Dünya Katoliklerinin dinî lideri Papa XVI. Benedictus’sa, bizde de artık ‘Baba’ I. Tayyipus var. Ancak, Papa ve Baba, kadının öz bedenine ilişkin tasarrufuna, gerekçeli karşı çıksalar da, Baba Papadan farklı olarak konuyu dine ilâveten iktisadî ve uluslararası komplo düzeyinde ele alma özelliğine de sahip olduğunu kanıtlamıştır.
Babanın sezaryene karşı çıkışı tamamen duygusal yani iktisadî. Çeşitli nedenlerle tercih edilebilen sezaryene, konu bireysel ve özel alana girdiğinden hukukî açıdan müdahale edemezsiniz. Gem vurmanın ahlâka ve vicdana sığmayacağı da gayet açık.
Tartışmada kimi kadınlar, sezaryenin yani acı çekmeden evlât sahibi olmanın, çocuk kıymetinin bilinmemesine neden olacağı gibi derinlikli bir görüş bildirdi. Acaba, bu bakış açısı, sezaryeni seçememiş olanların, hemcinslerinin acı çekmesini isteyen sadistçe bir düşünüşün eseri midir? Acaba, anne olmanın üstünlüğünün, bebeğin ne düzeyde bir acı katsayısıyla dünyaya getirildiğiyle değil, onun geleceğiyle ilgili sorumluluğu ne derece üstleneceği ve göstereceği fedakârlıkla bağlantılı olduğunu bilmiyorlar mı?
Sezaryenle devletin katlanmak istemediği iktisadî büyüklük, kadının, erkek tarafından tahmin bile edilemeyecek acıya katlanması karşısında ülke ekonomisine ne kadar zarar verebilir? Verirse de versin. Sezaryene iktisadî açıdan bakılıyorsa ki böyledir, bu toplumun nüfusunun çoğunluğunun kadınlardan oluştuğu ve katkılarının ölçülemezliği, katlandıkları cefa, şiddet ve aşağılanma da veri iken, kadınlar sezaryen için harcanan iktisadî büyüklüğe bir nebze de olsa el koysunlar. Ayrıca, dinî görüş sizin olsun ama sezaryenin, iddia edildiği gibi, doğum sayısını sınırlayacağı görüşüne dayanak teşkil edecek bilimsel bir bilgi de ortada yok.
Babanın ifadelendirdiği kürtaja geçmeden, ilkokulda izlediğim ama adını hatırlamadığım ve eski Mısır’ı konu alan bir filmin bir sahnesinden söz etmek istiyorum. Filmde kadın normal doğum yaparken, kocası bir başka odada hazırlanan ve kaynar suyun konduğu küvete sokulmaktaydı. Bence filmde erkeğe uygulanan ve bir kadının normal doğumla katlanmak zorunda kaldığı acının yanında solda sıfır kalan bu durum, Papa, Baba ve diğer erkekler tarafından bir kere göze alınabilse, normal doğum sırasında nelerin çektiği belki biraz anlaşılabilir. Hele de Babanın 1+1+1 ya da 1+2 ya da 2+1 ya da bir avazda gerçekleştirilmesini istediği ve cem’an 3 olarak emrettiği çocuk sayısı veri iken, erkeklere kaynar su uygulaması daha önemli hale gelir. Eminim paniklerler, evlat sahibi olmayı tekrar tekrar gözden geçirirler.
Baba kürtaj karşıtlığını dinî gerekçelere bağlasa da, bu işi de uluslararası komplo düzeyinde ele almayı başarmıştır. Birçok ülkede tıbbî, toplumsal, iktisadî, etik v.s. gerekçeler saptanmış iken, bu somut gerekçeleri değersizleştirmek aklın alamadığı bir tutum. Hele de bu ülke din devleti olmamasına rağmen konunun diyanet fetvasıyla aşılmaya çalışılması işin daha da vahim yönü.
Kürtaj karşıtlığı hâlihazırda dinî gerekçelerin yanı sıra Babanın 3’e baliğ ettiği çocuk sayısına engel olması anlamında emir komuta çizgisinde sürmektedir. Düğümlenen noktalardan biri ise tecavüz sonrası gebeliktir. Bu çerçevede doğurma gereğinin dayatılması, istem dışı gebeliğin yarattığı travmanın doğuma kadar her saniye kadına yaşatılması ahlâksızlığı temelindedir. Fetüsün, ceninin yaşam hakkını varsa, böylesi bir gebelikte kadının yaşadığı travmaya an be an katlanması mı gerekiyor? Dahası, doğacak her bebeğe ‘devlet bakar’ ya da ‘kadın her gebe kaldığında doğurur’ mantığı da neyin nesi? Kadın kuluçka makinesi mi? Hadi diyelim ki, her zamanki gibi kadını yok sayıyorsunuz. Pekâlâ, biraz empati. Siz bir erkek olarak sevmediğiniz, istemediğiniz bir kadından çocuk sahibi olmak ister miydiniz?
Asıl üzerinde durulması gereken husus ise Babanın ‘her kürtaj bir Uludere’dir’ düşüncesidir. Mantıklarına göre kürtaj çocuk cinayetiyse, istenmeyen çocuk kürtajla öldürülüyorsa, Uludere’de öldürülen çocuklar istenmeyen çocuklar mıydı?
Ülkede işler her zamanki gibi kadın üzerinden ve tepeden tırnağa yani kadınların saçının görünüp görünmemesi tartışmasından, genital bölgesinin ön plâna çıkarılması, bedenlerine ilişkin tasarrufa kadar indi.
‘Neyse, buna da şükür. Maazallah, gözümüze de gelebilirdi’ (!) mi? diyelim. Yoksa bu tartışmanın ardından konu 1+1+1+1 kadınla evliliktir deyip, ona mı hazırlanalım?
Bu konu nasıl sonlanır bilmem ama şurası çok açık ki, Baba, Uludere’yi değil, Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı seçim süresine ilişkin alacağı karar konusunda yapılacak tartışmaları arka plâna itmeyi başardı.
Uzak durun karanlık nesil! Ebediyen uzak durun kadının öz bedenine ilişkin kıvrımsız kıt erkek beyninin ürettiği her türlü tasarruftan.
Selâm ola.
|