Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin resmi internet sitesinde de yayımlanan açıklamasında '60 kişilik PM için 100 arkadaşımızı önerdim. Örgütüme, delegelerimize güveniyorum. Onlar bu 100 kişiden kimi Parti Meclisi'ne seçerse, ben onlarla çalışacağım' demişti. Listeler savaşının ardından rüzgar durdu ve Kılıçdaroğlu, şu aşamada ziyadesiyle riskli görünen 'Delegem bilir' kararlılığından demokrasi adına artı puan alarak çıkmayı bildi. Sular epeyce bir dalgalandı, çalkalandı ama görüldüğü gibi tsunami de çıkmadı.
5 kurultaydır 'Yeni', 'Yenilenen', 'Yepyeni' vaatleriyle ortalığa atılan, fakat ortaya ne büyük bir fikir izi, ne de büyük teşkilat algısı koyabilen, son Parti Meclisi'nde 'beş benzemez, ilkesiz birlik cephesi' havasının esmesine izin veren CHP, hala ana muhalefet ve tek ciddi iktidar alternatifi olma görev ve de sorumluluğunu taşımakta...
CHP'nin yıllara dayanan ve neredeyse geleneksel hale gelen mitoz bölünmesi göz önünde bulundurulduğunda 'demokrasi'nin nimetlerinden çok külfetleriyle karşı karşıya kalabileceklerini varsayar hale geldik. Hal böyleyken, benim bir zamanlar dilimden düşmeyen 'Baykal, Sav, Özyürek Triumvirası'ndan sonra, bu üçlemenin parti hayatının neredeyse her hücresine enjekte ettiği 'Biz biliriz'in, 'Partilim bilir'e dönüşmesi hayli sevindirici.
28 Şubat'ın muhafazakar kesime 'Eh ama yeter artık!' dedirtmesiyle, AK Parti'nin 2000'li yılların başında yakaladığı 'değişim, dönüşüm' arzusu ve siyasetin rüzgarları, nasıl Tayyip Erdoğan'ın yelkenlerine rüzgar bastıysa, günümüzde de ordunun kendileri adına 'çalıştığı' duygusundan ister istemez kurtulan bazı CHP'lilerin halkın taleplerini daha 'gerçekçi' bir ruh haliyle değerlendirmeleri beklenebilir.
Doksanlı yılların Türkiyesi'ni kimse özlemiyor. Ezber bozuldu. Tabular yıkıldı. Eğitimden sağlığa, ordudan yargıya aklınıza gelebilecek pek çok alanda taşlar yerinden oynadı.
Bizim muhafazakarlarımız da, endişeli modernlerimiz de 'Kim ne dedi, ne yaptı?'yı gayet sıkı takip altında tutabiliyor. Yeter ki adil ol ve çifte standartlarından kendini de, milleti de koru. Korumacı tutumunu hedef kitlene göster, adaletin varsa iletişimini de yap. Kendini doğru ifade et. Kavgacı olma, rakibi dövüp duracağına ya da ille de döveceksen aynı anda umut ışığını parlatacağın ve vaadlerini yerine getireceğin konusunda da kitleleri ikna etmeyi başar... Formül bu kadar basit işte...
CHP, 'triumvira zihniyetinden' ve silah kuvvetlerin de itibarını sarsan ünlü 'siyasette ordu aşkı'ndan kendisini uzak tutabildiği ölçüde, önce 'adamakıllı bir muhalefet' olarak algılanacak ve sonra da iktidar yolunda yürüyebilecektir. Tabuların yerinden oynatıldığı günümüz Türkiyesi'nde CHP'nin, sırtındaki bu iki büyük kamburu atma yolunda çok önemli ve zorlu bir deneyim geçirdiğini görmek lazım.
AB iletişimine genç bakış...
Avrupa Birliği Bakanlığı'nın üniversiteli gençler arasında düzenlediği iletişim yarışmasının bu yıl ikincisi düzenlendi. Bizde devlet-i ali emretti mi, akan sular durur. Bu yıl da jürideki görevimizi aldık. İşi bizim gibi ciddiye alanların sayısı da az değildi. Bakan Egemen Bağış Bey yarım gününü ayırdı değerlendirmelere. Acun Ilıcalı, İsmail Küçükkaya, Tayfun Talipoğlu, Bülent Tanla, Nail Keçili, Erol Olçak, Erdal Beşikçioğlu, Mehmet Gezegen, Meltem Gürler gibi isimler, bakanlık görevlileri, akademisyen arkadaşlar, Büyük Jüri olarak bayağı emek verdiler.
Bağış'ın da tespit ettiği gibi yarışmanın üçüncüsü çok daha farklı olacak. Bir kere başta Acun, herkes olayın tanıtımına çok daha fazla katma değer getirmek için hazır olduğu sözünü verdiler. İkincisi, bu sefer de sadece Brüksel seyahati olarak belirlenmiş olan ödüller, sponsorların da desteği alınarak ciddi boyutlara getirilecek. Birincilikleri paylaşan Kocaeli Üniveristesi, TOBB Üniveristesi ve Anadolu Üniversitesi'nden genç meslektaşlarımı kutluyorum. Özellikle de bu işe samimiyetle emeği geçen bütün bakanlık mensuplarını. Gençlere güvenin ve gerisini merak etmeyin...
|