Şimdiye kadar atılan hiçbir adım, özü bakımından laikliği ortadan kaldıracak nitelikte değildi. Ne başörtüsü, ne eğitimin 4-4-4 sistemi, ne o, ne bu...
Ama şu?..
Kürtaj yasağı?
Yani “yasak”?..
İşte bu adım laiklik ilkesini havaya uçurur...
İslam inanışına göre yaşamak isteyenlerin özgürlüğü, başını örtme, çocuğunu dindar yetiştirme, İmam Hatip’te okutma, İmam Hatip’te okuyan çocuğun önüne konan “Üniversiteye gitme yasağını” kaldırma... Bütün bunlar laiklik ilkesinin özünü yok etmez.
Ama bu...
Yani kürtaj “yasağı”, laikliği yok eder.
Çünkü kürtaj “yasağı” İslam dinine “dayandırılan” bir yasaktır. Laik bir ahlaki “yasak” değildir. Dini bir “yasaktır.”
Dine dayalı bir “yasak” ortaya çıktığı andan sonra, artık ülkede laikliğe karşı her türlü adım atılabilir.
Devlet, dindarların özgürlüğünü yasakladığı zaman, bu “bürokratik lailklik”tir. Buna her zaman karşı çıktık.
Ama devlet, “dine dayalı yasak” getirmeye başladığı zaman, işte bu laikliği öldürür.
“Efendim Avrupa ülkelerinde de Katolikliğe dayalı böyle bir yasak var.”
Tek tük de olsa, diyelim ki doğrudur.
Ama orada “Kürtaj yasağından” ileriye doğru tek bir “dini yasak” ihtimali yoktur. Çünkü Hristiyan dininde devlet yönetimine dair, İslam’da var olan “Şeriat” benzeri bir hukuk anlayışı yoktur. Ve Hristiyan aleminde Vatikan’dan (1) başka bir “din” devleti de yoktur...
İslam alemi, Batının geçtiği “laikleşme” yolunu henüz tamamlamadı.
Avrupa, Engizisyon döneminden, İslam’a karşı “Hristiyan cihadı”ndan, yani Haçlı Seferlerinden ve kanlı “mezhep savaşlarından” geçti. Fransız “İhtilal-i Kebiri”, kliselerin kepaze edildiği bir dönem oldu. Sonunda dinler, mezhepler arasında, inananlarla inanmayanlar arasında bir “barış” ilan edildi. Avrupa laikliği dini ve inancı bir devlet “işi” olmaktan çıkardı, insanın “işi” haline getirdi ve devleti “dindar” yapma pratiği kalkınca, devleti “kimin” ve hangi din ya da mezhep temelinde “dindar” yapacağıyla ilgili iktidar kavgaları da sona erdi. Elbette bunun yerini alan sınıfsal, ideolojik, politik kavgalarda din her zaman ve bugün de rol oynamayı sürdürdü. Ama artık din, kitlelerin bilinci üzerinde bir hegemonya aracı olmanın ötesinde eski politik etkisini yitirdi. Kısmi özerkliğine karşılık artık Kilise egemen sınıfa değil, kapitalist sınıf kiliseye egemen. Bir çok ülkede kiliseler, cemaatten aldıkları “sadakaları” eskisi gibi toplayamıyor ve kiliselerin sıraları çoklukla “sinek avlıyor.”
Avrupanın, diyelim ki İrlan’dasında “Kürtaj yasağı” Avrupayı tehdit eden bir Hristiyan fundamentalizmine bu tarihsel arka plan nedeniyle evrilemez.
İslam bu tarihi gecikerek yaşama yolunda. Bir tarafta İran Molla rejimi, diğer tarafta petrolle abdest alan Suudiler... Ve dünya, şimdi, kanlı bir mezhep savaşları dönemine doğru sürüklendiğimizi konuşuyor. Emperyalist ve bölgesel emperyalist devletlerin petrol savaşının “üst yapısı” Şiilikle Sünniliğin savaşı olarak anlatılıyor. Böyle bir savaş patlar mı, patlamaz mı, ayrı sorundur. Ama bir kere patladığında, bu savaş aynı anda hem mezhebi (Şii-Sünni), hem etnik (Türk-Fars-Arap-Kürt), hem de dini (Müslüman, Yahudi, Hristiyan) savaşı olur.
Demek ki İslam henüz mezhepler ve dinler arası, inananlarla inanmayanlar arası “barış”tan uzaktır.
Öyle olduğu içindir ki, bir ülkede din adına konan ister büyük, ister küçük bir yasak, o ülkeyi Batıdan aldığı “laiklikten” bir anda uzaklaştırır.
AKP Hükümeti, on yıllık iktidarı boyunca, ilk defa dini bir yasak getirmek üzeredir.
Bu dini yasağın ilk fetvasını da, Roboski Katliamı’ndan ötürü hükümeti eleştiren Ali Akel’i gazeteden kovduranlardan Yeni Şafak’ın “İslam Alimi” Hayrettin Karaman vermiştir. Onun dünkü yazısı “Kürtaj cinayettir ve haramdır” başlığıyla yayınlanmıştır. Ve Karaman bu yazıda, yalnız Hükümetin kararına “uygundur” fetvasını vermekle kalmamış, kürtajı caiz gören kimi İslam alimlerini de cehaletle ve hadisleri saptırmakla suçlamıştır.
Karaman’ın bu “fundamentalist” fetvası, Hükümetin kürtaj yasağının “dini bir yasak” olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Böylece İslam alimlerinin bile üzerinde tam bir anlaşma içinde olmadığı bir konuda Hükümet kürtajla ilgili bir “yasak” koymaya hazırlanmaktadır.
Tekrar vurgulamak gerekir; Kemalist bürokratik laikliğin dindarların özgürlüğünü kısıtlayan tüm “yasakları” laikliğin değil, diktatörlüğün icabıdır.
Ve yine tekrar vurgulamak gerekir ki, AKP-Cemaat blokunun şimdi Kürtaj yasağıyla attığı bu ilk ve büyük “dini yasak” dini inanç özgürlüğü ile ilgili değildir. Laikliği tasfiyeyle ilgilidir.
Şurası çok açık; Karaman gibilerinin “yorumlarına” inanan kadınlar istenmeyen hamilelik durumunda kürtaj yaptırmaz; ama Karaman gibilerinin “yorumlarına” inanmayan kadınlar istenmeyen hamilelik durumunda kürtaj yaptırır.
Başörtüsü özgür olmalı. Kürtaj da... Ama bugün dine dayanarak kürtajı yasaklayan yarın yine aynı dine dayanarak başörtüsü “mecbur” derse ne olur? Türk-Kürt kavgasına bir de mezhep kavgası eklenir. Daha da büyüğü şu: Erkek-kadın kavgası patlar, ve bu çağda kendini “imam” kılığı altında gizlese de, hiçbir “maço”bunun altından kalkamaz.
|