ALTI saat 22 dakika. AKP’li milletvekili adaylarına bir TV’de ayrılan süre. Aynı TV’de diğer parti adaylarına ayrılan süre yalnız iki, evet iki dakika.
Bir başka TV kanalına geçelim. O kanal AKP’nin on altı mitingini canlı yayınlarken, CHP’nin tek bir mitingini veriyor, diğer partiler canlı yayında yok. Onlar cansız.
Geçelim bir başka TV’ye. Bu kanal AKP mitinglerini dört saat 21 dakika, CHP’nin tek bir mitingini 4 dakika, nasıl olduysa, MHP’nin beş mitingini 56 dakika yayınlıyor.
O kadar çok örnek var ki, bir kanal AKP’ye sekiz saat 41 dakika, CHP’ye 9 dakika yer verirken, bir başkası AKP’ye yedi mitingde beş saat 52 dakika, CHP’ye 11 dakika ayırıyor.
Yayın süresi dışında, yayına katılan konuklar açısından durum farklı değil. Bir kanalda AKP’den on beş aday konuk, CHP’den üç. Başka bir kanalda konuk sayısı 12’ye 2 yine AKP lehine. Hele bir kanal rekor kırıyor, 17 AKP adayı 15 saat 30 dakika konuşurken, aynı kanalda bir CHP’li aday 14 dakika konuşuyor. Ne adalet, nasıl eşitlik ama.
RTÜK GÖREVİNİ YAPMADI
Geçen yıl seçim dönemi.
Radyo ve TV’lerin seçim yayınları başlıyor. Yayınlar Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) belirlediği yasal çerçevede olacak, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) de bunu izleyecek. Yani, öyle olması gerek.
RTÜK kanalların siyasal partilerin mitinglerini yayınladığı sürelere bakacak. Haberlerde partilere ayırdığı süreleri denetleyecek. Haber programlarına katılan konukların partilere göre dağılımını, canlı bağlantı sürelerini izleyecek.
Sonuçları Yüksek Seçim Kurulu’nun belirlediği ilkelerle karşılaştıracak, buna uygun mu, değil mi, değilse, “o kanal ya da kanalların yasayı çiğnediğinden” hareketle gerekli yasal yaptırımlara girişecek.
RTÜK bunu yapmış mı? Hayır, yapmamış.
HÜLYA ALP RAPORU
RTÜK üyesi Hülya Alp yasalara uygun, son derece titiz bir çalışma yapıyor. Sayısal Kayıt Arşiv Analiz Sistemi adı verilen teknik bir sistemle seçim dönemi yayınlarını kontrol ediyor, bir rapor yazıyor. Raporda vardığı sonuçların bir bölümü yukarıda aktardığım rakamlar. Onun ötesinde, Alp RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesinin:
- Yüksek Seçim Kurulunca belirlenmiş TV ve radyoları izlemediği,
- Sınırlı kanalları izlediği ve onları defalarca raporladığı,
- Raporlanmayan kuruluşlarla ilgili bilgi notu dahi sunmadığını saptıyor.
Ortada açıkça yandaşlık var. Yandaş TV’lere kıyak çekmek var. Türkçesi, seçim döneminde RTÜK evvel Allah AKP’nin hizmetinde. Hizmette kusur olmaz ya, RTÜK taraflı yayınları görmezden geliyor, “ihlal yok” kararı veriyor.
İş sanki çoktan bağlanmış, öyle ki, seçim dönemi başlamış, on üç haftalık seçim döneminin ilk dört haftasında RTÜK Üst Kuruluna yayınlarla ilgili tek bir rapor sunulmuyor. Ya da seçim yasaklarını en çok ihlal eden bir kanal tek bir kez bile raporlanmıyor. Raporlama program durdurma gibi cezalara kadar gidiyor.
SUÇ DUYURUSU
Hülya Alp elde ettiği verilere göre, hem bazı yayınlar, hem de RTÜK’ün kendi iç işleyişi kurallara aykırı. Çalışmasını RTÜK Başkanı ve üyelerine sunuyor, ııııh, oralı olan yok.
Kendi sistemi içinde her yol tükendikten sonra, Hülya Alp ile birlikte Süleyman Demirkan geçen hafta RTÜK hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Yüksek Seçim Kurulu ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyor.
Peki, seçim döneminde RTÜK hiç mi ceza vermiyor? Vermez olur mu, örneğin CHP’yi destekleyen Halk TV’ye on bir kez durdurma cezası veriyor.
Şu RTÜK olayı yaşadığımız sistemin fotoğrafı. Devletin organları AKP’ye çalışıyor. Bir başka fotoğraf ise, yandaş medyanın, onların deyimiyle, merkez medyayı çoktan solladığını gösteriyor. Medyanın önemli bölümü AKP’ye yatıyor, kaç kanal açsam, sabahtan akşama kadar karşımda AKP.
Sonra da AKP yüzde elli oy alıyor. Babam da, alır.
“14’lerden” Ahmet Er serbest atışta
27 Mayıs’ı gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi içinde anlaşmazlık çıkıyor.
Komitenin bir bölümü “uygun ve kısa sürede seçime gitmek” düşüncesinde. Buna karşılık, aralarından 14 üye ki, o nedenle onlara “14’ler” deniyor, elli yıldır yazılan anılar ışığında, “uzun süre iktidarda kalmaktan” yana. Bu görüş ayrılığı sonuçta 14’lerin tasfiyesine yol açıyor, 14’ler yurt dışına gönderiliyor ve çok iyi oluyor.
14’lerden Ahmet Er Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonuna bilgi veriyor:
“Darbe yapmadık, darbe yapanlardan memleketi ve Menderes’i korumak için darbecilerin içinde bulunduk”.
Vay anasına sayın seyirciler. Ahmet Er üç satır sonra devam ediyor:
“Bu işe Askeri lisede başladık bu işe, Türkeş hocamızdı. Memleketin halini konuşmaya başladık, darbe yapılacağı zaman darbecilerin içine girdik”.
Neresinden tutacaksınız? Hangisi doğru? Hem bu işe lisede başlıyor, hem de yıllar sonra Menderes’i korumak için darbecilerin yanında yer alıyor. Ahmet Er günümüze uygun tavrını sürdürüyor: “Biz yurt dışına gönderilmeseydik, Menderes’i idam ettirmezdik”.
Şekil 1’de görüldüğü gibi, Ahmet Er serbest atışta. Meclis Darbe Komisyonu dinleyeceği insanları seçerken biraz daha özenli olmalı
|