Tayyip Erdoğan, “tasma tartışması”nı açmakla iyi etti. Böylece, kimin ne yapmakta olduğu daha net bir şekilde ortaya çıkmaya başladı..
İşte Kemal Kılıçdaroğlu, “Demokrasi uzun yıllar mücadele verilen, bedel ödenen bir olgudur. Bu çerçevede aydınlar, ülkeye karşı sorumluluk taşımalı, yürekli olmalı, topluma önderlik etmeli, korkmamalı ve mücadeleden yılmamalı. Televizyon ekranlarına çıkıp sabahtan akşama kadar iktidarın yalakalığını yapan kişiler akademik unvanı ne olursa olsun aydın değildir. Onları aydın saymak da mümkün değildir” diyor.
Kılıçdaroğlu, sadece kişilerin değil, ülke olarak Türkiye’nin düşürüldüğü konumu da “İlk kez bu hükümet döneminde Orta Doğu politikalarını başkaları belirliyor, uygulayıcısı da Türkiye. Bu Türkiye’yi dış politikada taşeron durumuna soktu, bu doğru değil. Türkiye, Batı’nın egemen güçlerinin politikalarını Orta Doğu’da uygulayan bir ülke konumunda olmamalıdır” diye anlatıyor..
Demek ki bireyler iktidarın tasmasını takarsa, ülke de başka ülkelerin boyunduruğuna giriyor!
***
Bakınız 8 Ekim 2002’de ne yazmışız..
Dünyaca ünlü Kazak şair, Muhtar Şahanov, “Uygarlığın Yanılgısı” nda Büyük Türk Hanlığı’nın çöküş sebebini anlatıyor:
-Bir Arap hükümdar, Otrar’da doğan Farâbî’ye, “Benim ülkemi nasıl bir gelecek bekliyor?” diye sormuş. Fârabî, bu soruya cevap verebilmesi için hükümdarın bir davet vermesini istemiş ve “Size en yakın olanları tahta yakın oturtun. Oturma düzenini size yakınlık derecesine göre sağlayın. Saygınızdan nasibi az olanları en sona bırakın” demiş. Hükümdar, birinci sıraya muhteşem giysileriyle en zenginleri, yâni tüccarları, sonra sırasıyla akrabalarını, mevki sahiplerini, hâkimleri, saray görevlilerini yerleştirmiş. Kapıya yakın yerde birkaç tedirgin adam varmış. Diğerlerinin onlara tahammül edemediği de açıkça belliymiş. “Kim bu insanlar?” demiş bilge. Hükümdar, “Yazar, şair takımı” demiş, “Kendilerini neredeyse benden akıllı sanıyorlar.”
Bunun üzerine Farâbî, dâvetin sonunda, yalnız kaldıklarında cevabını vereceğini söylemiş ve herkes çekildikten sonra başlamış söze:
“Düşündünüz mü hiç, / Neden yıkıldı, / O kocaman Türk hanlığı? / Asıl sebebi şudur: / Kalabalık ordularıyla / Düşmanı yendiği halde / Yüksek kültürüyle / Durduramadı... / Önemli makamlara / Bezirganları getirdiniz; / Milletin kaderini / Ellerine verdiniz. / Bezirgan yüksek fiyat verene / Satar herkesi, her şeyini. / Bir ülke eğer geliştirmezse / Manevi değerlerini / Zamanla kölesi olur / İstemese de, / Manen güçlünün. / Maneviyatsız millet / Tavuk gibidir, / Uçamaz yükseklerde! / Ama acımasız zaman, / Korkunç balyoz vuruşunu, / Mutlaka indirecektir / Başınıza, korunun!”
Ve bilge, kalbi sızılar içinde sarayı terk etmiş.
***
Şahanov, Jeltoksan isyanında, arkadaşını korumak uğruna kendisini feda eden bir Kazak kızının hikayesini anlattıktan sonra haykırıyor:
“Tehlikeyi göze alamayan / Tehlikeye atılmayan herkes / Korkak değildir, / Fakat yok olursa, Tehlikeye atılmak, / Kişilik de yok olur.”
Ve yine haykırıyor: “Aydını olmayan millet, ahlâksız kadın gibidir! Onsuz halk, halk değildir; Aptal bir sürü gibidir.”
***
Şahanov, daha sonra Stalin dönemini hatırlatıyor ve “Kanımızı zehirliyordu / Herkes için geçerli olan kural: / ‘Karnın tok ve rahat / Uyumak istiyorsan, / Gözlerini tamamen kapat, / Tüm yeteneklerinle, / Önderini göklere yücelt / Kalmayacak hiçbir derdin’ / Dalkavukluk yapıyordu herkes. / Ve bu yüzden diktatörlerin, / Manevi önderlere karşı alerjisi vardır. / Belki de bunun sonu yoktur” diyor.
Tabiî Türkiye’de çıkar grubu oluşturmuş insanların sadece liderlerini değil, liderlerinin yaptıklarını da yücelttiğini, üstelik dalkavukluğun sadece Türkiye’deki liderlere değil, Avrupa ve Amerika’nın liderlerine de yöneldiğini tespit edersek, bu yüzden köleleşme anlamına gelen küreselleşme ve Avrupa Birliği edebiyatı ile millet iradesinin nasıl yok edildiğini, neden doğal bir servet üzerinde otururken halkın açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını da anlayabiliriz. Şahanov’un belirttiği gibi, “İktidarın bulunduğu yerde, / Kaçınılmaz tapmanın tehlikeli virüsü” var.
Türkiye ne zaman mı düzelir?
İktidara tapınma ve dalkavukluk sona erdiği, tehlikeyi göze alabilen, gerçek aydınlar prangaları kırdığı zaman.
|