SALI günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında açıkladı, sonra Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de gerekli ayrıntıları gazetecilere anlattı. İlkokullarda eğer yeterince öğrenci isterse ‘Yerel dil ve lehçeler’ genel ismi altında Kürtçe de öğretilecekti.
Tek başına bu yaklaşım bile, bunca yıllık tecrübemize, olması gereken bilgi birikimimize rağmen Kürt sorununun tam da özünü oluşturan ‘ana dil’ sorununu anlamaktan ne kadar uzak olduğumuzun bir kanıtı.
Tane tane gidelim.
· Kürtçe, hatırı sayılır miktarda çocuğumuzun ana dili zaten.
· Kürt kökenli olduğu halde anne-babasından Kürtçe öğrenmeyen çocuk sayısı bu kalabalığın küçük bir bölümünü oluşturuyor. Anne babası tarafından evde Kürtçe öğretilmeyen bir çocuğun daha sonra bu dili öğrenmek istemesi, sıfır değilse de düşük bir ihtimal.
· Zaten Kürtçe konuşabilen çocukların ihtiyacı olan şey, bildikleri dili yeniden öğrenmek değil, o dilde yetkinleşmek olabilir ancak. Nitekim biz bunu ana dili Türkçe olan çocuklarımıza yapıyoruz; ilkokuldan itibaren onlara Türkçe öğretmiyoruz, dil bilgisi kuralları başta olmak üzere bildikleri konuştukları dilde yetkinleşmelerini sağlayıcı dersler veriyoruz.
· Çok ama çok uzun bir zamandan beri eğitimde kullanılmayan, yani bilenlerinin çoğunluğunun yetkinleşmesine izin verilmeyen Kürtçenin bir edebiyat dili, şiir yazılan, roman yazılan veya kurmaca olmayan kitaplar yazılan bir dil olma özelliğinin (bizim ülkemizde) azalması, hatta yok olmaya yüz tutması son derece doğal.
· Gerek imzacısı olduğumuz çok sayıda uluslararası sözleşme veya antlaşma ile ve gerekse Anayasamızda yazanlardan ötürü, ülkemizdeki kültürleri korumak, yüceltmek, onları yaşatmak, geliştirmek zorundayız. Kaldı ki, bu sözleşmelere veya Anayasaya da ihtiyaç yok; bir kültürün ölmesine, yok olup gitmesine, her geçen gün daha da zayıf düşmesine insanım diyen herkes karşı çıkar zaten.
· Okullarımızda verilmesi gereken ders ‘Kürtçe’ dersi değil, ‘Kürt Dili ve Edebiyatı’ dersi olmalıdır. Dersin dili elbette Kürtçe olacaktır. Halen okullarımızda var olan ve ilkokul 1. sınıftan lise son (12) sınıfa kadar devam eden ‘Türkçe’ veya ‘Edebiyat’ derslerinin izleği aynen Kürt dili ve edebiyatı için de geçerli olmalıdır.
· Tek başına ‘Kürt Dili ve Edebiyatı’ dersi de yetmez; bunun yanına ‘Tarih’ veya ‘Coğrafya’ gibi, ‘Sosyal Bilgiler’ gibi, ‘Yurttaşlık’ gibi en az iki ders daha eklenmelidir Kürtçe verilen.
· Unutmayın, bizim Anayasamızın emri, Türkçe eğitim dili. Yani biz Kürtlerimize Türkçeyi zaten zorla öğretiyoruz; onların tek istediği kendi dillerini geliştirebilmek, bu dilde yetkinleşebilmek.
· Tartışmaya, konuşmaya bile gerek yok; elbette bu dersler seçimlik olacaktır, derslerin arzını talep belirleyecektir.
‘Dil böler’ diyenler çok komik oluyor
CUMHURİYET kurulduğundan beri Kürtçe üzerinde fiili ve resmi yasaklar oldu. Bu dil engellendi, evlere hapsedildi.
O kadar ki, Başbakan Erdoğan her Kürt konulu konuşmasında, ‘Cezaevlerinde analar oğullarıyla Kürtçe konuşamıyordu, bu yasağı biz kaldırdık’ diyerek övünüyor.
Düşünebiliyor musunuz, oğlunuz/kızınız cezaevinde ve siz onları ziyarete gittiğinizde konuşamıyorsunuz; çünkü Kürtçeden başka dil bilmiyorsunuz, Kürtçe konuşmak da yasak!
Yani durumu bu kadar uç noktalara kadar götürmüştü devletimiz.
Peki bütün bunları yaptık da sonuç ne oldu?
Şimdi deniyor ki, ‘Dil böler.’ Yani okullarda Kürt çocuklarına bazı dersleri Kürtçe verirsek ülke bölünür.
Yahu kardeşim neredeyse 90 yıldır bu dil bir hayli kısıtlı olduğu halde ortaya PKK diye bir şey çıkmış, bu örgütün desteklediği siyasi parti milyonlarca yurttaşın oyunu almış.
Yani dili yasaklamak, kesintisiz bir baskı altında tutmak esasen hiçbir işe yaramamış.
Bakın 24 saat Kürtçe yayın yapan bir televizyonumuz var. Ne oldu, ülke bölündü mü? Halbuki 10-12 yıl önce TV’lerde Kürtçe yayına izin vermenin ülkeyi böleceği kehanetleri yapılıyordu.
O yüzden her fırsatta ‘Dil böler’ demeyi kendine şiar edinmiş olanlar beni çok güldürüyor. Ben tam tersi görüşteyim: Esas dili yasaklamanın bizi getirdiği yerdeyiz; yasaklar bölüyor ülkeyi.
Dil yasağının arkasındaki feci mantık
KÜRTÇEYİ yasaklamak veya baskı altına alıp kısıtlamakla bu dilin okullarda eğitim-bilim yöntemleriyle öğtretilip geliştirilmesini engellemek arasında esasen hiç fark yok.
Peki ama biz nüfusumuzun yaklaşık beşte ikisiyle dörtte biri arasında bir bölümünün ana dili olan bir dili engelleyerek ne demiş ve ne yapmış oluyoruz aslında, hiç bunu düşündünüz mü?
Kabaca söylediğimiz şu: Bizim ana dilimiz olan Türkçe, sizin ana diliniz olan Kürtçeden ileri ve daha gelişmiştir, siz de bu geri lisanı bırakın da gelin Türkçe öğrenin, Türkçe konuşun, o dili ve kültürü terk edin.
Benzer bir mantığı zamanında Todor Jivkov’un komünist Bulgaristan’ı Türk azınlığa uyguladığında neler olmuş, neler demiştik, hepimiz hatırlıyoruz.
Yunanistan’da yaşayan Türk azınlığın kendi müftüsünü seçmesine izin verilmediği için yeri göğü birbirine katmışlığımız da vardır.
Bizim burada Kürtçeye layık gördüğümüz muameleyi Almanya’nın, Fransa’nın artık oralı olan Türk kökenli vatandaşlarına yapmaya kalkışmasını hayal edebilir misiniz?
|