Dün bazı internet sitelerinde vardı...
Bugün bizim gazetede de var...
PKK’nın “askerlerimizi şehit ettiği tarihler” özellikle seçilmiş...
Her seferinde Tayyip Erdoğan bir yurt dışı gezisinde oluyor...
Çoğunda bizzat Bush-Obama gibi Amerikan başkanlarıyla tam görüşeceği günde bu hunhar saldırılar gerçekleştiriliyor...
Bu ilginç tesadüfü yakalayanlar Erdoğan’ın yurt dışı temaslarında Türkiye’yi özellikle güçsüz gösterme çabalarının olduğunu söylüyorlar...
***
PKK adına yapılan saldırıların zamanlaması, Tayyip Erdoğan’ın yurt dışı görüşmelerine tekabül ediyor olabilir...
Muhtemelen PKK içinde saldırı kararını verenler, yapanlar da bu tesadüfü bilinçli olarak seçiyorlar...
Fakat bizce önemli olan bu kötü tesadüf değil...
Dikkat ederseniz, “teröre karşı ne zaman gerçek bir adım atılıyor”, birileri toplumun bütün hassas damarlarını ayağa kaldıracak bir “saldırı” düzenliyor...
Geçen hafta yazmıştık...
Son günlerde Tayyip Erdoğan’la Kemal Kılıçdaroğlu arasında, Kürt meselesinin barışçı çözümü çabaları çok önemliydi...
Çünkü herkes biliyor ki, AKP tek başına bu sorunu çözebilecek Meclis aritmetiğine sahip olsa da, CHP’nin mutabık kalmadığı bir çözümü Türkiye’ye anlatması pek mümkün olmaz...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si burada hayati bir rol oynayacak...
***
CHP uzattığı bu eli iktidardan çekmezse, toplum Kürt meselesinin barışçı çözümünü daha kolay içine sindirecek...
Dört parti değil, iktidar ve ana muhalefetin yer alacağı iki parti, Türkiye’de barışın yolunu açabilir...
Bu saldırılar Tayyip Erdoğan-Kemal Kılıçdaroğlu ittifakını yıkmayı amaçlıyor...
*****
FATİH SULTAN MEHMET KÖPRÜSÜ’NDE GEÇİRİLEN SAATLERİN NOTLARI...
Geçen haftanın sonlarında bir polis memuru eve geldi...
“Reha Bey” dedi, “Ümraniye İkinci Asliye Ceza Mahkemesi’nden bir duruşma tebligatınız var...”
“Peki” dedim, aldım...
Eve giren hırsızlardan birinin dahil olduğu söylenen bir çeteyi yakalamışlardı, beni de tanık olarak çağırmışlardı birkaç ay önce...
Kalkıp gitmiştim, ne var ki ifade verememiştim...
Mahkeme görevsizlik karar vermişti...
Şimdi yeniden çağırıyorlardı mahkemeye tanıklık etmek için...
Duruşma saat 10’da görünüyordu...
Saat dokuzu çeyrek geçe evden çıktım, “Oraları kolay bulup park edemem; en iyisi duraktan bir taksi çağırayım” dedim...
Taksiye bindim, şoföre karşı tarafta Ümraniye İkinci Asliye Ceza Mahkemesi’ne gideceğimizi söyledim...
Şoför gayet net durumu açıkladı:
- “Abi oraya bir iki saatten önce varamayız...”
- “Yavrum niye varamayalım?.. Biz trafiğin olduğu istikamette değil, ters istikametteyiz... Avrupa’dan Anadolu tarafına geçiyoruz... Bilemedin yarım saatte gideriz...”
***
- “Köprüde çalışma var... Tek şeride indirdiler, karşıya geçilecek gibi değil...” dedi şoför...
Hani “Gitmesem de arabadan insem” üzerine para verecek neredeyse öylesi bir halde...
Yan yollardan trafiğe girdik bir kere, durmuş bekliyoruz...
Yalnız gidiyorum mahkemeye, baktım ki yetişmek imkanı yok...
Avukat arkadaşım Çiğdem’i aradım...
- “Yetişemiyorum duruşmaya Çiğdem ne yapayım” diye...
Sağ olsun, orada tanıdığı kalemi aradı, tanık olduğumdan benim ifademi gittiğimde alacaklar, gecikme hakkı sağladılar...
Beş dakika, on dakika, on beş dakika... Bitmek bilmiyor beklemek...
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, yol yapım çalışmalarından zaman zaman tek bir şeride düşüyor, trafik kitlenmiş gitmek bilmiyor...
Köprünün üzerine bakıyorum, köprü kameraman ve muhabir arkadaşlarla dolu...
Belli ki sabah televizyonların haber toplantısında “Köprüdeki trafiği geniş görelim” demiş haber müdürleri...
Kameralar, muhabirler araçların yanına sokulup, “röportaj yapıyorlar...”
***
Önce sıkıldım, moralim bozuldu...
Sonra “Hazır bekliyorum, bari telefonla bitirebileceğim işleri halledeyim” dedim, başladım telefon ve mesaj trafiğine girip çalışmaya...
Şoför arkadaş, arabada gazeteci yakalamanın verdiği fırsatı değerlendirmek istercesine “İstanbul trafiğinin köprü çalışmalarından nasıl tıkandığını, deniz trafiği açılmadan bu işin çözülemeyeceğini” anlatıyor...
Ben bir taraftan onu dinliyorum, diğer taraftan çalışmaya devam ediyorum...
Mahkemeye vardığımda saat 11’e geliyordu...
Gazetelere baktım, Takvim gazetesi “İstanbul Park” başlığını atmış...
Bazen bir başlık hayatı nasıl değiştiriyor...
Geçen gün Google’da dünyada 25 milyon insanın izlediği mini vtr’yi izledim...
Görme özürlü bir dilenci, şehrin ana caddelerinden birinin üzerine oturmuş dileniyor...
Yanındaki tabelada “Görmüyorum... Yardım edin...” yazıyor...
Bir iki kişi para atıyorlar dilenciye...
***
O arada siyah gözlüklü, şık bir kadın geçiyor dilencinin önünden...
Tabelaya bakıyor ve tam gidecekken durup dilenciye dönüyor...
Yanındaki tabelayı alıyor, ters yüzüne bir şeyler yazıp, o tarafı görünecek şekilde dilencinin yanına yerleştiriyor...
Ve oradan uzaklaşıyor...
Bir süre sonra her gelen geçenin görme özürlü dilencinin önüne para attığını görüyoruz...
En sonunda tabelayı değiştiren gözlüklü kadın geliyor...
Dilenci ayakkabılarına dokunup onu tanıyor...
- “Ne yaptın da herkes bana para vermeye başladı” diye soruyor...
Genç kadın “Aslında hiçbir şey yapmadım... Sadece kelimelerin yerini değiştirdim...” diyor...
Genç kadın uzaklaşırken dilencinin “Görmüyorum... Yardım edin” yazan tabelasının yeni halini görüyoruz:
“Bugün güzel bir gün... Fakat ben bunu göremiyorum...”
Kelimelerin gücü, hayatın yönünü değiştiriyor...
Dünkü durum da tam gazetedeki gibiydi:
İstanbul Park...
*****
DÜZELTME:
İnsan geçmişteki bir dalgınlığını yazarken, ilginç bir şekilde, yeni bir dalgınlık yapıyor...
Kuantum bir durum olsa gerek...
Dün mahalle arkadaşım Kürşad Tüzmen’i nasıl tanımadığımı anlatırken, kardeşini ne kadar çabuk hatırladığımdan söz etmiştim...
Kardeşinin isminin de “Fırat” olduğunu yazdım...
Oysa Kürşad’ın kardeşinin ismi Tarkan’dı...
Fırat, Kürşad’a benzeyen bir başka aile dostumun kardeşinin ismiydi...
Karışıklık bir kere başlamaya görsün, zincirleme sürüyor...
Fırat, değil Tarkan Tüzmen...
Bu sefer de hata olmaz inşallah!..
*****
GÜNÜN ANLAMLI SÖZÜ...
ZAMAN...
“Zaman hakkında en olağanüstü gerçeklerden biri de zamanı gelmeden onu harcayamamamızdır...
Geçmişte ne kadar çok zaman israf etmiş olursanız olun, önümüzdeki saat mükemmel, kirlenmemiş ve en iyi haliyle kullanabileceğimiz haliyle hazırdır...
Eğer tercih ederseniz yarın daha erken kalkmaya, daha çok okumaya daha iyi beslenmeye ve daha az endişe duymaya başladığınız gün olabilir...
Kimse anı defterinizi açmanıza ve boş bir sayfaya hayat hikayenizi yeniden yazmanıza engel olmuyor...
Tam da şu dakika, yaşamınızı istediğiniz gibi yaşamaya, karakterinizde köklü değişiklikler yapmaya ve yaşamınıza yeni bir yön vermeye karar verebilirsiniz...
Bu noktada tek soru şudur:
Acaba bunu yapmayı tercih edecek misiniz?..
Robin Sharma...”
|