Genelde insanlarımıza değer vermeyiz. Hayvanımız kadar dahi önemsemeyiz. Zira hayvandan çıkarımız vardır. Para kazanırız veya yanlızlığımızı gideririz. Hapishanelerde yaşanan son ayaklanmaları okudukça, hep aklıma bu yanımız geldi. Mahkumlarımıza yaptığımız muameleden utandım.
Şanlıurfa’da başladı ve şimdi diğer hapishanelere de sıçrıyor.
Ayaklanmanın nedenlerini okudukça da tüylerim diken diken oluyor.
8 kişilik koğuşa tıkıştırılan 18 kişiden mi söz edeyim…
75 kişilik kapasiteye 200 kişinin sokulmasını mı anlatayım…
Uzanacak değil, kıvrılıp yatacak yer bulamayanlardan tutun, onlarca kişilik koğuşa bir tek tuvalet verilmesine, cehennem sıcağında havalandırmaların kapatılmasına kadar…
Neler neler…
Bu olayları PKK’ya veya DHKP-C’ye filan bağlayıp işin kolayına kaçmayalım. Sorunun temelinde bizim insanlarımıza verdiğimiz değer yatıyor… Ne yazık ki, oldum olalı insanlara değer vermeyiz.
Hele mahkumlara daha da kötü muamele yaparız. Ceza görmüş insanlar ile hayvanları bir tutarız. Onların da hakları olduğunu, doğru dürüst bir yaşam sağlama zorunluğumuz olduğunu umursamayız.
Mahkuma bu şekilde işkence yaptığımızın farkında dahi olmayız.
Bürokrasiyi böyle yetiştirmişiz.
Bu kafa sürdükçe de, bu tip olaylardan hiçbir zaman kurtulamayacağız.
Neden böyleyiz?
Neden bazı değerleri görmezden geliriz de, ancak uluslararası baskılar karşısında kerhen harekete geçeriz?
Lütfen mahkumların neden isyan ettiklerini okuyun.
Lütfen bu olayların komplo sonucu ortaya çıktığını, terör örgütlerinin işi olduğunu söyleyen resmi yetkililere de inanmayın.
Utanılacak durumdayız.
ERDOĞAN İLE GÜLEN BİRBİRİNİ NASIL GÖRÜYOR?
Kamuoyu henüz “Cemaat”in ne olduğunu, kimler tarafından yönlendirildiğini bilmiyor. Bazılarına göre, Ak Parti ile birlikte iktidar mücadelesi yapan bir gurup, bazılarına göre ise, gizemli bir teşkilat. Aslında, Ak Parti’nin de “Cemaat”in gerçekten ne olduğunu bildiğini söyleyemeyiz.
Cemaat bir sivil toplum örgütüdür.
Aralarındaki bağlar son derece güçlü kişilerden oluşmuş, birbirine büyük destek veren ve destek gören her kişinin “Hizmetiyle” katkıda bulunduğu bir STK.
“Cemaat”, iktidar peşinde koşmaz. Güç mücadelesi yapmaz.
Buna karşılık, kendi ilkeleriyle uyuşan partileri destekler. Böylece, ağırlığını hissettirir, belirli oranda da iktidarı paylaşır.
Taraflarla konuştuğunuzda, Cemaat ile Ak Parti arasındaki ilişkinin öyle tahmin edildiği gibi tam bir uyuşum içinde olmadığını anlıyorsunuz.
“Cemaat”, birçok konuda Ak Parti ile arasına mesafe koyuyor. Karşılaştırma yaparken de, adeta Fetullah Gülen ile Başbakan Erdoğan karşılaştırılıyor.
- Erdoğan’ın özellikle son dönemlerdeki “Tek adam” statüsüne sokulmasından, sert bir dil kullanmasından rahatsızlık duyduklarını açıkça belirtiyorlar. Fetullah Gülen’in kendini abartmayan, aksine son derece mütevazi yaklaşımıyla karşılaştırarak eleştiri yağdırıyorlar.
- “Cemaatciler”, Ak Parti’lileri genelde içe kapalı, aşırı milliyetçi, kasabalı mantalitesinde görüyor. Buna karşılık kendilerinin dışa açık, daha uluslararası düşünen bir toplum olduğunu vurguluyorlar.
- “Cemaat”, genelde Ak Partilileri dindar görmekle birlikte, dini değerlere verdikleri değer, hayat tarzı, yardımlaşma, dostluk ve “Hizmet” gibi konularda kendilerinin çok gerisinde olduklarını belirtiyor.
- “Cemaat”, demokrasi, Kürt sorunu, bağımsız adalet gibi konularda da, Ak Parti’nin artık nefesinin daraldığını ve ilk başlardaki duruşunu kaybettiği görüşünde. Kendilerinin çok daha demokratik bir duruş sergilediklerini vurguluyorlar.
AK PARTİ, HENÜZ “CEMAAT” İ ÇÖZEBİLMİŞ DEĞİL…
- Ak Parti ise, “Cemaat”i tanımlama konusunda bir türlü kararını verebilmiş değil. Bir yandan aldıkları destekten memnun, ancak iktidarı paylaşma konusunda “Cemaat”in ileri gittiği kanısında. Eskiden pek çıt çıkartmayan “Cemaat”in, şimdilerde sesini yükseltmesini şaşkınlık ve tepkiyle karşılıyor.
- Ak Parti, “Cemaat”i bir STK gibi görmüyor. İçindeki güç dengelerini, kararların nasıl alındığını da tam çözebilmiş değil. Örneğin, Başbakanlığa göre, yargının önemli bir bölümü “Cemaat”in etkisi altında. “Cemaat” ise bunu kesinlikle reddediyor.
- Ak Parti, “Cemaat”in sesini yükseltmesinin, bir iktidar paylaşımı anlamına geldiğini ileri sürmesine rağmen, Gülen’den başka bir lideri bulunmadığından dolayı, gurubu kendine karşı siyasi bir tehdit olarak görmüyor.
Bu listeyi uzatmak mümkün.
Ben sizlere kendi saptamalarımı aktarmakla yetindim.
Sonuçta, Gülen-Erdoğan koalisyonunun sanıldığı veya kamuoyunda görüldüğü gibi olmadığını bilmekte yarar var. Ne içiçe-kolkola bir birliktelikleri var ne de yarın bozuşup başka koalisyonlar arayacakları var. Zaman zaman görüş ayrılıklarına düşecekler, hatta açıkça çatışacaklar, ancak eninde sonunda birbirlerine muhtaç yaşayacaklardır.
|