“Demokrasi geleneği kökleşmemiş, ekonomik bağımsızlığını sağlayamamış, özgür düşüncenin ve kendini ifade etmenin suç sayıldığı, sivil toplum örgütleri işlevsiz, eğitim sistemi çökmüş olan her ülkede işbirlikçiler bulunur. Aymaz ve korkaklar vardır! En üzücü olanı ise, solda siyaset yaptığını zanneden kadroların ihanetidir. Onların aymazlığı, bilinçli veya bilinçsiz işbirlikçiliğidir. Kişisel ikbal uğruna ideolojilerine, evrensel değerlerine ve partilerine ihanetleridir. Kendilerini vazgeçilmez sanan, yetersiz, birikimsiz, kaşarlanmış siyasetçilerin halklarına ihanet ederek Tiran’laşmasıdır.”
Yukarıda okuduğunuz alıntı, Güler Buğday’ın son siyasi romanı Solun (!) Ehrimanları’ndan.
Yazılışı sırasında hemen hemen tüm aşamalarına tanıklık ettiğim, nasıl ciddi bir araştırmanın sonucunda ve nasıl bir yoğun emek neticesinde ortaya çıktığını bildiğim bu siyasi kurgu romanı, kitabın yazarı ile aramda olan ve doğuştan getirdiğim kalbi bağlara yaslanmaksızın ve bu bağların etkisinde kalmaksızın ele alabilmek için, oturup yeni baştan ve (olabildiğince) dışarıdan bakan bir gözle okudum.
Ve sonuçta yazıya, siyasi ikballer uğruna yaşanan ihanetlere vurgu yapan bu paragrafla başlamak istedim.
Çünkü bu konu önemli.
Hem de çok önemli.
Tıpkı hayat gibi siyaset de yaşanan ihanetlerle tüketiliyor.
İnançlar, hayaller yok ediliyor ve işte bu noktada kopuş başlıyor.
Genel bir yaklaşımla, sol ve sosyal demokrasiyi temsil eden ya da temsil ettiğine inanılmak istenen partilerin, bugün gelinen noktada h‰l‰ tutunamamış olmalarının sebeplerini,
Halkla bütünleşememelerindeki etkenleri, kimi zaman kurgu olay ve kimi zaman da gerçek olgulardan yararlanarak ortaya koyan bir kitap Solun (!) Ehrimanları…
“Ünlem”li solcularla, sola gerçekten inanmış ve emek vermiş insanların her karşılaşmasında ortaya çıkan kırılma noktalarını anlatan,
“Ünlem”sizlerin hayal kırıklıkları ve isyanlarına tercuman olma amacıyla kaleme alınmış bir roman.
İçe dönük sığ hesaplaşmalardan öteye geçmeyi hedefleyen bir içe bakışın romanı.
Yapısal bir eleştiri…
Ve aynı zamanda yapısal bir özeleştiri…
Bazen bir ayna…
“Ayna ayna, söyle bana. Benden büyük var mı şu sol erk‰nda” diye soranların yüzüne tutulsun diye.
Bazen,
Herkes susarken,
“Bakın, kral çıplak” diye bağıran o küçük ve riyasız çocuğun içten gelen sesi gibi cesur bir ses.
Çoğunluğun bildiği, farkında ve rahatsız olduğu, lakin buna rağmen bugüne kadar yalnızca kapalı kapılar ardında konuşulan ve bu nedenle de klasik anlamdaki sığ dedikoduların bir adım ötesine geçemeyen hal ve gidişe dair bir irdeleme.
Üstelik,
Ciddi bir kara mizah örneği…
Yazarın, “hayalimde yarattım” dediği kahramanlara ilişkin betimlemeleri ve olaylar karşısındaki ironik yaklaşımları,
Zaman zaman,
“Bunlar mıydı peşlerinden gidilen insanlar?” dedirtecek bir yürek burkulmasına sebep olacak çağrışımlarla dolu olduğu kadar, gülümsetiyor da.
Üstelik,
Her ne kadar bu kitap, solu ve sosyal demokrat yapıları ve bu yapıların içine düştüğü yanlışları, bir neden-sonuç ilişkisi mantığında ele alıyor olsa da,
Solun (!) Enrimanları aslında, son döneme damgasını vuran tüm siyasal yaşamımızın, siyasetteki istisnasız tüm yapıların ve sonuçta siyasetin içine girdiği açmazın ve tükenmişliğinin romanı aynı zamanda.
Yapacağınız çıkarımlar, nereden gelip nereye gitmek istediğinizle doğru orantılı.
Hatta hayatı nasıl algıladığınızla,
Ve nasıl bir dünyada yaşamak istediğinizle…
Bana kalırsa bu kitap aynı zamanda okuyucuya bir tercih sunuyor.
Ahrimanların (Özellikle, Doğu ve Ortadoğu kökenli mit’lerde şeytan olarak tanımlanan kişiler) peşine takılıp gidenlerden mi olmalı?
Yoksa,
Onlara artık dur diyebilenlerden mi?
Tercih sizin.
|