SADECE muhalefeti eleştirebilen bazı gazeteler, CHP’nin İstanbul İl Başkanlığı seçimini, “Çarşafa dolandılar” başlıkları ile haberleştirdi. Başlığın cazibesi yüksek olabilir, ancak hedefteki ‘Çarşaf Liste’, her demokratın, “Keşke her partide görsek” demesi gereken bir uygulamadır.
Doğaldır, iktidar partisinde, ‘tek listeli, tek adaylı temiz kongreler’ izlemeyi ve görüntü bozan çok adaylı kongrelerde, ‘aday caydırma odaları’ kurulmasını eleştirmek bir yana kanıksayanların çarşaf liste ile derdi olur.
CHP, bu eleştirilere bakmadan, Çarşaf Liste’yi en sağlıklı şekilde uygulamayı başaran parti olmalı, bunun için genel merkezin, örgütlere müdahalesi sıfırlanırken partililer de olgunluk içinde bir rekabeti hayata geçirebilmeli. Yeni CHP’yi gerçekten teşvik etmek isteyenlerin üzerinde asıl yoğunlaşması gereken nokta da böylesi uygulamalar olmalı.
Bakın, bir hafta önce Kemal Kılıçdaroğlu, Genelkurmay bildirileri konusunda, artık CHP’nin her seferinde sesini yükselteceğini belirtip, “Geçmişte bazı arkadaşların yaptığı gibi olmayacak” diyerek çok ciddi bir özeleştiri yaptı.
CHP’ye, bağcı dövme derdiyle bakanlar bunu görmedi, hem Çarşaf Liste hem de Genelkurmay bildirileri konusunda bağcı aramayı sürdürdü.
CHP ve “CHP tarihiyle yüzleşsin” diyenler de yüzlerini bu noktalara dönmeli.
CHP işe, kendisini 80 yıl öncesi uygulamalar üzerinden eleştiren Başbakan Erdoğan’a, yanıt yetiştirip yorulmak yerine, “Kardeşim o dönem hepimizin ortak tarihi, senin de benim de. Bir ülkenin kuruluş tarihi sevabıyla günahıyla ortak mirastır” deyip geçerek, savunacağı dönemi çok partili hayata geçildikten sonraki yıllarla sınırlayarak başlayabilir.
O zaman, “Ne oldu da 12 Mart ve 12 Eylül’e direnen, sendikalarla, büyük sivil toplum örgütleri (STÖ) ve yoksullar başta toplumun her kesimiyle iç içe geçen, tabanın sesini dinlemeyi başaran CHP, darbelerle anılan, ‘zengin temsilcisi’ görülen, tepeden atamalar partisi halini aldı” sorusu akla gelir.
Böylece, CHP’nin son 20 yılı ciddi bir özeleştiriye, yüzleşmeye tabi tutulur. Yukarıdaki iki örneğim bu konuda bir başlangıçtır ‘ama yetmez’, sürmeli.
Lafı çevirmeme gerek yok, CHP, Deniz Baykal dönemini çok ciddi sorgulamalı, o dönemin hiçbir uygulamasını yeniden tazelememeli.
İlk örneği de Kılıçdaroğlu, acilen ‘Baykal dilinden’ uzaklaşarak verebilir, çünkü argo kullanım arttıkça sert muhalefet olmadığını Baykal kanıtladı. Sosyolog sıfatı ile Sencer Ayata’nın genel başkan adaylığı öncesinde Kılıçdaroğlu’na yaptığı tahlil de buydu, ama nedense tersi bir yere gelindi.
CHP, son 20 yılında büyük STÖ’lerle bağını koparmış, başkanları ile kavgalı olmuş, “Sendika ağaları egemen” diye işçi örgütlerinden uzak durmuş, ama bu anlayışın temsilcisi görülen isimleri ise TBMM’ye taşımıştır. 27 Nisan başta, askerin yanlışları karşısında geçmişe rahmet okutulmuş.
Milletvekilinden belediye başkanına, delegeden il başkanına dek her kademede seçim unutulmuş, iki ismin dört dudağı yeterli bulunmuş.
Danışma ve ortak aklın da yok edildiği o dönemde, ülkeyi kurmakla övünen partinin etik ilkeleri, kapalı kapılar ardında yerle bir edilmiş.
Sonuçta dönemin lideri, etik dışı, arkasında da dik duramadığı bir ilişki iddiasıyla, ama “geri dönme umuduyla” görevi bırakmak zorunda kalmış. Bu ilişkisi dahi o lider döneminin, “reddi miras” yapılması için yeterlidir.
Hele hele, milletvekili adayı olan Nesrin Baytok’a, yasadışı ‘istifa yerine işten çıkarılma’ işlemi yapılıp 15 bin TL ödenmesi nasıl açıklanabilir?
Yenilenen CHP, Anayasa Mahke-mesi’nin Hazine’ye geri çektiği halkın bu 15 bin TL’sini sorumlularından tahsil ederse hiç fena olmaz, derim.
|