Sivil paşalık ve ‘12 Eylül karşıtlığı’nın sonu!

14 Temmuz 2012 Cumartesi, 07:17

Mustafa YALÇINER/Özgür Gündem

AKP, Amerikancı bir büyük sermaye partisi olarak saldırdıkça saldırıyor. Kurtulan yok. En az zarar gören gaz yiyor ya da işsizlik ve sefaletle ödüyor hesabı. Sermaye ve AKP bütün faturaları halka kesiyor. İşçiye... Köylüye... Memura... Esnafa... Kadına... Gence... Kürde... Aleviye... Araba...

Türkçü ve İslamcı. Sünnici. Ama onlar da kurtulamıyorlar. Türkün ve Sünni’nin çıkarlarını savunuyormuş görüntüsü altında kandırılmanın yanında onlara da hesap çıkıyor. Memura üç kuruşluk zam reva görüldüğünde örneğin, Sünni memur beş kuruş almıyor ki!

Ama her şeye rağmen “gemisini iyi yürütüyordu kaptan”! Hem cepler doluyor, hem de iyi oyun oynanıyor, aldatma sürüyordu.

Önüne gelene gaz sıkılıyor. Olmadı kurşun, olmadı bombalar devreye sokuluyor. Her şey yasak ilan ediliyor. Ağzını açan “içeri” atılıyor. Ama “Derin demokratlık” iddia ediliyor... “İleri demokrasi”den dem vuruluyordu!

Kanıt mı? Darbecilerle mücadele edilmekteydi! Paşaların burnundan fitil fitil getirilmekteydi. AKP, 12 Eylülcülere... 28 Şubatçılara... Bilumum darbecilere karşıydı! Tam 12 Eylül’e denk getirip referandum yapıyor ve anayasayı değiştiriyordu. İşçilere bir değil iki sendika hakkı bile tanımıştı! Generallerle bürokrasininkilerin yerine kendi hakimlerini geçirerek “hakimler oligarşisi”nin üstesinden gelmişti! Daha neler neler yapmamıştı! Solculuk adına bir takım türediler “yetmez ama evet” deyip destek bile sunmuşlardı, bu “demokrasi derinleşmesi” adına, AKP’ye.

Erdoğan, kaç kere, bizzat kendisi, “devlet karşısında bireyin önceliği ve hakları”ndan söz açmıştı. Devlet değil, birey öncelikliydi.

Eleştirmenlik yapılırken iş kolaydı. “Vur abalıya” türünden bir İttihatçılık, bir Kemalizm suçlanarak yürünüp gidilmekteydi. Açılan davalar tuluattan öteye gitmiyor. “Demokratik açılım” tuluatın da tuluatı oluyordu. Ama iddianın sonu yoktu! Yalandan kim ölmüştü ki?

Ama “Yatsı” gelip çatıyor. Türk İslam sentezciliğini aklayıp temellerini güçlendirerek tüm kötülükleri İttihatçılarla Kemalistlere yıkmak kolaydır. Ama yapmaya gelince... İşte o zaman foya ortaya çıkıyor!

12 Eylül Anayasası öyle kötüydü... Böyle kötüydü. Tabii kötüydü. Ama AKP’nin ağzına hiç yakışmıyordu 12 Eylül’ü ve anayasasını kötülemek. Söyledik. Ancak sesimiz AKP güzellemelerinin patırtı-kütürtüsü içinde pek duyulmuyordu. “Yetmez ama evet”çilerin bile sesi daha çok çıkıyordu. Deniyordu ki, “bak işte 12 Eylül yargılanıyor”! Hayda!..

Peki şimdi? Şimdi Anayasa yapımı başladı. Ne görüyoruz?

KCK Davalarında sanıklara Kürtçe konuşma olanağı tanınmıyor, ama suç “yasal mevzuat”a atılabiliyordu. Sonra, “deniz bitti, sona gelindi”: Meclis Anayasa Komisyonu’nda her şey paranteze alınmaya çoktan başlanmıştı ki, “tercihli dil” konusunda komisyon başkanı üyelere bile sormadan “parantez” deyince Sırrı patladı. Patlanmayacak gibi değildi. Hani devlet karşısında bireyin öncelikli oluşu? Dilini bile konuşamayacak, devletin dediği olacaksa, nerede demokrasi? Nasıl inanılır bu partinin ve yönetiminin Kürt sorununu çözeceğine? Yapmakta olduğu yeni anayasaya dilde hak eşitliğini koymaya karşı çıkan Kürde ne yapmaz ki! TRT 6’miş.. “Seçmeli ders Kürtçe”ymiş... Geçiniz! Bir de 12 Eylül’e ve 12 Eylül Anayasası’na karşıymış beyzadeler!..

Hadi Kürt sorunu zordur.. Şoven baskılar vardır falan diyelim!.. Ya basın özgürlüğü konusu? Hani AKP 12 Eylülcülüğe, yani yasakçılığa, “ama”lı 12 Eylül Anayasası’na karşıydı da, “demokratikleştirilmesi”ni istiyordu? Sahi mi?

12 Eylül Anayasası, “basın özgürdür” diye başlayıp, “ama” ekiyle, “devletin milletiyle bölünmez bütünlüğü, kamu güvenliği, devletin temel nitelikleri...” diye sayıp dökerek sınırlandırılma koşullarını tarif edip devam ederdi. Basın özgürlüğünden geriye bir şey kalmazdı.

AKP’nin “darbe ve darbecilik karşıtı” sivil paşaları, maşallah, 12 Eylül ve faşist yasakçılığını geride bırakıyorlar. Basın özgürlüğünü geçersizleştiren sınırlamalar azalmıyor artıyor. “Milli güvenlik, kamu düzeni, genel ahlak, başkalarının hakları, özel veya aile haklarının korunması, suçların önlenmesi...”

“12 Eylül karşıtlığı”nda sona gelindi. Talat Paşa türü sivil paşalık devri başladı!

Alın anayasanızı başınıza çalın!