PAKİSTAN’da 24 Kasım 2011, Uludere’de 28 Aralık 2011. Pakistan’da Amerikan Hava Kuvvetleri. Uludere’de Türk Hava Kuvvetleri. Amerikalılar Afganistan’dan Pakistan’a Taliban militanlarının sızdığını sanıyor.
Türkiye Irak’tan Türkiye’ye PKK militanlarının sızdığını sanıyor. Amerika Pakistan’da, Türkiye Uludere’de bombalıyor. Türkiye’de PKK’lı diye 34 sivil, Pakistan’da Taliban diye 24 Pakistan askeri öldürülüyor.
Başbakan Erdoğan Pakistan’da basın toplantısında söze “Pakistan’lı şehitlerimiz” diye başlıyor, devam ediyor:
“Amerika’nın özür beyanını hatırlatmak durumundayım”.
24 Pakistanlı askeri öldürdüğü için Amerika’yı Pakistan’dan özür dilemeye çağıran Erdoğan Uludere ile ilgili olarak:
“İlle de, terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz, kusura bakmasınlar”.
İki benzer olay. Erdoğan Amerika’yı özür dilemeye davet ederken, Uludere’de özür yok. Hatta, özür yerine İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in her zamanki gibi, devirdiği çamlar var.
TÜH YARGILAMA YOK
Yorumlar genellikle, Şahin’in vur emrini Hava Kuvvetlerinde bir generalin verdiği üzerine. Oysa, daha sonra sarfettiği cümleler utanç verici:
“Hayatını kaybeden insanlarımız kaçakçılık yaparken hayatlarını kaybettiler, sağ ele geçmiş olsalardı, kaçakçılık suçundan yargılanacaktı, tabii ki, yargılanamaz hale geldiler”.
Vah vah vah, üzüntüye bakın ki, onlar öldü ve biz onları yargılayamıyoruz. Katliamdan sonra bütün devlet büyükleri orada kaçakçılığın olağan geçim kaynağı olduğunu söylemiyor mu? Ne yargılaması? Kaldı ki, sen insanları öldür, ardından “tüh, yargılayamıyoruz” diye ağıt yak.
“Figüran” diye niteliği o insanların katliamına, “özür dilenecek yanı yoktur” diye ekliyor.
DOLAYLI DAVET
Erdoğan’ın önceki gün sabrı taşıyor, “Şahin’e katılmıyorum” diyor. Aynı anda AKP sözcüsü Hüseyin Çelik de, “Sayın Bakanın sözleri AKP Hükümetine ve AKP’ye yakışan üslup değildir” diyerek, Şahin’i zor durumda bırakıyor.
Bunun politik tercümesi Şahin’i istifaya davettir, başka şey değil. Şahin bu saatten sonra istifa etmese, Erdoğan onu görevden almasa bile, Şahin artık topal ördek konumunda. Koltuğu var, iktidarı ve itibarı yok.
Varsa Doğu yoksa Doğu
YER İsveç’in başkenti Stockholm, İsveçli siyasetçiler ve iş adamları ile bizim bazı siyasetçiler toplantı halinde. Toplantıya bir haber geliyor:
“Başbakan Erdoğan değerlendirme kuruluşu S&P’a fena kızmış, Türkiye kendi değerlendirme kuruluşunu kendisi kurar, demiş”.
İsveçliler bir an şoke oluyor, haber doğru mu tercüme edildi, diye kuşkuya düşüyor. Doğru olduğu anlaşılınca, toplantıda bulunan bir İsveçli işadamı:
“Japonya’nın ve Çin’in de kendi değerlendirme kuruluşu var. Ben uluslararası yatırımcıyım, Avrupalı ve Amerikalı pek çok yatırımcıyı biliyorum, kimse Çin ve Japonya’nın kurumlarına bakmıyor, herkesin gözü doğru değerlendirme için yine S&P, Moody’s ve Fitch’te. Böyle bir şey yaparsa, Türkiye yabancı sermaye kaçırır”.
Erdoğan’ın formülü basit. UEFA’ya kızarsa, Avrupa Futbol Şampiyonasından çekiliriz. Birleşmiş Milletler’e kızarsa, uluslararası diplomasi çok mu gerekli, iç politakanın suyu mu çıktı. UNESCO’ya kızarsa, heykeli, tiyatroyu görünce zaten ateş basıyor, Keloğlan’ı oynarız. AB’ye kızarsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde perdeyi indiririz.
Al saatleri ileri, Doğu ile eşitle, ohh dünya varmış, varsa Doğu yoksa Doğu.
Zam Hakem Kurulu’nda, hükümet memnun
MEMUR zam oranında anlaşmazlık işi, hükümetin sevineceği yere, Hakem Kurulu’na götürüyor.
On bir üyeden oluşan Hakem Kurulu’nun dördü memur temsilcisi. Haydi, bir de sendikaların önerdiği ve fakat hükümetin seçtiği üniversite öğretim üyesini ekleyelim, eder beş.
Buna karşılık, kurulda hükümetin doğrudan doğruya atadığı dört bürokratı var. Üniversiteden gelen diğer öğretim üyesini yine hükümet seçiyor. Kurul Başkanı yine bürokrat, Sayıştay Başkanı.
Durum çok net, hükümet beşe karşı altı oyla önde, hatta bu dörde karşı yedi bile olabilir. Hükümet memur sendikalarına masada kabul ettiremediğini Hakem Kurulu üzerinden elde edebilir. Sizlerin “yetmez ama, evet” dediğiniz Anayasa değişikliği ile bu yönde oluşan Hakem Kurulu kararları kesin.
Şimdiden geçmiş olsun.
ABD Büyükelçisi’ne yanlış bilgi
KENDİNDEN emin. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone sakin bir sesle edindiği bilgiyi aktarıyor:
“Tutuklu milletvekillerinin yakında serbest bırakılacağını tahmin ediyorum, iktidar bize söz verdi”.
Ricciardone geçenlerde CHP’lilerle sohbet ediyor. Konu bir ara tutuklu milletvekillerine geliyor. Ricciardone tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması için AKP’nin gerekli yasal girişimleri yapacağından hemen hiç kuşku duymuyor.
Demek, Amerika bu yönde bastırıyor ancak, aradan geçen zamanda sular tersine akıyor. İktidar verdiği sözü tutmuyor, beklentiler boşa çıkıyor.
|