Geçtiğimiz günlerde Sabah gazetesinde meslektaşımız Sevilay Yükselir’in yaptığı bir telefon röportajını ve onunla ilgili yorumunu okudum.
Özetle: Habertürk Gazetesi’nin köşe yazarı (T.C. Merkez Bankası eski başkanlarından) Gazi Erçel’in, “..bir yandan yazdığı konuların ilgili olduğu çeşitli şirketlerle iş ilişkilerini ya da danışmanlık konumunu sürdürdüğünü, bir yandan da köşesinde bu konularda görüş yazdığını, bunun da bir tür etik ihlali anlamına geldiğini” söyleyerek kendisini eleştiriyordu.
Bu röportaj ve Yükselir’in yaptığı yorumlar, (ve hemen ardından Habertürk Gazetesi’nin, Gazi Erçel’in yazılarına son verme kararı) benim de sık sık dile getirdiğim bir konuyu, daha doğrusu basınımızın bu konudaki bir eksikliğini ve yanlışını anımsatması açısından ilgimi çekti.
Sorun şu:
Özellikle yazılı basınımızda (kısmen de televizyonlarımızda) yorum yapan insanların bir bölümü, meslek olarak “gazeteci” değiller. Yani, yaşamlarını hayatlarının herhangi bir döneminde haberci, muhabir, editör vs. olarak kazanmamışlar. Sadece, belli bir konuda uzman oldukları için (ekonomi, spor, diplomasi, askerlik, strateji, siyaset) ya da o konularda profesyonel olarak yaşamlarını kazandıkları bir meslek erbabı oldukları için, kendilerine bir köşe (ya da TV programı) teslim edilmiştir. Bu da ölçüsünde tutmak, (yani gazeteci-yazar nüfusuna ağır basmamak) koşulu ile, son derece doğal ve yararlıdır.
Ama maalesef, kamuoyunda yani okurlar/izleyiciler arasında bu kişiler sanki “uzman gazeteci”ler gibi algılanmakta ve “gazeteci” ile aralarındaki fark anlaşılmamaktadır.
Hal böyle olunca da, “Taraf tutan, habere yorum katan ve yönlendiren bir gazeteci” durumuna düşmekte, dolayısıyla bizim mesleğimizi de (kendi bir yığın negatif katkımızı da düşünürsek) ekstradan zan altında bırakmaktadırlar.
O halde, çare nedir? Çok basit..
Mesleği profesyonel gazetecilik olmayan ve “uzman” kapasitesi ile köşe yazısı yazan/program yapan kişilerin konumları, yazılarının bir yerine (dip not şeklinde) mutlaka belirtilmelidir.
Örneğin söz konusu kişi ekonomi konusunda köşe yazıyorsa, (çok sayıda işadamı ve şirket yöneticisi veya danışmanı, bunu yapıyor) akademik unvanı, varsa çalıştığı veya danışmanlık yaptığı şirketler filan mutlaka belirtilmelidir ki, herhangi bir çıkar “çakışması-çatışması” konusunda gereksiz spekülasyonun önüne geçilsin. Ya da, o kişinin yazdığı yazıdaki (muhtemel) amacı kendisini bağlasın. Tabii bu arada, yazıyı yazdıran basın kuruluşu da bir anlamda (muhtemel suistimal durumunda) sorumluluğa ortak olsun ki, “önüne gelene” yazı yazdırmamaya özen göstersin.
Örneğin, siyaset sayfalarında yorum yazan kişiler profesyonel gazeteci olmadıkları durumlarda (ki bir kısmı profesyonel ve muvazzaf siyasetçilerdir. Milletvekili vb.) da bu durum köşelerinin dibinde belirtilmelidir. “Filanca partinin milletvekili veya yöneticisi “şeklinde..
Örneğin, üniversite hocalarının uzmanlık dalları (diplomasi, strateji, askerlik, sağlık, sosyoloji vs.) veya akademik unvanlarını da bu tür notlar şeklinde belirtmek, hem yazarı, hem gazeteyi/televizyonu onurlandırmaya, hem de bir anlamda “bakın bizi bağlayacak bir görüş değil ama, uzmanlığından yararlanıyoruz” demeye yarayacaktır. Bir yandan da, bu kişilerin herhangi bir olası ticari-siyasi-akademik ilişkisinin de bilinmesini beraberinde getirecektir.
Örneğin spor adamlarının yazdıkları köşe yazıları veya programlarda yaptıkları yorumlara bile bu tür notlar koymanın, varsa gazete dışındaki para karşılığı ilişkilerinin bilinmesinin sonsuz yararı vardır.
Bütün bu saydıklarımın basın açısından çok önemli bir yararı vardır.
Gazeteler, özellikle de haber kuruluşları yorum yaptırdıkları insanlarla ilgili ticari-finansal vb. hiçbir beklenti ve bağlantı içinde olmadıklarını, okura/izleyiciye hissettirmek, şeffaf biçimde göstermek durumundadır. Aksi halde, yazının en başındaki örnekte görüldüğü biçimde suçlanacak bir kişinin durumu, basın kuruluşunu da bağlar duruma gelebilir.
Bunu da hiçbir basın yöneticisi ve belki patronu istemez, sanırım..
|