ABD’de yaklaşan Kasım seçimleri öncesinde Başkan Obama ile muhafazakar rakibi Romney arasındaki yarış kızışıyor. Geçen hafta her iki parti de büyük kongrelerini toplayıp seçmene kritik mesajlar verdi. Ama konuşulanlar arasında ne Suriye, ne de İran ve Arap Baharı vardı. Amerikan siyaseti, içe kapanmış durumda. Seçmenin de, politikacının da tek derdi, ekonomiAslı Aydıntaşbaş
asli.aydintasbas@milliyet.com.tr
asli.aydintasbas@milliyet.com.tr
Tüm Yazıları »
Yazarı Facebook'tan takip edebilirsiniz!
Yorum Yaz
0
inShare.Diğer
Tam da AK Parti kongresi yaklaşırken tesadüfen New York’da olmam, belki de talihsizlik oldu. Geçen hafta üst üste muhalefetteki Cumhuriyetçi Parti, ardından da iktidardaki Demokratlar’ın büyük kongrelerini takip etmeye çalıştım.
‘Talihsizlik’ dememin nedeni, şimdi ne kadar balonlu, posterli ve pankartlı olursa olsun, burada gördüğüm siyaset şöleni sonrasında AK Parti kongresinin gözüme renksiz, biraz fazla bıyıklı veya yavan görüneceği korkusu.
Tabii belki AK Parti sürpriz yapar, rengârenk bir şölen çıkarır. Ama doğruya doğru. Benim gibi siyaset meraklıları için, ABD’deki parti kongreleri, hem iletişim tekniklerindeki ustalık, hem de tek bir liderin yüceltilmesi yerine siyasetin farklı karakterleri ve renklerini sergilemesi açısından son derece ilginç olaylar. (Adı sanı duyulmamış Barack Obama isimli genç siyasetçi de ilk kez 2004 yılında böyle bir Kongre’de yaptığı konuşmayla ismini duyurmuştu.)
Mormondan gazilere...
Anlatayım. Örneğin Cumhuriyetçilerin Kongresi’nde sadece başkan adayı Mitt Romney değil, muhafazakar hareketin ağır toplarından bir çok isim bir bir sahneye çıkıp partinin vizyonunu anlattı ve iktidarı eleştirdi. Garip ve yer yet gülünç olsa da, eğlenceliydi. Kimler yoktu ki? Romney’nin karısı, iş ortağı, üyesi olduğu Mormon tarikatından aile dostları, tanınmış siyasetçiler, din adamları, gaziler, emekli askerler, siyahlar, beyazlar, hatta Kızılderililer, geçim sıkıntısını anlatan emekliler, evanjelist rahipler, haham (imam çıktıysa bile ben görmedim), şarkıcılar, Olimpiyat atletleri ve hatta bir ara Clint Eastwood bile vardı sahnede...
Sizleri yormadan muhalefetteki Cumhuriyetçilerin temel mesajlarını sıralayayım: “Bu Obama çok solcu, ülkeyi mahvediyor, memleketi kurtaralım, Amerikan değerlerini koruyalım, sağlam karakterli biri gelsin başa, o da Romney’den başkası değil.”
Sirk atmosferi
Benzer bir tiyatroyu bir kaç gün sonra Demokratlar oynadı. Her ne kadar Demokrat Parti’nin Kongresi daha modern, daha zekice gözükse de, aynı sirk atmosferi orada da mevcuttu. Belediye başkanları, popüler siyasetçiler, sendikacılar, feministler, itfayeciler (evet, sahiden), gaziler, kadınlar, erkekler, gay’ler, lezbiyenler... Ve tabii Obama dahil herkesten daha iyi konuşan eski Başkan Bill Clinton.
Demokratların mesajı ise ‘4 yıl daha verin!’ oldu: “Bu Cumhuriyetçiler çok tehlikeli, çok sağcı, çok dinci, ekonomiyi de batırdılar, biz onların pisliklerini temizliyoruz ama daha zamana ihtiyacımız var.”
Suriye’nin S’si yok
Her iki kongrede de olmayan, ciddi bir küresel değerlendirme, anlamlı bir dış politikası tartışmasıydı. Hatta bırakın kurultayları, konuşmaları, aylardır devam eden seçim sürecinde ciddi anlamda Suriye’nin S’si, Irak’ın I’sı, Arap Baharı’nın A’sını telaffuz eden yok. Kamuoyunun ve siyasetçilerin tek ilgisi, varsa yoksa ekonomi.
ABD kendi derdinde
Gerçekten de ABD’yi ilk kez bu kadar içe kapanmış, kendi derdine düşmüş görüyorum. Üst üste gelen savaşlar, Orta Doğu’nun dertleri, Irak ve Afganistan’ın yarattığı 300 triyon dolarlık açık ve hâlâ devam eden ağır ekonomik kriz, Amerikalıları yormuş.
Columbia Üniversite’sinde profesör olan bir dostum, “Artık dünyanın polisi rolünü oynamak istemiyoruz. Seçmen de istemiyor” diyor (İçimden ‘Ama o zaman Türkiye’de yatıp kalkıp gezegendeki her olayı ‘emperyalistlere’ bağlayan insanlar ne olacak?’ diye düşünüyorum). Amerikan siyasetinde günün en popüler konusu (ki Obama da kongre konuşmasında uzun uzadıya söz etti) ABD’de yeni bulunan petrol rezervlerini değerlendirerek Orta Doğu’ya olan bağımlılığı (ve ilgiyi) azaltmanın yollarını bulmak.
Washington’daki yetkililer de farklı bir havada değil. Suriye konusunda neredeyse ”Ya evet, çok kötü, çok acıklı ama ne yaparsın! Bizim işimiz değil ki...” diyorlar, İran’la bir an önce el sıkışmayı, Irak’ı mümkünse hemen unutmayı, hatta ayıp olmazsa Orta Doğu’yu da Türkiye’ye teslim etmeyi istiyorlar.
Bu ruh halinde geçen seçimlerde, doğal olarak kampanyalarda Suriye değil istihdam, İran değil vergiler, Arap Baharı değil konut kredisi rakamları konuşuluyor.
İşsizlik belirleyecek
Önümüzdeki dönem Beyaz Saray’da kimin oturacağını ise, Beşar Esad’ın akıbeti ya da İran’la nükleer krizin nereye gittiği değil, işsizlik rakamları ve ekonominin durumu belirleyecek.
Seçimde Romney’nin en büyük sıkıntısı, Mormon olması değil, yıllarca finans sektöründe milyonlar kazanmış zengin bir işadamı olması. Dış politikada ne dediğine kimse bakmıyor. Asıl handikapı, kamuoyunun bankacıları ve finans sektörünü bu krizin temel sorumlusu olarak görmesi.
Obama’nın derdi ise, dört yılda ekonomiyi henüz düze çıkarmamış olması; getirdiği teşvik paketlerinin ve sağlık reformunun, Amerikan halkındaki “büyük hantal devlet” fobisini körüklemiş olması.
Bugünden seçimleri kimin kazanacağını kestirmek kolay değil. Her ne kadar sol eğilimli New York’da görüştüğüm herkes, “Obama tabii ki” dese de, ben emin değilim. Burası dev bir ülke. İki ay da çok uzun bir zaman.
Tek belli olan, Amerikalılar’ın Kasım ayında kalplerine değil ceplerine bakarak karar verecek oluşu...
Kongre’de Emine Erdoğan konuşsa ne olur?
Yaklaşan AK Parti kongresiyle ilgili medyada dillendirilen teori şu: Başbakan Erdoğan’ın bu kurultayla partiyi yeniden şekillendirerek, Çankaya’ya çıktıktan sonra geriye bırakacağı ekibi dizayn edecek.
2014’de ne olur bilemeyiz ama bu kongrenin Erdoğan’ın Çankaya yolculuğunun nasıl seyredeceğine dair ipuçları taşıyacağına şüphe yok.
Muhtemelen Ak Parti’nin reklam ustası Erol Olçak, ay sonundaki kurultay için bir dizi sürpriz hazırlamıştır. Ama burada amaç Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı sürecini hazırlamaksa, benim o podyumda asıl sesini duymak istediğim insan, Emine Erdoğan olacaktır.
Sahi, liderler kendilerini topluma anlatmaya çalışırken, onları en iyi tanıyan hayat arkadaşları neden geride kalıyor? Ya da sadece bir fotoğraf karesine indirgeniyor?
Bu hafta ABD’de üst üste gerçekleşen Demokrat ve Cumhuriyetçi parti kongrelerinin en önemli konuşmacıları, Barack Obama’nın karısı Michelle Obama ve rakibi Mitt Romney’nin karısı Ann Romney’di. Lider eşleri, bambaşka bir dil kullanarak kadın gözüyle kocalarını anlattılar. Etkiliydi. Seçmen açısından kendisinden oy isteyen bir lideri, bizzat hayat arkadaşının ağzından dinlemek, her türlü poster ve slogandan daha inandırıcı değil mi?
Şimdi dönenim memleketimize. Siyasette zaten kadın az. Mevcut lider eşleri de geri planda kalmaya özel gayret sarf ediyor. Ne Emine Erdoğan ne de Selvi (Sevim) Kılıçdaroğlu, kamuoyuna doğrudan sesleniyor. Nadiren röportaj veriyorlar; nerdeyse hiç konuşma yapmıyorlar. Yüzleri var dilleri yok sanki. Oysa her ikisi de eşlerinin yanında beliren birer görüntü olmanın ötesinde siyasete ilgi duyan insanlar. Daha çok konuşmaları lazım.
Siyaset bir kadro işiyse, o kadronun en önemli parçası geride duran kadınlar değil mi?
|