Bizim mahallenin çocuklarından Cihan’ın hikâyesi ve “puşi” tartışmaları sembollerle hayatlarımız arasındaki ilişkiyi bir kez daha gündeme getirdi. Che ve Deniz başta olmak üzere, sembolerin temsil ettikleri değerler sisteminden koparılarak esir alındığı imaj çağında, işin ajitasyonuna kaçmadan poşilenmek şart. Modern devletler diller ve anlamlar gibi sembolleri de esir alarak hükmünü icra ediyor. Pop(üler) tarih, medya, moda ve reklam dili, imajlar yoluyla bedenleri ve yaşam tarzlarını teslim alarak hizaya geçiren bir kurgu ve pratik. Devletlerin ilk aklına gelen şey kendi sembolerini kutsal kılıp tapmak ve başka sembolleri yasaklamak. Olmuyorsa, hegemonya planını yani dolaylı yollarla razı ederek (moda, reklam) sisteme eklemleyip “gönüllü” hizaya geçirmek. Bu, şiddet ve öldürem hakkını kendinde gören devletlerin, bedenler, semboller ve giysiler üzerinde tasarruf ve iktidar kurma hakkını da kendinde görmesidir. Bana sorarsanız, beden ve giysiler dahil, “yönetmek ve yönetilmek ayıptır. Birlikte düş görmek serbesttir...”
Sürekli olarak, F Tipi (C)ezaevlerinin bir toplum tasavvuru olduğunun altını çizerken kastımız, insanı sosyal ve toplumsal varlık olmaktan çıkararak kendine de hapseden tek tip bir mekan/toplum düzenlemesinin gayri insaniliğine vurgudur. (Tanrıyla ve devletle aynı pijamayı giymek, aynı yatakta yatmak zorunda değiliz.) Tanrılarla devlerlerin işbirliği içinde tüm modern teorilere, teknolojik gelişmelere rağmen, bedenin bilgisi henüz ortada yoktur, üstü örtülmüştür ama kimin örttüğü konusunda rivayet muhteliftir. Dinlerin ve devletlerin herşeyi hizaya geçirdiği, “Beden imgesi” üzerinde tasarruf hakkının egemenlerde olduğu yerel/evrensel bir zaman diliminde Cihan’ı ve puşisini anlamlı kılan, bir sivil itaatsizlik içermesidir. Benim anladığım şiir, esir düşen sözcükleri, anlamları ve sembolleri kurtarma vaadiyse, olay mahallinde ele egçirilen puşiyi kurtarmak da devrime ve şiire dahildir. Öte yandan şiir, resmi tarihin ve resmi edebiyatın hizaya geçirdiği dil, anlam ve söz düzenine karşı bir korsan miting ise, puşinin de orada, olay mahallinde sıcak temas anında yerini alması boynumuzun puşi, puşinin boyun borcudur. Mitoloji bölgesi Mezopotamya’dan kalkıp gelmiş “puşi”dir o görüldüğü yerde sevilmelidir ve takılmalıdır. Ki artık şairin hayatında ve şiirinde “puşi” kendi anlamından çok fazla bir şeydir.
“Puşi” den el almışken, modernizmin sembolleri de hizaya sokma, kendi imajına eklemleme tasavvuru olduğunu da bilmeliyiz. Reklam, moda, imaj üretimi bunun için vardır. Puşiye, peştemala görüşü sorulmaz. Sembollerle devletlerin ilişkileri, itaat kültürünü yerleştirmenin yanısıra, halkların kültürünü oluşturan semboleri de asimile etmektir. Dil ve öteki korkusu üzerinden kendi kutsallarını inşa eden sistemin, dilleri ve kıyafetle asimile etmeleri bir tek tipleştirme pratiği olarak gündemdedir. Bunun şimdilerde, kendini İslami sembollerin yasaklanması üzerinden kılık kıyafet mağduru olanlar eliyle yapılmasını bir çelişki ya da tarihin ironisi olarak okumak yerine, “Her Müslüman iktidarı tadacaktır!” cümlesinden hareketle teşhir etmek gerekir. Tarihsel ve siyasal bir itiraz olan “Puşi”nin kıymeti bir direniş estetiği olmasındadır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da muktedirlerin “Kullanma kılavuzları”, “yangın yönetmelikleri” vardır. Puşi’nin podyumda, ünlülerin boyunlarında hiçleştirilmesi sonsuza değin meşrudur. Sorun, Puşinin evden sokağa çıkması, boyundan büyük işlere karışarak bir direniş estetiği oluşturup başkalarına da emsal olmasıdır.
Bu “yeni” durumu “Puşi”nin klasik anlamının ötesine taşması ve taşınması olarak tanımlayabiliriz. Puşi artık, tarihi-siyasal koşulların sonucu olarak kendi dışına çıkarak, kendini yeniden örgütleyerek yeni bir anlam dünyası kurmuştur. Kendi dışındaki hayatların, düşlerin sureti ve sembolüdür artık. Bir dil’dir artık o... Nesneler, imgeler dışsal temsil olmaksızın kendilerini “pasif” olarak temsil edebilirler. Sorun, “puşi”nin boyundan büyük işlere kapı aralamasıdır. Puşinin anlam taşkınlığı içinde yeni mekanlara, sokaklara taşınması otantik, folklorik temsilin yerine özgürlük ve eşitlik mücadelesinin parçası olmasıdır egemenleri ürküten.
Sonuç olarak ben “puşi”, diyeyim, siz “Cihan” anlayın... Ben “Cihan” diyeyim, siz “puşi” anlayın. Ben her ikisini sesleneyim siz bunu bir düş olarak işitin...
|