Birkaç nesildir “madrap”(çeltik) işçiliği yapan bir ailenin değişik kuşaktan kimi fertlerinin başına aynı olaylar gelmekte. Ağanın yanında birkaç kuruşa çalışan işçiye ücreti bile verilmediği gibi sürekli hakaret edilmektedir. Bu nedenle madrab ağalarına karşı sık sık baş kaldırılır. Ama hepsi de hezimetle sonuçlanır. İşçileri baş kaldırıya iten, haklarının gaspedilmesi ve yaşadıkları çoğrafik koşulların elverişli olmasıdır. Olay Çewlîk’te (Darayenî) Murat nehrinin kenarında geçer. Haksızlığa uğrayan işçilerden iyi yüzme bilen ve hakkını almak için bedel ödemeye hazır olanları ağayla takıştığında başlarına geleceklerden kurtulmak için Murat nehrini yüzerek “karşı” kıyıya geçerler. Geçtikleri yerde korku çemberini yıkıp atan işçiler, ağadan hakkını yüksek sesle istemeye başlarlar. Olay işçiler arasında ayrışma yaratır. Kimi işçiler içten içe hak isteyen işçiyi desteklerken, kimisi, ağaya dalkavukluk, hatta ispiyonculuk vb. yapar. Ağa ise karşı kıyıya geçen işçiyi hilelerle kandırmaya çalışır. “Tekrar bu kıyıya geç, hakınıvereyim” diye dil döker. Eklemeyi de unutmaz, “Ama hakkın senin anlaştığın kadar değil, bu kadardı” ... Ağanın amacı işçinin hakkını vermekten çok onu kandırıp yeniden azgın Murat nehrinde boğdurmaktır. Boğulmasa bile yüzerek karşıya geçen işçi artık eli kolu bağlı ağanın yanıdadır ve ağanın hegemonyasıaltındadır. Ağa, ya da ondan sonra gelen ağa bir kez “madrab” işçisini kandırmıştır. Madrabaz deyimi buradan gelmektedir. Senelerdir Çewlîg (Bingöl) yöresinde uygulanan hak gaspı buna benzer.
Cumhuriyet dönemi boyunca devletin ve onun bütün hükümetlerinin Kürtlere uyguladığı “gasp” yöntemleri de bunun benzeridir.
Nasıl mı?
Şimdiki AKP iktidarının uygulamalarına bakalım: AKP Milletvekilleri, Bakanları üst düzey yöneticileri; ”Silahın bırakıldığı ortamda hükümet ciddi reformlar yapabilir, Kürtler’in demokratik haklarını birer birer ve adım adım tanıyabilir” deniliyor. Hükümet, ”Madrap” ağalarının fenlerini (entrikalarını) çoktan ferse, ferse aştı...
Bir AKP’li yönetici “ilk yangını söndürelim” diyor. Hem de yangının kimin çıkardığına bakmaksızın söndürelim. Peki sonra ne yapalım? Yani ilki, sonu yok. Bu yangınlara sebep olan teşhis belli. Cumhuriyet tarihi boyunca kaç yangın söndürüldü? Yangından sonra yaraları sarmak, yeni ağaçlar dikmek, ormanda farklılıklarını koruyan değişik ağaçları birlikte kardeşçe yaşama koşullarıyaratmak yerine, yanan ağaçların bir daha yeşermemesi için kökleri bile yerinden sökülmeye çalışıldı. Çünkü yangınlar amaçlı ve bir değeri yok etmek için çıkarıldı. Bu mantalite devam ettikçe yangınlar durmaz.
Kürt sorununun herkesi yaktığıaçıktır. Her gün gencecik fidanlar yanıp kül oluyor. Birileri ise bu “külü” “toprak” olarak satıp cebini dolduruyor. Yani daha çocuk yaşlarda “armatör” olup çıkıyor ortaya. Marks boşuna “her sermayenin ardında emekçilerin kanı yatmaktadır” dememişti.
Toplumsal depremler, yangınlar, Kürt halkının demokratik hakları verilmediği için olmakta, çıkmakta. Her dürüst yazar, her namuslu politikacı bu realiteyi biliyor ve sayısız kez de dile getirmiştir.
Sayın AKP yöneticileri yani şunu mu söylemek istiyor: PKK silah bırakırsa Kürtlerin kimliğini ve dilini anayasal temelde tanıyacağız; bırakmazsa tanımayacağız. PKK silah bırakırsa Kürtler’in kendi kimlikleri ve dilleriyle siyaset yapma ve kendi kendini yönetme hakkını tanıyacak; bırakmazsa tanımayacağız. Söylenmek istenen bu mu?...
Burada verilen mesaj açıktır: Bu durumda, Her şeyin PKK’ye bağlı olduğunu iddia ediyorsunuz. Ve “silah bırakılırsa” diyerek, PKK’yle medya üzerinden, dolaylı yöntemlerle “konuşuyorsunuz”ve Kürtlere diyorsunuz ki; sen teslim olursan, gururunu satır altına uzatırsan, tırşıkçı, ispiyoncu, korucu sayını artırırsan “reform” yaparım. Yani, PKK silah bırakırsa Kürtlerin kimliğini ve dilini anayasal temelde tanıyacak; bırakmazsa tanımayacak. PKK silah bırakırsa Kürtlerin kendi kimlikleri ve dilleriyle siyaset yapma ve kendi kendini yönetme hakkını tanıyacak; bırakmazsa tanımayacak... Kürtlerin kendi anadillerinde eğitimi, bu dili tüm kamu alanlarında kullanması, Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde Kürtçe’nin ikinci resmi dil olması, Kürtlerin çoğunlukta oldukları yerlerde, kendilerini demokratik özerklik temelinde yönetme istemi, her şey “silah bırakmaya” bağlı, öyle mi?
Net olarak soruyor ve istiyoruz: Ben kimliğimi, dilimi, kendi kimliğimi yönetme hakkımı istiyorum, diyorum. Şimdi bana, PKK silah bırakırsa senin bu haklarını veririm mi diyeceksiniz? Elimde silah yok ve dağda değil ovada siyaset yapıyorum. Eşitlik, demokrasi ve kardeşlik istiyorum diyorum. Siz bana PKK silah bırakmıyor diye en insani ve doğal haklarımı vermeyecek misiniz? Ve demokratik mücadele uğraşımı kanla, silahla bastırmaya uğraşırsanız, ben Murat Nehri’nin karşı kıyısına madrap ağaların yanına dönmem. Oradan dağları aşarak, “Kanîya Qizqan”nı geçerek Lice-Genç-Kulp üçgenini geçerek Lice’ye oradan Diyarbakır ovasını geçerek Amed’e gidip beni yönetmek istediğim belediye başkanını seçerim.
AKP, içinde politika yapan Kürtler’e, Kürtler’in bir özdeyişini hatırlatmakta yarar görüyorum: “Ke dî ezim, ke ne dî dizim” marabacılığı bırakın. Kürt sorunu; Kürtlerin gaspedilen tüm haklarının tanınmasıyla çözülür. Kimseyi kandıramazsınız. Hakları gaspedildiği için Kürtler yollarda. Bu “Hutlar”, ejderhalar var. Bu yollar uçurumlarla dolu. Bu yollar hainlerle, döneklerle, meşhur olmak için zemzem kuyusuna”işenmeyi” bile göze alan toplumdan dışlanmış zatlarla dolu. Herkes bilsin bu yolda yürüyenler demir kapılardan, Amed cezaevinden eğilmeden, dökülmeden geçmiş Kürtler vardır. Bunlar Amed cezaevinde birlik oldular, yeni fidanlar ektiler. Yemin ettiler. “An azadî, an azadî” dediler. Kürt halkının özgürlük aşkı yeni değerler yarattı. Bu kadim halkın aşkından mahrum kalanlar sıradanlaştılar, dönek oldular, paraya pula köle olanlar çıktı aralarından. İçlerinden yakından tanıdığım çok kişi var. Birkaç sene içinde milyar sahibi olanlar (yanlış duymadınız milyar dolar diyorum) oldu. Kürt halkındaki bu aşk olmasa sizdeki güzellik peş para etmez! Biz özgürlük yolunda yürümeye devam edeceğiz. Kürt halkı bin bir emekle elde ettiği hiçbir kazanımını telef etmeyecektir. Kürdü dağa çıkartan baskı, zulüm ve kandır. Bu artık böyle gitmez...
|