CHP İstanbul 1.Bölge Milletvekili Aday Adayı Burhanettin Yılmaz yazdı
CHP’yi Uyarmak istiyorum!
Hatırlıyorum.
Ak Parti’nin iktidara ilk geldiği günleri dün gibi hatırlıyorum.
Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, Erbakan hocanın Saadet Partisinden “Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyerek, yenilikçiler ile gelenekçilerin ayrışmasını gerçekleştirdi. O zaman gazetelerde mevcut siyasilerden halk gına getirdi, vatandaş değişim istiyor yazıları gazete sütunlarında yer alıyordu.
Bugün aradan tam 9 yıl geçti.
Gerçekten gazetelerde halk değişim istiyor diye yazan yazarlar haklı çıktı.
Çünkü iki dönemdir Türkiye’nin başında kendilerini yenilikçiler olarak gören Tayyip Erdoğan’ın AK Partisi var.
O gün, ağabey olarak anımsanan gelenekçileri değil, hiç tanınmayan eğitimli ve genç insanları aday göstererek halkın karşısına çıktı ve kazandı.
Önümüzdeki 12 Haziran seçimleri için sokağa bakıyorum.
İbre yine Tayyip Erdoğan’ın AK Partisi’nden yana.
Süreç aynı şekilde devam ediyor.
CHP, eski lideri Deniz Baykal’la her ne kadar da çarşaf açılımı yaparak dinci seçmene kucak açsa da bunu başaramadı.
Liderlik koltuğundan inmeden önceki son icraatlarından biri Kutlu Doğum Haftasına katılarak, ülkesini seven, istismarcılık yapmayan dindar yurttaşların gönlünü fetih ettiyse de Deniz Baykal, siyasi rakipleri tarafından çirkin bir komplo ile minder dışına itildi…
Bugün artık Baykal yok.
CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin dönemi başladı ve devam ediyor.
Kılıçdaroğlu ve Tekin iktidar olmak için halkla barışmak için bir takım hamleler yapıyor.
Geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlı, Radikal Gazetesi’ne vermiş olduğu röportajında “Türban açılımını destekliyoruz” başlıklı üniversitelerde türbanlı öğrencilerin de okuyabileceği konusunda bir açıklama yaparken, Tekin ise TV programında Türbanlı birinin parlamentoya gelmesinde sakınca olmadığını, engel çıkartmayacaklarını söylüyordu... Bu söylemlerin doğru olmadığına ve CHP’ye asla oy getirmeyeceğine inanıyorum.
Dinci ve Kürtçü çevrelere göz kırpma bunlarla da sınırlı kalmadı.
Parti Meclisi üyeliğine getirdiği, Nakşibendî Şeyhi Halit Hocanın torunu Muhammet Çakmak’ın, ağzını ilk açışta göreve başlama andı içercesine Fethullah’ı göklere çıkarması, ilkokul mezunu dahi olmayan bu kişiyi ‘bilge’ ilan etmesi ve Haburun avukatlığını onurlu bir şekilde yaptığını söyleyen Sezgin Tanrıkulu, CHP seçmeninde ve örgütünde büyük çalkantı yarattı.
Atatürk TC’nin şeyhler ve müritler ülkesi olamayacağını söylemişti, şimdi ülkeden geçtik kendi partisi şeyhler ve müritler partisi oluyor gibi diye düşünüyor insan.
Bu gerçekleri görmek ve halkın karşısına her şeyin hesabını yaparak çıkmanın şart olduğunu hatırlatmak istiyorum… Unutmayın taş yerinde ağırdır. Kürt açılım yapacağım diye büyük umutlarla getirdiğin Tanrıkulu’yu Diyarbakır, Umut Oran’ı Bolu’dan aday yapmayıp, ille de milletvekili olsunlar diye İstanbul’a getirirseniz, sizden sormak isterim acaba kimden oy alacaksınız…
Sayın Kılıçdaroğlu,
Bağımsız yargının son iki direnç noktasına -Yargıtay ve Danıştay’a - ölümcül darbeler indirilirken halkı direnişe çağıran bir grup milletvekilinizi yatıştırdınız.
Direnen bu son iki kalenin ikisi de düştü. Şimdi bu kalelerde tek adam iktidarının bayrağı dalgalanıyor.
Ulusalcı, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti tehlikede.
Cumhuriyet kendini savunacak yargı organlarından yoksun bırakıldı, halktan başka tutunacak dalı, sığınacak barınağı yok.
Bağda üzüm kalmadı, bekçi can derdinde.
Halkımızın Mısır halkından daha az onurlu olmadığını tüm dünya bilir.
Sayın Kılıçdaroğlu,
Size ve Gürsel Tekin’e izninizle iki soru sorarak uyarmak istiyorum:
(1) Laikliğin tehlikede olmadığı düşüncenizi hala koruyor musunuz?
(2) Temel insan hak ve özgürlerinin yok edildiği yerde direnme hakkının doğduğuna inanıyor musunuz?
Birinci soruya yanıtınız ‘evet’, ikincisine ‘hayır’ ise size evinizin yolu şimdiden göründü demektir.
‘Cumhuriyetin temel nitelikleri ve demokrasi tehlikede! Diktaya direneceğiz’ diyorsanız
Sonuna kadar sizinleyiz.
Saygılarımla.
Emek en yüce değerdir!
Bir şeyin meydana gelebilmesi için özenle çok çalışmak iyi bir sonuç almanın olmazsa olmazıdır.
İşte buna gerçek bir yaşamdan örnek: Hidayet Türkoğlu!
Ünlü basketbolcu Hidayet Türkoğlu esiyle birlikte, İstanbul’un bir semtinde yaya olarak bir yerden bir yere giderken, sokakta bağıra bağıra simit satan bir çocuk görüyorlar.
Ünlü basketbolcu birden duraklıyor... Simitçiye yaklaşıyor ve simidin kaç para olduğunu soruyor.
Simitçi,
- 300. bin ağabeyi, diyor.
Hidayet soruyor:
Tezgâhta kaç simit var?
80 tane.
Hepsi kaç para eder?
24 milyon
Al sana 30 milyon. Üstü senin olsun...
Ünlü basketbolcunun karısı şaşkın, simitçi şaşkın...
Hidayet karısının koluna asıldığı gibi yürümeye devam ediyor.
Karısı, bir yandan kocasına yetişmeye çalışırken, öte yandan da ısrarla soruyor:
- Hidayet, sen deli misin?
- Hayır değilim.
- Peki niçin böyle yaptın?..
- Boş ver sorma.
- Diyelim ki soruyorum. Hem de ısrarla soruyorum.
- Öyleyse söyleyeyim... Simit tablasının kenarına dikkat ettin mi?
- Hayır.
- Dikkat etsen, görecektin... Tahtaya bir isim kazınmıştı...
- Ne ismi?
- Simit tablasına kazınmış olan isim şuydu: Hidayet!
- Hıı?..
- Evet, eskiden o tezgah benimdi.
NBA’in ünlü basketbolcusu Hidayet, bu gerçek hayat hikâyesini TV 8’de katıldığı bir programda kendisi anlatıyor... Hem de göğsünü gere gere...
Peki, niçin anlatıyor Hidayet bu hikâyeyi?
Çünkü bu hikâyeyi, milyonlara anlatabilecek ölçüde hayatı, ölçülerini ve değer yargılarını hazmetmiş Hidayet...
Hatta övünüyor anlatırken... Şişiniyor.
Neden övünüyor?
Çünkü bugünkü konumunun altında kendi gücü var....
Kendi emeğinin üstüne basa basa tırmandığı hayat merdivenlerinden kıvanç duyuyor.
Onur duyuyor.
Bileğinin hakkı ile, alnındaki ter ile, direnci, dayanıklılığı, iradesi ile söke söke ulaştığı toplum katmanı karşısında zevkten, lezzetten ağzı kulaklarında...
İşte diyor, ben de böyle sokaklarda simit satan Hidayet’tim.
O gün de emeğimle ekmek paramı kazanıyordum... Bugün de.
Hidayet mutlu...
Hidayet kıvançlı, Hidayet sağlam bir kişilik yapısına sahip.
Ancak, Hidayet’e Tanrı insanüstü bir yetenek vermiş, Hidayet de, bu yeteneğinin üzerine emeğini ve direncini yerleştirmiş; Hidayet olmuş!..
Tanrı herkese bu kadar cömert davranmayabilir.
Tanrı niçin böyle yapar, neden böyle davranır; bu mesele konumuzun dışında...
Ama ister Tanrı böyle bir yeteneği bahşetsin insana; ister etmesin...
Emek olmadan, hiçbir şey olmaz.
Hidayet, yeteneğini hayata katmadan da ekmeğini kazanıyordu...
Simit satarak; olsun!.. Çok daha az; olsun!
İşte bu yüzden, sosyal demokratlar olarak her zaman “Emek en yüce değerdir” diyoruz…
Peki, emek en yüce değerse, emeğe ne kadar değer veriyoruz…
Emeğe ne kadar saygı duyuyoruz.
Bunu 12 Temmuz seçimlerinde milletvekili olmak için kendi bölgelerinden müracaat yapmayan genel başkan yardımcılarını, milyon doları olan yat ve marina sahiplerini hep birlikte göreceğiz…
“Emek en yüce değerdir” diyen sosyal demokrat bir partide, kendi bölgelerinden mi aday olacaklar, yoksa Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde parti emekçilerinin haklarını mı gasp edecekler…
Acaba kendi bölgelerini tercih etmeyen, çok sayıda aday adaylarını Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve Sayın Genel Başkan yardımcısı Gürsel Tekin nasıl karşılayacak.
Parti emekçilerinin hakları korunacak mı?
Yoksa korunmayacak mı?
Bunu hep birlikte göreceğiz.
|