Hocaefendi Türkiye'ye neden gelemez?

16 Haziran 2012 Cumartesi, 07:27

Salih Tuna/Yeni Şafak

Sayın Başbakan'ın \'Türkçe olimpiyatları\' kapanış törenindeki malum daveti şu soruya alabildiğine meşruiyet kazandırmıştır:

\'Hocaefendi neden gelmiyor?..\'

Aslında bu sorunun gayrimeşru bir yanı yoktu ama bir ayıpmış gibi tıslayarak, fısfıslayarak sorulurdu.

Bu biraz da, Türkiye'ye gelmemesinde çapanoğlu arayanların münasebetsizliğiyle karıştırılma endişesinden kaynaklanıyordu.

Hem Hocaefendi'yi yıllar yılı gurbette yaşamaya mahkum eden zihniyetin yeniçeriliğini yap, hem de \'neden gelmiyor\' diye sor!

Nasıl bir münasebetsizliktir bu hey kurban olduğum Allah!

Şükür kü şükür, Sayın Başbakanımız, \'Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Bitsin bu hasret..\' deyince, herkese malum sır mesabesindeki o soru da bir nevi azat edilmiş oldu.

Hangi soru mu?

Sabahtan beri biz neyi konuşuyoruz Şinasi; \'Hocaefendi neden gelmiyor?..\' demiyor muyuz?!

Bu soruyu samimi bir şekilde soranlardan \'bu hasret belimizi büktü hocam\' diye feryat edenlere kadar birçok insanın duygu ve düşüncelerinin tercümanı olan konuşmasında Başbakan şöyle demişti:

\'Kardeşlerim, gurbet hasrettir. Hasretin bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz. Doğrusu ben şu andaki tavrınızla hep birlikte bu hasretin bitmesini istediğinizi anlıyorum..\'

TT Arena'daki bu konuşmadan sonra Hocaefendi'nin Türkiye'ye teşrif etmediği her gün, mezkur soru hemen herkesin zihnini daha çok işgal edecektir.

Hocaefendi \'gelmez\' yahut \'gelemez\' diye kestirip atanlara da, \'Hocaefedi neden Türkye'ye gelemez\' sorusu yöneltilecektir.

Bu soru artık kaçınılmazdır

Çünkü Hocaefendi'nin 2009'da yaptığı konuşmaya nazaran şartlar çok değişmiştir.

\'Türkiye toprağına secde edemiyorum\' derken gözyaşlarına boğulduğu o konuşmada şöyle demişti: \'Beni bahane ederek daha gitmeden, her gün şom ağızlı, bir kısım ashabi cerâit, her fırsatı değerlendirip aleyhinize yazılar yazıyorlar. Oraya gittiğiniz vakit bir kızıl kıyamet koparmayacaklarına dair bir teminat veremezsiniz. Sizin en güçlü şeyleriniz bile bunun altından kalkamazlar. Hiç kimseyi zor bir durumda bırakmamak, Türkiye'de bir problem unsuru olarak bulunmamak için, burada kendime rağmen yaşadığımı kabul edebilirsiniz..\'

Ama çok şükür o \'cerâit\' bitti.

Zaten Sayın Başbakan'ın konuşması da bunun bittiğinin teminatı gibiydi.

NOT 1: Fazıl Say'ın \'Artık tweet atmıyorum ve internet sitesindeki hesabımı kapattım. Öncelikle hakkımda çıkan suçlamaları temizlemeliyim. Bana iftira atıldı. Ben İslam'a hakaret etmedim..\' açıklamasına rağmen \'İslam'a hakaret\' davasını sürdürmenin bence hiçbir manası yok.

Bu vesileyle sormak isterim: \'İslam'a hakaret etti\' diye dava açan var da, \'İstanbul Senfoni\'siyle \'İslam'a yaptığı hizmeti\' ödüllendiren niye yok?

NOT 2: Leman dergisinin malum kapağı üzerine (derginin genel yayın yönetmeni) Tuncay Akgün'ü aradım. Yaklaşımımı ve durduğum yeri hülasa edince hayıflandı; \'yanlış oldu\' falan dedi. Ben de o kadar mühim olmadığını, herkesin sustuğu bir dönemde \'Filistin Özel Sayısı\' çıkarabilecek kadar onurlu bir tavır ortaya koyan Leman'ın bendeki kredisinin tükenmeyeceğini söyledim. Görüşmek üzere mevzuyu kayışladık