Tecavüz çocukları ve sonrası

10 Haziran 2012 Pazar, 07:01

Doğan DURGUN/Özgür Gündem

Doğan DURGUN Güncellenme : 10.06.2012 05:06Sanki Türkiye gelişmişlik endeksinde, demokratik kriterlerde dünyada ilk onda. Sanki Türkiye’de sokaklarda yaşayan, uyuşturucu bağımlısı tek bir çocuk yok. Sanki Türkiye’nin nüfusu 3-5 milyon ve nüfusun büyük çoğunluğu yaşlı. Sanki Türkiye’de bütün çocuklar modern ortamlarda eğitim alıyorlar ve isteyen her genç üniversitelerde parasız okuyor. Sanki Türkiye’de bir savaş yok, savaşta babalarını yitirmiş hiçbir çocuk da yok. Sanki Türkiye’de hapislere doldurulmuş binlerce çocuk bulunmamakta ve sanki hapishanelerde tecavüze ve tacize uğramış hiç kimse yok. Sanki çocuk esirgeme kurumlarında kalan yetim çocuklar toplu tecavüzle yüz yüze kalmıyorlar. Eğer böyle olsaydı, çocuk yapılmasını teşvik etmek sorun teşkil etmezdi. Tabii ki kürtaj yasağı tehdidi olmadan.

Ne var ki, Kürtler için gizli genelgelerle doğum planlaması yapılmasını savunanların, tecavüze uğramış kadınların da doğurması gerektiği noktasına gelmeleri çok vahim. Tecavüze uğramış bir kadının trajedisini, nüfus artışına endekslemek, insanlığın dip noktası olsa gerek. Doğacak çocuğa bakarız diyorlar. Mevcut olanlarına çok iyi bakıyorlar ya. Sosyal esirgeme kurumlarında kalan onlarca çocuk her gün tecavüze uğruyor. Çoğu buralardan kaçıp, sokağın acımasızlığına kurban oluyor. On sekiz yaşını dolduranlar, kaldıkları kurumlardan atılıyor. Genç kadınlar fuhuş batağına saplanıyor, genç erkekler de mafyanın tetikçisi oluyor. Tecavüze uğrayan kadınlar doğursun diyenler, her gün tecavüze uğrayan, öldürülen kadınları koruyamıyor. Tecavüzcüler iyi halden (tecavüzcünün iyi hali nasıl oluyor acaba) beraat ediyor.

***

Tecavüze uğramış kadınların doğum yapmak zorunda bırakıldığı eski Yugoslavya’ya bir kez daha bakmak zamanı. Saraybosna’da tecavüz sonrası doğan çocuklar yetimhanelere ve yetiştirme yurtlarına verildiler. Çünkü birçoğunun annesi bu bebekleri kabullenemedi ve kaderlerine terk ettiler. Bu çocuklardan biri, içinde bulunduğu trajediyi şöyle açıklamıştı: “Ne annemi ne babamı tanıdım, elbette adı baba olarak geçen kişiye çok fazla ama her ikisine de çok öfkeliyim. Daha 15 günlükken yetimhaneye getirilmişim. Anneme de kızgınım, belki onun hayatı mahvoldu ama o da beni bırakarak bir hayatım olmasını engelledi bir anda.”

Çocukken yetimhaneye giren ve şimdi genç bir kadın olan Maja’nın anlattıkları ise insanın tüylerini diken diken ediyor: “Geçen yıl yaşım büyüdüğü, yetimhane de çok kalabalık olduğu için artık gitmemiz gerektiğini söylediler. Bana başka para kazandıracak bir şey bulamadım. Burada 6 arkadaşımla bir evde kalıyoruz. Onlar da benim gibi kimliksiz kızlar. Ben istemedim ama birçok arkadaşım porno filmlerde oynadı, onun getirisi daha iyi. Bosna’da ciddi bir porno pazarı var, Almanya’dan, İspanya’ya birçok ülkeye buradan filmler servis ediliyor. Kameramanından montajcısına porno kendi pazarını yarattı burada. Bizlerin çok fazla bir seçeneği yok hayat karşısında. Boşnaklar da Sırplar da kendi cemaatlerini düşünüyor, savaş suçluları yargılanıyor da kimse bizi düşünmüyor. Herkesin unutmak istediği ama var olan bir azınlığız biz. Benim annem tecavüze uğradığı için beni terk etmiş, ben her gün tecavüze uğruyorum.” Bugün çocuk pornosunda kullanılan çocukların büyük kısmının tecavüz sonucu dünyaya gelmiş çocuklar olduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yok.

***

Bu tabloya rağmen, kürtaj cinayettir fetvası veren Diyanet İşleri Başkanı’nın düştüğü durum, neresinden bakarsanız problemlidir. Üstelik İslam düşünürlerinin belli sürelere kadar kürtajın yapılmasında İslami açıdan bir sakınca yoktur demelerine rağmen. O Diyanet İşleri Başkanı ki, ülkede her gün tecavüzler, cinsel istismarlar yaşanırken, kadınlar öldürülürken çıtını çıkarmıyor. O Diyanet İşleri Başkanı ki, gencecik çocuklar çatışmalarda yaşamını yitirirken, Roboski’de bombardımana tutulurken dut yemiş bülbüle dönüyor. Latin Amerika’daki zulümlere isyan eden din adamlarından bihaber, hükümeti onaylayan noter görevi yapmaktan öteye gidemiyor. Devlet dini böyle bir şey işte.

Toplumun yatak odasına girenler, yarın kimin günde kaç kez sevişeceğine TC kimlik numarası çekilişi ile karar verirlerse şaşırmamak gerek. Yeryüzünün yedi küsur milyar insanı her yerden gözetleniyor. İnsanlık tarihinin geldiği bu son aşama, insanlığın son aşaması olabilir. Baksanıza yaşadığımız şu zamanlara. Her yerden gözetleniyoruz. Kaç çocuk yapacağımıza başkaları karar veriyor. Söylediğimiz her söz, attığımız her adım bize adliye koridorlarını açıyor. Biz mi zombi olduk, bizi yönetenler mi?

Günün özeti: Eskiden AKP Kürt sorununu çözeceğim diyordu. Öyle bir çözdü ki, dışarıda Kürt adına çok bir şey bırakmadı. Şimdi de CHP ile birlikte çözeceklermiş. Bu çözüm diyaloğu ilk meyvelerini verdi bile. Van’daki bütün BDP’li belediye başkanları gözaltına alındı. Demek ki AKP-CHP koalisyonlu çözümde, hiçbir Kürt dışarıda bırakılmayacak. AKP, MHP yoksa BDP de olmaz deyip, CHP ile işi bitirecek. Akil adamlar komisyonu da kurar bunlar. Meclis, akil adamlarını İdris Naim Şahin’in başkanlığında oluştursun. Dışarıdaki akil adamlar için ise ben de bir öneride bulunayım kendilerine. Taha Akyol, Ümit Özdağ, Nazlı Ilıcak, Hikmet Sami Türk, Kemal Burkay ve Murat Bardakçı’dan oluşan bir liste fena olmaz. O zaman üç günde çözersiniz bu sorunu ve milli birlik projesini hayata geçirirsiniz