Bundan yedi ay önce, KCK operasyonları kapsamında 36 avukat “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla tutuklandı. Böylece cezaevindeki avukat sayısı 40’a yükseldi...
Gerek Türkiye, gerek dünya tarihinde böylesine bir “toplu avukat tutuklaması”, ilk. En yakın örnek, 90’lı yıllarda Güney Afrika’dan: Apartheid rejiminde, 11 avukat tutuklanmıştı!
Ancak mesele, kaç avukatın tutuklandığı değil. Mesele, savunma mesleğinin yargılanması. Bunu yaparken, ceza hukukunun rafa kaldırılması. Suçsuzluk karinesinin yerini “hükme kadar suçluluk karinesi”nin alması... Bunlar, “ulusalüstü” hukuk ilkelerine de aykırı.
Dün, bir grup hukukçu, meslektaşlarının davasıyla ilgili bir basın toplantısı yaptı. Hem özel yetkili mahkemelerin işleyişi, hem de KCK operasyonlarının siyasi ve hukuki boyutları anlatıldı.
İlk duruşması 16 Temmuz’da görülecek davaya dair notlar şöyle...
Fehmi Koru’nun yazısı
* KCK operasyonlarının ortak bazı özellikleri dikkat çekici: Çoğu, seçim öncesi veya yargı paketinin tartışılması öncesi gibi kritik zamanlarda yapılıyor. Avukatlara dava, Oslo görüşmelerinin kesilmesiyle açıldı.
* Aramalar, ceza yargısına aykırı yapılıyor. Süre, neyin aranacağı gibi kurallar uygulanmıyor. Avukatların telefon defterlerinden diğer dava dosyalarına kadar her şeye el konulmuş... Şüpheliden elde edilenler, medyaya servis ediliyor.
* Tutuklanan avukatların ifadelerini 17 farklı savcı aldı. Ancak iddianameyi hazırlayan savcı, soruşturmaya katılmadı!
* Avukatların tutuklanmasının temel nedeni, Öcalan’la görüşmüş olmak. Bu, tuhaf, çünkü tüm görüşmeler, hükümetin bilgisi dahilinde yapıldı. Devletin kaydını aldığı, avukatları saçına dişine kadar aradığı, Adalet Bakanlığı nezdinde yapılan görüşmeler, bugün suç sayılıyor...
* Tutuklanan avukatlara, Öcalan’la neden görüşüldüğü, Mandela’nın avukatıyla neden temasa geçildiği gibi soruların yanı sıra, Avni Özgürel ve Fehmi Koru’nun yazılarından neden bahsedildiği gibi sorular da yöneltilmiş.
Nelerle suçlanıyorlar?
* İddianamede avukatlar, demokratik özerklik, iki dilde vatandaşlık, anadilde eğitim ve savunma hakkını dile getirmekle suçlanıyor. Deniz Gezmiş ve arkadaşları için “şehit kavramını kullanması, avukatların gazeteye ortak ilan vermesi de suç sayılıyor.
* Davanın kurgusunda itirafçı beyanları var. Oysa böyle bir davada maddi delil gerekiyor.
* Avukatların, Öcalan’ın talimatlarını ilettiği ve yüzlerce insanın bu talimatlar nedeniyle öldürüldüğü suçlamasıyla ilgili somut hiçbir delil yok. Öcalan’ın bu konuda beyan verme isteğiyse reddedildi.
Dreyfus davası
Meslektaşlarını savunan hukukçular, Öcalan’la görüşmeler kesildikten sonra avukatların “rehin” alındığına inanıyor... Onlara göre bu dava, “Türkiye’nin Dreyfus davası” olacak.
Bu davanın, sadece bir kesimi ilgilendirdiğini düşünenler, yanılıyor. Ceza ve yargılama hukukunun kurallarını bir kenara kaldıran dava, savunma hakkı ve mesleği için bir tehdit...
REKOR BEKLENİYOR
Kasımda avukatlar, meslektaşlarının serbest bırakılması için çağrıda bulunmuştu.
Duruşmayı İzmir, Mersin dahil, 10’dan fazla baro ve uluslararası kuruluş takip edecek... İstanbul Barosu ise henüz destek vermedi. Yine de 1.500 kişinin vekalet vererek bu davaya katılması gibi bir rekor bekleniyor.
DIŞARISININ İÇERİDEN PEK FARKI YOK
* “Cezaevi çantası”nı hazır tuttuğunu söyleyen Diyarbakır Baro Başkanı Emin Aktar, “Kriminal bir olayı tartışmıyoruz. Temel haklardan bahsediyoruz. Bize karşı tahammülsüzlük, keyfilik var” diyor.
* Mahkemelerde “savunma sınırını aşan sözler” denerek savunma yapamaz hale geldiklerini, tercüman talebinde bulunmanın veya “ceket iliği”nin suçlama konusu yapıldığını anlatırken “Dışarısının içeriden pek farkı yok” diye ekliyor...
* BDP Eşbaşkan Yardımcısı, avukat Meral Danış, “İsnatta bulunmak için çok da çaba sarf etmiyorlar. Bekir Kaya’nın tutuklanmasında da basın açıklamaları, mitingler delil olarak gösterildi... Diyarbakır’da polis eşliğinde, cübbelerle yürüdük. Bir hafta sonra ‘polisle konuşmuşsunuz’ diye sorgulandık” diyor.
|