Partimizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ‘’CHP, halkımıza siyasal eğitim vermek üzere bir okul olacaktır…’’ demiştir. Gerçekten de siyasetin okulu yoktur. Daha doğrusu siyaset okulda öğrenilmez. İnsanlar siyasi partilere üye olarak, partilerde çalışarak ve siyasi partilerin çeşitli kademelerinde görev yaparak siyaseti ve parti geleneklerini öğrenirler. Siyasette yükselmenin ve belirli siyasi görevleri üstlenmenin doğru ve sağlıklı yolu da budur. Ancak, son dönemlerde siyasal yaşamda ve parti içi görevlendirmelerde demokratik işleyişler terk edilmiş, bilgiye, emeğe ve yeteneğe uygun yükselme esas olmaktan çıkmış, Genel Başkana ve Parti Üst Yönetimine yakınlık belirleyici olmuştur. CHP’nin en büyük açmazı da buradadır. Yoksa sorun salt ‘’Yeni CHP’’ söyleminde değildir.
İsmet Paşa’dan sonra CHP Genel Başkanı olan Bülent Ecevit’ de ‘’Yeni CHP’’ söylemini kullanmıştır. Ancak, CHP tarihindeki en büyük değişim ve yenileşme hareketi o dönemde gerçekleşmiş, en yüksek oy oranına da o süreçte ulaşılmıştır. Çok genç il başkanları, ilçe başkanları, Gençlik Kolu ve Kadın Kolu başkanları Parti Üst Yönetimlerinde görev almışlar ve milletvekili seçilmişlerdir. Ancak asıl önemlisi, Bülent Ecevit ve arkadaşları ‘’Yeni CHP’’ derken yeni bir fikir, yeni bir söylem ve yeni bir eylem ortaya koymuştur.’’Ortanın solu, Düzen değişikliği, Ak Günlere Seçim Bildirgesi, Haşhaş ekim yasağının kaldırılması, Kıbrıs Barış Harekatı, Ne ezen ne ezilen insanca ve hakça bir düzen, Amerika gölge etmesin başka ihsan istemiyoruz’’ söylemleri hatırlardadır. Bugünkü ‘’Yeni CHP’’söyleminin tutmaması ve hatta tepki görmesinin nedeni ise ortaya yeni bir fikir konulamaması yanında, çelişkili ve tutarsız söylemler ile CHP tabanından gelmeyen, CHP kültürünü almamış ve CHP geleneklerini bilmeyen kadrolarca partinin yönetilmeye çalışılmasıdır.
Tüzükteki, Parti yararı açısından gerekli görülenlerin doğrudan asıl üyeliğe yazımına olanak sağlayan 12.madde uygulamasının ölçüsüz ve amaca aykırı kullanılması, bir gün önce partiye üye yapılan, önemli sayıda kişinin bir gün sonraki Kurultayda Parti Üst Yönetimine getirilmesi doğru ve yerinde olmamıştır. Üstelik bunların çoğu daha önce CHP doğrultusunda olmayan ve kendi anlatımlarına göre ‘‘CHP’ye oyu da nasip olmamış’’ kimselerdir. Bütün bu yanlışlar seçim sonuçlarına ve halen partilerin oy dağılımıyla ilgili anket sonuçlarına da yansımaktadır. Çünkü toplumsal yaşamda insanlar tutarlılığın, bir umudun, bir iddianın ve bir heyecanın peşinden giderler. Ne yazık ki, partimiz bugün iktidar seçeneği olarak topluma umut ve güven verememekte, halkın sorunlarına somut ve özlü çözümler üretememektedir. Parti yönetiminden kaynaklanan nedenlerle kimi milletvekillerimizin özverili çalışmaları da beklenen etkiyi yaratmamaktadır.
Doğru sayılacak bazı adımlarda ise önemli zamanlama hataları yapılmış, böylece ‘’etkisiz ve uyumlu muhalefet’’ algısı doğmuştur. Vatandaş CHP iktidarında, evdeki bulgurdan olmadan refah düzeyinin ve yaşam kalitesinin yükseleceğine, daha özgür daha mutlu olacağına inandırılmalı, politikalarımız ve kadrolarımız da bu anlamda güven vermelidir. Ülkeyi bu kadar kötü yöneten ve üç dönemdir iktidarda olan AKP’nin hala % 50’ nin üzerinde oy oranı ile açık ara önde görülmesi, CHP ve MHP oylarının ise giderek birbirine yaklaşması karşısında artık anlaşılmıştır ki, AKP’ye benzeyerek ve ‘’AKP’den bir adım önde olma’’ mantığı ile başarılı olunamıyor. Artık Özalvari dört eğilimi birleştirme düşünceleri de geçerli olamaz. Buna yanıt Mevlana’nın ‘’Düne ait ne varsa dünde kaldı cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım’’sözleridir.
CHP’nin bugün öncelikli sorunu ‘’Yönetim Sorunu’’dur. Daha doğrusu ‘’Yönetimsizlik Sorunu’’ dur. Bu nedenle Büyük kurultayda CHP Üst Yönetiminin ciddi bir özeleştiri vermesi ve Kurultayın da soruna çözüm bulması beklenir. Çünkü, oluşacak yeni yönetim partiyi önümüzdeki iki büyük seçime belki de üç büyük seçime hazırlayacak ve her zamankinden daha ağır görevler yüklenecektir. O nedenle de yeni yönetim her bakımdan bu yükü taşıyacak birikime ve donanıma sahip olmalıdır.
Burada yeri gelmişken, CHP İzmir İl Kongresinde yaşanan bir sahneyi, küçük ancak çarpıcı bir örnek olması bakımından anımsatmak istiyorum. İl Kongresini yönetmek için Divan Başkanlığına seçilen CHP Genel Başkan Yardımcısı ve parti Sözcüsü Sayın Prof.Dr.Birgül Ayman Güler, CHP’nin tüzüğünde, yönetmeliğinde ve geleneğinde olmamasına rağmen Genel Başkan kürsüde konuşurken diğer divan kurulu üyelerini de ayağa kaldırarak konuşma bitimine kadar üç il başkan adayı ile birlikte ayakta bekledi. İl Başkan adaylarının da Genel Başkan konuşurken arkasında ve ayakta beklemeleri şık değildir. Ancak, Divan heyetinin ayakta beklemesi tamamen yanlıştır ve bunun CHP tarihinde benzer bir örneği de yoktur.
Şimdi, partimizin duayen isimlerinden Sayın Ali Topuz’un nehir söyleşisi olarak anılarını yazdığı ‘’Ali Topuz Anlatıyor-1 DEĞİŞİMİ YAŞAMAK (1932-1972)’’ kitabındaki bir öyküye göz atalım. 3 Temmuz 1970 günü Ankara Atatürk Kapalı Spor salonunda toplanan CHP’nin 20.Olağan Kurultayının Divan Başkanlığına İl Başkanlarının önerisi ile CHP İstanbul İl Başkanı Ali Topuz seçilir, devamını Sayın Topuz’un anlatımıyla kitaptan okuyalım.
‘’Kurultay divanı oluştuktan sonra, bir süre kurultay çalışması yapıldı ve daha sonra bütün delegelerle birlikte Anıtkabir’e gidip saygı duruşunda bulunmak, çelenk bırakmak gerekiyordu.
O zaman partide, genel başkanın kullandığı, siyah renkli bir resmi araba vardı, bir de genel sekretere ayrılmış beyaz bir Mercedes araba. Bu beyaz Mercedes, kurultay başkanı olarak bana tahsis edilmişti.
Paşa kendi arabasına bindi, ben beyaz arabaya bindim, Bülent Ecevit’i ve Orhan Eyüboğlu’nu yanıma aldım, Anıtkabir’e Aslanlı Yol’un başındaki merdivenlerin önüne gittik. Delegeler bizden önce toplanmıştı. Biz topluluğun önüne geçtik. Biraz sonra İsmet İnönü de bizim yanımıza geldi.
Şöyle düşünüyordum: İsmet Paşa önden yürüyecek, Ecevit ve ben de arkasından gideceğiz. İsmet Paşa bana dönüp “Geç öne” demez mi? Nasıl olur? Ben tereddüt edince, İnönü herkesin duyacağı şekilde şunları söyledi: “Şu anda partinin en büyüğü sensin, sen şu anda başkansın, ben ve Ecevit senin arkandan yürüyeceğiz. Şimdi, genel başkan ve genel sekreter diye bir şey yok, divan seçildiği anda benim de işim bitti, Bülent’in de işi bitti. Yeniden seçilirsek, ancak o zaman partiyi temsil hakkını alabiliriz.
Böylece Anıtkabir’deki törende, çevremizdeki partililerle birlikte, önemli bir protokol dersi de almış olduk.’’
Öyle anlaşılıyor ki, böyle derslere Yeni CHP’nin yeni yöneticilerinin çok ihtiyacı var. Yoksa bügün Avrupa’da sol ve sosyal demokrat partiler yükselirken CHP’nin düşüşe geçmesinin başka izahı olabilir mi? Önce Kurultaya büyük görev düşüyor. Ardından ülkenin bu karanlık ve zor dönemden çıkması için CHP’yi önemli görevler bekliyor. ’’İnsanları özgürleşmiş, toplumu sivilleşmiş, devleti demokratikleşmiş bir Türkiye’’ için ‘’Hızla gelişen, hakça bölüşen güçlü ve mutlu bir Türkiye’’ için CHP İKTİDARA YÜRÜMELİDİR. Şu sözlerin tam sırası: Siz değilse kim, şimdi değilse ne zaman?
|