08AKP’nin “hukuk paketi” açıldı, içinden “Özel Yetkili Kürt Bölge Mahkemeleri” çıktı.
Büyük olasılıkla önümüzdeki aylarda generaller, bu arada MHP ve CHP’li vekiller tahliye edilecek; bir iki istisna ile KCK davasından tutuklu herkes yine cezaevlerinde kalacak.
Böylece AKP-Cemaat-ordu arasında uzlaşma Türk adaletinin temelini oluşturacak. Yani “Kürtlere karşı uzlaşma adaletin temelidir” gibi bir şey...
Ama siz böyle, hepiniz, hep birlikte Kürt halkına karşı birleşirseniz, bunun sonucu ne olur?
Ne olacağı ortada. KCK yürütme konseyi başkanı Karayılan’ın son röportajı medyada geniş yer buldu. Burada ne olacağı “Güney Kürdistan’la birleşiriz” sözleriyle dile geldi.
Şu anda, PKK önderi Öcalan’ın Kürt sorunuyla ilgili önerdiği program, eğer hükümet “askeri çözümden” vazgeçerse, siyasi ve sivil yoldan hayata geçirilebilir. Çünkü bu program, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve sınırlarının dokunulmazlığına aykırı bir program değildir. Aslında İslami motifli olduğu halde “Türk bayrağı” sanılan bayrağı da sorun etmiyor. Türkçe’nin resmi dil olmasına itiraz da yok. Hatta çeşitlilik içinde tek bir “demokratik ulus” olarak birleşmekten söz ettiği için “milleti” de bölmüyor. Öcalan tarafından formüle edilen programın hayata geçmesi için tek yol “askeri çözüm” değil.
Bu programı hayata geçirmek için yürütülen mücadelenin “askeri” olmasının biricik sebebi, hükümetin bu programın hayata geçmesini “askeri” yoldan önlemek istemesidir.
Hükümet böyle bir programı önlemek için neden kan döküyor.
Buna şöyle yanıt veriyorlar: Bu programı kabul edemeyiz, çünkü kabul edersek, PKK bu kazanımlara dayanarak ayrı devlet kurmaya kalkışır...
Karayılan’ın son açıklamasından sonra, hiç kimse böyle bir akıl yürütmeyle işin içinden çıkamaz. Çünkü bu açıklamaya göre, Kürtler “önce ana dilde eğitim, demokratik özerklik, sonra bağımsızlık” demiyor.
Kürtler diyor ki, “sen şimdi önerdiğimiz ‘birlikte yaşam’ programını kabul etmezsen, biz bu programdan vaz geçer ve ‘ayrı yaşama’ programını hayata geçiririz...”
Nasıl?
PKK Önderi Öcalan’ın programını hayata geçirmek için, PKK’nin önünde daima “iki yol” var. Hükümet bu programı “askeri çözümle” önlemeye kalkarsa, PKK’nin de önünde “askeri çözüm” yolu uzanır. Ama yok, hükümet bu programı Mecliste görüşmeyi kabul ederse, PKK açısından da bu yol kabul görür. Bunu böylece zaten açıklıyorlar. Yani Öcalan’ın programıyla ilgili izlenecek yolu çizme “inisiyatifi” Hükümettedir. Hükümet “askeri çözüm” derse, herkes “askeri çözüm” yolundan yürümek zorunda kalır. “Siyasi ve sivil çözüm” derse, herke bu yolun yolcusu olur.
Ama iş, bu programı önlemek için “askeri çözüm” yolunda mutlak bir ısrara vardığında, PKK “o halde biz birlikte yaşama programından vaz geçiyoruz” derse, bilin ki, bu defa yol çizme inisiyatifi PKK’nin eline geçer ve asıl o zaman Kürt sorununda “askeri çözüm” tek yol olarak önümüze çıkar.
Bu hiç kimsenin istemediği bir değişiklik olur. Ama olursa, dediğim gibi olması da mukadder olur.
Çünkü sanılır ki, “ulus devlet” anlamında bir “Kuzey-Güney Kürdistan devleti”, PKK önderi Öcalan’ın programının “ilerisindedir”. Hayır. Öyle değildir. Öcalan’ın programı, yalnız Kürdistan’ın dört parçasını değil, bu parçaların bulunduğu bütün ülkeleri tek bir Konfederal sistemde birleştirme programıdır.
İşte Hükümetin “askeri çözüm”de ısrar etmesi, Kürt halkını, böyle büyük bir programdan geri adım atmaya elbette zorlayabilir. Halk çaresiz kalabilir ve “zorla güzellik” olmayacağı gibi, “zorla birlik” de olmayacağı için, Öcalan’ın büyük hedefinden geçici olarak bir geri adım atmak, “imha ve inkar” dan kurtulmak için geriye çekilmek, daha geri mevziden Öcalan’ın programını hayata geçirmek zorunda kalabilir.
Evet, tarih, ulus devletten kıyaslanmaz ölçüde devrimci bir projenin önünde “barışçı ve askeri” iki yol çizmiş; ama ondan daha geri yolun ise önündeki yolu “tekleştirmiştir”. Öcalan’ın programını “barışçı” yoldan hayata geçirmek mümkündür, ama bu programdan geride olan “ulus devlet” programının önünde, teorik olarak değil, ama pratik olarak yalnızca “askeri yol” vardır.
Aktüel duruma geri dönersek...
Bizim akıldaneler sanıyorlar ki, KCK yöneticileri “ulus devlet” diyerek “çıtayı yükseltiyorlar”... Hayır. Onlar çıtayı istemeden düşürüyorlar. Ortadoğu konfederalizminin yanında “ulus devlet”e doğru yürümek, çıtayı düşürmektir.
Ama, tekraren söylersek, yaşamın öğretici diyalektiği odur ki, çıtayı yükseğe kaldırmak eğer hükümet isterse “barışçı” yoldan mümkündür; ama “çıtanın düşmesi” yalnızca “askeri” çözüm demektir.
PKK önderinin programını önleyeyim derken, AKP kendi toprak bütünlüğünü koruyamaz olacak. Ama “ulus devlet” gibi sınırlı bir hedefe yürüyen PKK de kayba uğrayacak...
Sonuç: “Birlikte yaşama” pogramından iki taraf da kazançlı çıkar, perspektif hem bölgesel emperyalizmin Ortadoğu hegemonyasına, hem de halkların Konfederal devrimci birliğine açılır. Yolun nereye gideceği daha sonraki sınıf savaşlarına bağlı kalır. Ama “ayrı yaşama” programı söz konusu olacaksa, AKP “emperyal hayallerinden”, halklar da “devrimci hayallerinden” aynı anda çok şey kaybeder.
Sanırım anlaşıldı: Zıtların mücadelesi ve birliği ilkesi...
|