçine düşmüş...
Orada gibi, ama yok...
*
Ya da bir genç...
Diploması işe yaramıyor, iş aramaktan yorgun, sakalı uzamış, artık umudu bitmiş, tepki gösteremiyor, hapishanede çürümekten korkuyor, içinden çıkılmaz bir zifiri karanlık dünyası...
Bu içinde...
*
Bir kadın...
Ankara Barosu’nun “Gelincik Projesi’nde” genç avukata derdini anlatırken ağlamamaya çalışıyor, ama yitirdiği yuvasını ve çocuklarını anlatmaya sıra geldiğinde...
Yuvarlanıyor dibe...
Bir genç kız...
Bir hasta yaşlı...
Bir yalnız adam...
*
İyi bakın...
Bilim adamları, profesörler, gazeteciler, yazarlar, askerler, yargıçlar, sendikacılar, sivil toplum önderleri...
Bir anda yok olup gidiyorlar...
Var sanıyorsunuz...
Seslenin...
Oradaymış gibi...
Ama yoklar...
*
Kaşla göz arası...
Kayıp insanlar ülkesi burası...
|