AKP’nin kurmayları tedirgin. Medyadan şikayet ediyorlar. AKP’nin “gerilediği” yorumlarına kızgınlar. “AKP’nin düşüşe geçtiği”ni yazdıkça, onlar daha hızlı “düşüyorlar.”
İşler değişiyor. İşte Başbakan’ın Amed “seferi”nde Türk medyasının bile gizleyemediği kareler: Erdoğan’ın Amed’e gidiş güzergahında kepenkler kapalı, sokaklar ıssız. Zaman zaman hükümetin istediği yönde “konuşmaya zorlanan” STK’ler açıklıyor; “Başbakan’ın gelmesi anlamsız.”
Bakın CHP bile konuşuyor: Eski Genel Başkanı Gürsel Tekin “üç ay içinde 150’den fazla asker öldü, hükümet bunu gizliyor” deyiverdi. Böylece aylardan beri özgür medyanın “savaş şiddetleniyor, asker kayıpları artıyor” haberlerini CHP de doğrulamış oldu... Haberler birbirini izliyor; şurada “karakol yapan on kişi”, burada “altı korucu” HPG’liler tarafından tutuklanıyor, sorgulanıyor, ardından dağları, taşları, gökleri, dereleri tutmuş binlerce askerin arasından geçen HPG’liler, “suçsuz” buldukları insanları sağ salim tutukladıkları yere bırakıyor. Savaşın gerçeği her geçen gün biraz daha fazla aydınlanıyor; savaş gerçeği aydınlandıkça, hükümetin geleceği karanlıklaşıyor.
Demek ki, asıl faktör bu. Savaşta büyük bir “zafer” vaat eden Başbakan’ın “PKK’yle savaş, siyasetle müzakere” demagojisine dayalı “savaşı sürdürme” siyaseti kriz içinde.
Kriz öyle bir boyuta geldi ki, Erdoğan panik içinde, dayandığı tabanı “konsolide” edeyim derken, bugüne kadar başarıyla “gizlenen” “dine dayalı yaşam” özlemlerini açığa vurdu. “Kürtaj cinayettir, her kürtaj bir Uludere’dir” deyiverdi. Hemen arkasından tartışma da başladı. İnsanlar “tam üstüne bastın” diye bağırıyorlar, “madem ki Uludere katliamı bir ‘kaza’ değil de cinayet, o halde ‘katil’ kim?” AKP cenahı şaşkın. “Ortaya çıkaracağız” diye kekeliyor. Ona herkes sesleniyor; “Usta numara yapma; bu cinayet faili meçhul bir cinayet değil, cinayette kullanılan satır ya da altı patlar tabanca dereye atılmadı, katil eşkal değiştirip kayıplara karışmadı; cinayet silahı Phantom ve oradan atılan bombalar; silahları ateşleyen, Diyarbakır Askeri Havaalanı’ndan kalkan uçakların adı sanı belli pilotları; o pilotlar emirle bombaları atmış, öyle olmasa çoktan ipleri çekilirdi, şimdi yine Kürt dağlarını bombalamaya devam ediyorlar; aradan beş ay geçmiş, asıl ‘katili’ olmasa da, madem bu bir ‘cinayet’, hiç değilse adı sanı, rütbesi yeri belli ‘tetikçileri’ bile neden yakalamıyorsunuz; Amerikalılar predatörlerinin görüntülerine dayanarak ‘bunlar sivil olabilir’ demiş; durumu bilenler, sınır ötesinde yapılan bombardımanlara ancak Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın birlikte karar verdiğini bin kere tekrarlamış, yani madem ki kürtaj gibi Uludere cinayet, madem bu cinayetin emrini verenler belli, tetikçiler ortada, o halde beş aydır araştırma yapıyoruz demek cinayetten paçayı kurtarma çabası değil mi?
Başbakan ve adamları, projektöre tutulmuş tavşanlar gibi orta yerde cascavlak duruyorlar. Kaçacak yerleri kalmamış.
“Düşüş” sürecindeki AKP artık saldırı cephesini genişletiyor. Önüne gelene saldırıyor. İşe KCK tutuklamalarıyla başladı. Derken kendi gürültüsünden korktu, ‘28 Şubat dalgalarında ülke boğulabilir” deyiverdi. “Boğulmamak” için “hukuk paketleri” hazırlayınca, bu defa “darbeciler rövanş alacak” diye bağıran Cemaatin adamlarıyla karşı karşıya kaldı. Tam buradan çıkacakken, Roboski katliamı ayağına dolandı. İçişleri Bakanı’nı kayırayım derken, Başbakan kendi yardımcısını tepeledi. Tam kendisini eleştiren medya mensuplarını “tasmalı” diye karşısına almıştı ki, birden “yandaş” medyada savaş başladı; Hükümeti eleştiren yazar, Yeni Şafak’tan atıldı. Ve eski “laik” medyadan devşirilen Aköz gibiler ıkınıp sıkınmaya başladı.
İş o noktaya geldi ki, AKP’nin generallere karşı savaşında en büyük paya sahip olan Taraf Gazetesinin Başyazarı bakınız neler dedi:
“AKP’li, CHP’li, BDP’li, HAS Partili, SODEP’li, DSİP’li, ÖDP’li ‘dürüst’ insanlar, Mustazafder’den Alevi örgütlerine kadar her kuruluşun ‘sürü’ sayılmayı reddeden insanları birlikte seslerini yükseltirlerse, birlikte örgütlenir, birlikte meydanlara çıkarlarsa, ‘özgürlüklere ve insanların hayatlarına’ dokunmanın o kadar kolay olmadığını gösterirler.
AKP ile MHP’nin bir ‘milliyetçi cephesi’ var, bizim neden bir ‘demokrasi cephemiz’ olmasın?”
Ne güzel değil mi? “PKK iki halkın düşmanıdır” manşetinden “demokrasi cephemiz”e uzanan yol yalnız Taraf gazetesinin evrimini değil, ama esas olarak AKP hükümetinin “düşüş” sürecine girdiğini mükemmel biçimde göstermekte.
Ben bir ara, AKP’nin “bir adet kadın, bir adet liberal, bir adet dindar” olmak üzere “üç-dört” oy kaybettiğini yazmıştım. Anketler gösteriyor ki, kayıp tahminim bir hayli cimri. AKP şu son bir ay içinde oylarının yüzde birini kaybetmiş bulunuyor. Seçimlere kadar ayda yüzde birlik kayıp, buhar olup uçmak anlamına gelir. Elbette böyle olmaz, ama ben şimdiden iddia ediyorum ki, önümüzdeki yerel seçimlerde AKP durumunu kurtarsa bile, genel seçimlerde “tek başına” iktidar olacak kadar oy alamayacak...
Tutuklayanlar tutuklanabilir. Dikkat!
|