Türkiye, elbette önemli bir ülke. Ama ne yazık ki, kötü yönetimler sonucu, emperyal arzular doğrultusunda, taşeron olarak kullanılan bir ülke konumuna düşürülüyor. Bu konuda işbirlikçiler bulunması da zor olmuyor. AKP bu konuda en güzel örneklerden birisi.
Hatırlarsınız, yılların biriken hataları sonucu, bilinçli bilinçsiz ülkenin batağa sokulması, 2000’li yılların başında, merkez partileri bitirmiş ve yeni bir işbirlikçi iktidar oluşturmanın önü açılmıştı. Geniş bir koalisyon kuruldu. Uzun süre (özellikle belediye yönetimi sırasında) zaafları gözlenmiş, yetenekleri ve karizmasıyla bir fenomen olan Tayyip Erdoğan başkanlığında, küresel sermaye çevrelerinin neoliberal istemleri doğrultusunda, Anadolu sermayesi, liberaller, ABD’nin kontrolundaki Gülen cemaati başta olmak üzere çeşitli cemaatler, milliyetçi grupçuklar ve kişiler, merkez sağda yeni çatı arayanlar, soldan uzaklaşmış ve hala kendilerini sosyal demokrat ve sosyalist olarak adlandıran bazılarından oluşan geniş bir koalisyon. Bu koalisyon dışından da hatırı sayılır bir destek buldu. Hem de kelli felli aydınlardan, entellüektellerden, eski sosyalistlerden, bazı sanatçılardan, gazetecilerden.
Koalisyon ortakları ile destekçilerinden bir kısmı, AKP’yi kendi amaçları doğrultusunda dizayn edebileceklerini düşündüler. Özellikle liberaller, konjonktürden de yararlanarak, kendilerinin de kitleselleşemeyeceğinin bilincinde olarak, solsuz bir Türkiye oluşturma doğrultusunda, hem AKP’yi, olmazsa hem de CHP’yi dizayn etmeyi ana politikaları olarak belirlediler. Ama AKP konusundaki projeleri kısa sürede suya düştü. Batı türü bir liberal parti beklerken kendi elleriyle bir canavar yarattılar.
CHP için ise, önceleri, milliyetçi çizgiye iteleyip soldan uzaklaştırmayı daha sonra da liberalleştirmeyi arzuluyorlardı. İlk aşamada önemli mesafe alındı. CHP neredeyse MHP ile yarışır bir hale geldi. Ama bundan sonra, özellikle dışarıdan bazı liberal figürleri monte ederek, liberal sol – sol liberal parti yaratma çabaları ise CHP tabanının direnişiyle karşılaştı.
CHP önemli bir parti. Cumhuriyetin kurucusu olan ve bu ülkenin, geleceği aydınlık, çağdaş, refah içinde bir ülke olması için misyonlar üstlenmiş bir parti. Başkalarının amaçları doğrultusunda taşeronluk üstlenemeyecek bir parti. Bu nedenlerle geniş kitleleri de yanına almayı başarabilmesi zorunlu.
Ülkenin kurucusu olmasından kaynaklanan, 6 okla tarifini bulan ilkeler yanında, sola açılıp geniş kitleleri de yanına almayı amaçlaması, CHP açısından doğru bir tercihti. Cumhuriyetin kuruluşuyla elde edilen kazanımların çok daha ileriye taşınabilmesinin yolu, sosyal demokrasinin evrensel ilkeleri ile buluşması ile gerçekleştirilebilirdi. Sosyal adalet, demokrasi, özgürlük, barış ve dayanışma gibi sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinin CHP’ye daha da büyük güç katacağını gören İnönü – Ecevit başkanlığındaki kadroları kutlamak gerekiyor. Hal böyleyken, içten ve dıştan gelen olumsuz etkenler nedeniyle sosyal demokrasiye evrimleşmesini tamamlayamamış ve bu nedenle de güç yitirmiş olan CHP, bu zayıf anında şimdi de kendisini yapay olarak dizayn etme çabasındaki akımların saldırısı altında. Uzunca bir süre partinin kötü yönetilmiş olması, CHP’yi bu saldırılara açık hale getirdi.
Liberaller, soldan uzaklaşmış bir CHP arzuluyorlar. Entelektüel camiadaki güç ve prestijlerinden de yararlanarak CHP’yi, en azından Blair döneminin üçüncü yolcu sosyal demokrasisine çekmeye çalışıyorlar. Baştan şunu söyleyeyim, sosyal demokrat bir parti geniş bir yelpazeyi kucaklar. Sosyal demokrat partilerde çeşitli kanatlar olabilir. Liberal kanat, sol kanat gibi. Farklı görüşlerin bir arada yaşamayı becerip, partiye güç vermeleri esastır. Ama partinin genel doğrultusu, hele bizim gibi geri bıraktırılmış toplumlarda, solda olmak zorundadır. Kanatların etkileri zaman zaman azalır, çoğalır. Parti içi demokrasi, bu kanatların katkılarının partiye güç vermesini sağlar. Ama kanatların veya dışarıdan bazı akımların demokratik olmayan yöntemlerle (hadi bir darbeyle demeyelim) parti yörüngesini alt üst etmeleri kabul edilemez. Bizim gibi ülkelerde, sağa oy vermiş kitlelerin oylarını almanın yolu, partiyi sağa, liberal çizgiye kaydırmaktan, sağ partilere benzeşmekten geçmemektedir. Aksine olabildiğince sol radikal politikalar belirlenmesi gerekmektedir. Üstelik Avrupa’da üçüncü yol sosyal demokratlığının iflas ettiği, bunun yanında radikal sol akımların, özellikle Yunanistan’da görüldüğü gibi, hızlı bir yükselişe geçtiği bir dönemde. CHP’nin kendi deneyimleri de, belli çevrelerin empozeleriyle aday gösterilmiş isimlerin partiye bir şey katmadığını, aksine zarar verdiğini göstermiştir. Bu nedenle, sağ siyasette isim yapmış birilerinin parti yönetimine empoze edilmeleri, bu tuzağı fark edememiş olan parti yöneticilerini büyük bir vebal altında bırakacaktır.
Partiyi kendi anlayışları doğrultusunda dizayn etme çabası sadece bununla sınırlı değil. Solsuz bir Türkiye çabalarının ürünü olarak yükselmiş milliyetçi bir çizginin, kuzu postundaki kurt misali, partinin canına kastettiği görülmektedir. Bir zamanlar Atatürk milliyetçiliği olarak da adlandırılmış bulunan yurtseverliğin, bunların MHP türü milliyetçiliğiyle alakası yoktur. Elbette her solcu yurtseverdir. Hem yaşadığı toprakları sever, savunur, hem de bu topraklarda birlikte yaşadığı herkesi, ayrımsız sever. Ama son dönemlerde özel olarak imal edilmiş ve solun sırtına bir hançer gibi girip solu bölmüş olan “ulusalcılar” deyiminin, yurtseverlikle filan ilgisi yok. Türkiye’yi solsuzlaştırmak isteyenlerin dizaynı ile oluşturulmuş bulunan bu ulusalcı akım, kendilerini mal sahibi gibi görüp, dışardan gelerek CHP’ye el koyma telaşında. Ama bilinçli veya bilinçsiz AKP’ye hizmet etmeleri ve CHP’ye zarar vermelerinin yanında, savunduklarını iddia ettikleri çevrelere de zarar veriyorlar. Son milletvekili seçimlerinde, az da olsa aldıkları oylarla CHP’ye birkaç milletvekili kaybettirip, AKP’ye kazandırdıkları unutulmadı. Sayıları az da olsa gürültüleri fazla olan bir grup.
Bir de fırsattan istifade yararlanmak isteyen her devrin adamı, belediyelerden çıkar sağlama peşindekiler var. Onlar da, istikrar bulmamış ve soldan uzaklaşmış bir parti yönetiminden medet umuyorlar. Kendi dümenlerini daha kolay çevirebileceklerini inanıyorlar.
Son söz: 1960’lı yıllarda İsmet İnönü ve Bülent Ecevit CHP’ye doğru rota verdiler. CHP örgütü de, bu rota doğrultusunda partiye sadece kendisinin dizayn edeceğini gösterecektir. CHP, etkin bir sosyal demokrat parti haline getirilecektir. Atatürk’ün en büyük eserlerinden birisi olan CHP’nin, toplumu aydınlık yarınlara taşıma görevi devam etmektedir.
Erol Kızılelma
|