Yaz dediniz. Yazdım.
Kitabım piyasaya çıktı.
İsim, Şehir, Hayvan...
Adı bu.
Popüler kültürümüzün temel taşıdır, isim şehir hayvan... Dandik eğitim sistemiyle beslenemeyen Türk insanının, bilgi açlığını kendi kendine doyurmak için keşfettiği eğlenceli oyundur.
İsimleriyle, şehirleriyle ve elbette hayvanlarıyla, Türkiye’yi anlatır bu kitap... Peşinden yürüdüğümüz Mustafa Kemal’e ve Hasan Tahsin’e adanmıştır... Bi daha yazarsam, onun adı “Sessiz Film” olacak. Konuşmayan, duymayan, görmeyen’leri anlatacak.
Önsözünü... Uğur Dündar, Ertuğrul Özkök, Bekir Coşkun, Oktay Ekşi, Mehmet Yılmaz, Melih Aşık, Nedim Şener, Güneri Cıvaoğlu, Müjdat Gezen, Tarık Akan, Ali Poyrazoğlu, Şansal Büyüka, Necil Ülgen, Saygı Öztürk, Ruhat Mengi, Oray Eğin ve Ümit Zileli yazdı.
İlk kitabım olduğu için acemiliğime geldi... E haliyle, önsözünü de, varlığıyla onur duyduğum, acemi gazeteciler, acemi sanatçılar yazdı!
Baştan sona “yanlış” kaleme alınmış, ama, baştan sona “doğru” anlaşılan, dünyanın ilk ve tek makalesi, arka kapakta.
Kapak fotoğrafı, zihniyet kardeşim, objektif büyücüsü Mehmet Turgut’un armağanı.
İnsanın okuru olduğu gazetede yazar olması, tarifsiz duygu... Langır lungur yazarak 5 milyar dolarına mal olduğumuz değerli patronum Aydın Doğan’a... Kadınların yok sayıldığı ülkede, kadın hakları için mücadele veren bir kadının emrinde çalışma gururunu bana yaşatan zarif patroniçem Vuslat Doğan Sabancı’ya... Türk basınının amiral gemisinde tayfa olmaya razıyken, beni kaptan köşkünde bağrına basan, genel yayın müdüründen yazıişlerine, arşivinden santralından ulaştırmasına, muhabirinden matbaacısına, Hürriyet Ailesi’ne... Hiç tanışmadığımız halde, adıma facebook’ta sayfalar açan gençleri temsilen, Süha Hayal’e... Dedim ya, kadınların yok sayıldığı ülkede, yönetim katı komple amazonlardan oluşan, benim gibi dağınık bi adamın kitabı kusursuz olsun diye özen gösteren, Doğan Kitap’a... Üzerimde hakkı bulunan, ekmeğini yediğimiz, Dinç Bilgin’e, Aydın Bilgin’e, Cem Uzan’a, Turgay Ciner’e... Mektuplarını madalya gibi sakladığım şehit-gazi ailelerine... Karınca kararınca maaşlarımızı mahkemelerinde tazminat olarak kullanabilirsin diyen, evim senin evin diyen... Günde bir yazı yazmaya bile üşenen kuzenlerini, illa kitapta toplaması için arkadan ittiren, fikir akrabalarım, siz değerli okurlarıma... Normalde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmek yerine, bana katlanmayı sürdüren sevgili eşim ve kızıma...
Teşekkür ederim.
Ama en çok da, AKP’ye teşekkür ederim... Memleketi bu hale getirmeselerdi, ne bu yazılar yazılırdı, ne de böyle bi kitap olurdu. Her sabah taptaze skandallara imza atarak, en dar günümüzde bile konu bulmama yardımcı oldular. Başta başbakanımız, hayırlara vesile olanları kutlarım!
(Sonra diyorlar ki, ha bire hükümeti eleştiriyorsun... Teşekkür ettik işte, daha ne?)
Tek pürüzümüz var.
Kitap 1 Nisan’da çıksın, reklamları başlamadan önce piyasaya dağıtılsın, ki, reklamı görüp almaya gidenler bulsun diye... Ayıptır söylemesi, benim okurlar, el âlemin okurlarına benzemez. Anında gördüler kardeşim... Saklayın maklayın dedik, yer yer kavgalar çıktı. Bazı kitapevlerinde kalmadı maalesef... Bulursanız okursunuz. Bulursanız, bi zahmet bana da bi tane gönderin. O kadar yazmışız, imzalayayım da hatıra olarak saklayayım bari O
|