Özel yetkili” savcılar, hakimler yıllardır yüzlerce insanı “suçu sabit görülüp de mahkum olmuş” gibi cezaevine tıktılar. Bilim adamı, milletvekili, gazeteci, sivil toplumcu, asker, sivil demeden insanların özgürlüklerine el koydular, ailelerinden, işlerinden kopardılar. Başbakan’la, Cumhurbaşkanı’yla defalarca toplantı yapmış, yıllarca birlikte çalışmış, ağzından “Bize ne yapılırsa yapılsın demokrasiye saygıda kusur etmeyeceğiz, hiçbir tepki göstermeyeceğiz” sözlerini düşürmeyen eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bile (söz konusu internet sitelerinin; onun değil başkasının döneminde açıldığı bilinmesine rağmen o başkasının adı anılmadı) olmayacak şekilde suçlanarak hapsedilmekten kurtulamadı.
BİR KARIŞ HÜCREDE TECRİT..
Bu insanlar bir karış hücrelerin içinde zihinsel sağlıklarını korumak için mücadele verdikleri tecrit hayatını yaşarken PKK teröristleri düğün bayramla karşılandı, Hizbullahçılar serbest bırakıldı, çocuk tecavüzcüleri, katiller, uluslar arası dev soygun failleri salıverildi.
Somut, kanıtlanmış suçlarla değil, dedikodudan farksız ve çoğu kez söyleyenin ortadan kaybolduğu veya hiç bilinmediği “iddia”larla yapıldı bu tutuklamalar. Ve bugüne kadar da tek bir somut suç ortaya konamamasına rağmen o insanları tutuklayan “özel yetkili”ler için siyasi iradeden ses çıkmadı.. Hatta istenen yasaların birkaç saatte çıkarılıverdiği Meclis’te onlar için de yasa çıkarılıp hiç değilse “seçilmiş” milletvekilleri serbest bırakılabilecekken iktidar partisinin karşı çıkması ile milletvekillerinin “ceza”sı devam etti.. Ne zaman ki “özel yetkili”ler Hükümet’in istemediği kararlarda ısrar ettiler, “kaldırılmaları” gündeme geldi.
YARGININ HALİ
Ergenekon, Balyoz ve Şike davalarının savcıları (bir kısmının kendisinin istediği söyleniyor, neden acaba, görevleri mi tamamlandı) değiştirilirken “özel yetkili” mahkemelerin kaldırılacağı açıklandı. Haberlerde “bu karara iktidar-Cemaat çekişmesi”nin neden olduğu, yargıda bir “güç kavgası” olduğu belirtiliyor.
Bu durum “yargının nasıl siyasi etki ve baskı altında olduğu”nun açık kanıtıdır ama bunu da bir yana bırakalım “bir suç işledikleri kanıtlanamayan, buna rağmen aylar-yıllardır hapis tutulan” insanların günahı “arkalarında (MİT görevlileri gibi) siyasi güç olmaması”ndan başka nedir?
ANİDEN GEREKSİZ..
Özel yetkili mahkemeler eften püften iddiaları ciddi gibi yansıtarak onları hapse tıkarken, yıllarını alırken “gayet saygın ve gerekli” idiler de şimdi nasıl birden gereksiz oluverdiler? Milletin bu soruyu sorma ve siyasi olarak o tarafa ya da bu tarafa bağımlı yargıyı yargılama hakkı yok mudur?
Yılları ve ismi, işi, her şeyi cezaevinde elinden alınmış insanların, örneğin Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Engin Alan ve diğer milletvekillerinin, saygın gazetecilerin “biz neden özel yetkililerden şikayet edip kaldırtamadık da şimdi kolayca kaldırılıyor” deme hakkı yok mudur?
TUTUKLU GAZETECİLER İÇİN!
Dün İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı önünde “Gazetecilere Özgürlük Platformu”nun “Tanıklık Günleri” eylemi devam etti. Nedim Şener, Ahmet Şık, Ayşenur Aslan gibi gazetecilerin de destek verdiği eylemde “100’ü aşkın gazetecinin tutuklu olduğu ve bu sayı ile Türkiye’nin “tutuklu sayısı en fazla ülke” olduğu açıklandı.
Taşınan pankartlar arasında “sustum sıra bana geldi” pankartı dikkat çekiyordu ki bu doğrudur, eğer tüm basın ilk günden gerekli tepkiyi ortaya koyabilse ve medyanın “siyasi baskı altına alınmasına, gazetecilerin işsiz bırakılması veya tutuklanmasına” karşı çıkabilseydi, arada “meslektaşlarına yapılan baskıyı mazur göstermeye çalışan etik düşkünleri” olmasaydı olay bu boyutlara kolayca gelemezdi.
361 KEZ ‘HABER’..
18 Haziran Pazartesi günü sabah 10’da gazeteciler “Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Müyesser Yıldız” 99 gün sonra tekrar hakim karşısına çıkacaklar. 134 sayfalık Oda TV iddianamesinde 361 kez “haber” kelimesi, 280 kez “kitap”, 53 kez “yazı, köşe yazısı”, 26 kez “röportaj” ve 5 kez “makale” kelimeleri geçiyormuş. Sadece bu kelimeler bile “neyin yargılandığını” göstermiyor mu diyor Oda TV’ciler..
Hepimiz düşünelim, o mahkeme de düşünsün; göstermiyor mu?
Pazartesi günü “basın özgürlüğü” adına Çağlayan’da olmak gerekiyor, yalnız gazetecilere değil “demokrasiye” yapılan haksızlık adına!
*****
Kürtaj mitingi yapılıyor!
Türk Jinekoloji Derneği “Kürtaj yasağının kaldırılması ile kürtajların üç kat, anne ölüm hızının ise 6 kat azaldığını” açıkladı biliyorsunuz.. Yani bu yasağın tekrar getirilmesi için toplumu ikna amacıyla söylenenler doğru değil.
YASAKLAR BİTMEZ
Yasak ile “uzman olmayan ellere, merdiven altına” mahkum olacak kadınların hayatı tehlikeye gireceği gibi siyasetin elini “kadınların en özel haklarına, konularına” atması da yasallaşmış olacak. “Kadın İnsiyatifi” 17 Haziran Pazar günü İstanbul, Ankara ve İzmir’de “Kürtaj haktır, karar kadınların” mitingi düzenliyor. Kadın-erkek bu yanlış yasağa tepki gösteren ve “demokrasi, insan hakları sorumluluğu olan” herkesin (Pazar günü de olsa) birkaç saatini ayırıp katılması şarttır.
17 Haziran Pazar, saat 16’da İstanbul Pangaltı’da, Ankara Cebeci’de, İzmir Gündoğdu Meydanı’nda yapılacak mitingi destekleyin, yasaklar başladı mı bitmez, son pişmanlık da fayda etmez. Mutlaka katılın, kadın örgütlerinin gayretini takdir edin ve yalnız bırakmayın
|