Atatürk’ün Cumhuriyeti din adamlarıyla birlikte kurduğunu söyleyen CHP Milletvekili ve eski Müftü İhsan Özkes, “Ülkesini seven, dinin siyasete araç olmasına karşı çıkan her din adamı CHP’de yer almalı” diyor
NECDET SARAÇ/ ANKARA- Atatürk’ün Cumhuriyeti din adamlarıyla birlikte kurduğunu söyleyen CHP Milletvekili ve eski Müftü İhsan Özkes, “Ülkesini seven, dinin siyasete araç olmasına karşı çıkan her din adamı CHP’de yer almalı” diyor
Emekli bir müftüsünüz, oldukça popülersiniz, CHP kurultayında da iyi bir oyla parti meclisi üyesi oldunuz. Emekli bir müftü CHP’de niçin yer alır?
Ulu önder Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğunda din adamları ile büyük bir münasebet içindeydi. Din adamlarından büyük bir destek almıştı. Amasya’da bakıyorsunuz, kendisini Amasya müftüsü, Ankara’ya gelişinde Ankara müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi karşılıyor. Müftüler kendisine hem maddi, hem de manevi olarak destek veriyor. Atatürk’ün kurduğu ilk meclisin neredeyse üçte biri din adamı. Atatürk emperyalizme karşı mücadele veriyor, o sırada din adamları ve cemaatler Atatürk’ün yanında emperyalizme karşı savaş veriyorlar. Gerçek bu. Daha sonraki dönemde, özellikle emperyalistler Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti yıkmak için Atatürk’ün dinsiz, laikliğin de dinsizlik olduğu konusunda ciddi bir propaganda yaptılar ve maalesef bunu da büyük ölçüde başardılar…
Şimdi o günlerden bugünlere geldik ve CHP’de bir müftünün olması yadırganır hale geldi. Bu durum gerçekten çok düşündürücüdür. Oysa, ülkesini seven, vatanını seven, dinin siyasete araç olmasına karşı çıkan her hacının, hocanın, dindarın CHP’de yer almasında bir sakınca yoktur.
Sayın Özkes, “sakınca yoktur” diyorsunuz ama bugün din adamı olmak Mustafa Kemal’e ve Cumhuriyet’e karşı olmak olarak algılanıyor. Neden?
1946’daki çok partili dönemden sonra, 1950 yılında iktidar olan Demokrat Parti ile birlikte dini semboller yeniden kullanılmaya başlamış. Halkın gönüllerine daha çok dini söylemler ile yaklaşılmış. Dine karşı saygılı olan ve dini siyasette kullanmak istemeyen CHP’ye karşı ise aleyhte büyük bir propaganda yapılmış. O günden bugüne bu propagandalar hız kesmeden devam ediyor. Özellikle AKP döneminde, son 10 yılda, sanki Başbakan’ın Başbakanlığı rahmetli İnönü’den devralmış gibi, 60 yıl öncesine dönerek rahmetli İnönü’yü dile getirmesi, suçlaması, CHP’ye sürekli dil uzatması ciddi şekilde CHP’nin dinle sanki bir sorunu var algısı oluşturmuş durumda. Tabi bu algı doğru olmadığı gibi rahmetli İnönü’ye de iftiradır.
CHP’ye karşı bu algıda 1924’te Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması bir kırılma noktası değil mi? Diyanet ile aslında bir devlet dini yaratmak hedefleniyordu. Diyaneti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurduğunda, Diyanet’i halkı dini konularda aydınlatma amacı ile kuruyor. Bugün üfürükçülük, muskacılık, cincilik, medyumculuk, alavere dalavere ile hurafeler insanları kandırma ve dolandırma açısından ayyuka çıkmış durumda. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 100 binden fazla personeli var. Her yerde camisi var, din görevlisi var. 62 yıldır CHP iktidarda değil. 62 yıldır Diyanet bu hurafelerin önünü alabilmiş mi? Aydınlatabilmiş mi bu halkı? Cevap çok açık, aydınlatamamış! Daha geçenlerde cennetten parsel parsel arsa satarak insanları dolandıran kişiler yakalandı. Yani Diyanet insanları aydınlatma görevini yapamıyor. Ben, Diyanet’in kanunun kendisine verdiği görevi yerine getiremediği düşüncesindeyim.
AKP iktidarının yöneticileri dün Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın diyorlardı. Bugün ise sonuna kadar arkasında olduklarını belirtiyorlar, Diyanet’in yetkilerini de sürekli artırıyorlar. Bu nasıl bir iştir?
AKP’liler her kuruma aynı yaklaşıyorlar. Önce teslim alana kadar karşı çıkıyorlar. Teslim alarak kendi emellerine uygun hale getirince, örneğin Diyanet’te de olduğu gibi taşeron hale getirdikten sonra bu kurumları sahipleniyorlar. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı tamamen AKP’nin siyasi güdümüne girmiştir.
Dünle kıyaslandığında bugün Diyanet’in yetkilerinin çok fazla arttırılmasının amacı nedir?
Türkiye’de ılımlı İslamı hakim kılmak. Tümüyle emperyalizmin emrinde olan bir topluluk oluşturmak. Bu yaklaşım aslında Büyük Ortadoğu Projesi’nin doğrudan Türkiye’ye yansımasıdır. Dış güçler, Türkiye’yi ve bu coğrafya da ki diğer ülkeleri parmağında oynatmak istiyor. Refleksleri alınmış, İslami, dini ve vatani duyguları köreltilmiş topluluklar oluşturmak istiyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın şu anda bu amaca hizmet ettiğini düşünüyorum, bu nedenle yetkileri sürekli arttırılıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum varken, Türkiye laik bir ülke olabilir mi?
Diyanet, eğer haddini aşıp, her alana tecavüz eder ve her şeye tabiri caizse burnunu sokar ve her şey de ben varım havasına girerse laiklik tartışılır. Ancak, yalnızca dini aydınlatma konusunda görevini yaparsa, dinin siyasetle, dinin ticaretle olan ilişkilerini kesip, buralara saç ayakları oluşturmaktan kaçınıp, bu alanlarda net bir duruş sergilerse o zaman sorun olmaz ve bir gereklilik olur.
Diyanet son aylarda Aleviliğe çok müdahale etmeye başladı. Dün Alevileri İslam çatısı altında görmeyen Diyanet anlayışı, bugün Alevilere neredeyse sabah akşam “vallahi de billahi de Müslümansınız” diyor. Yani Diyanet açısından Aleviler son 5-10 yılda birden bire hakiki Müslüman oluverdiler. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Burada bir oyun var. AKP diyor ki Alevilere; “Size kucak açarım, size iş veririm, size aş veririm, ancak sizi asimile etmek kaydıyla bunları yaparım” diyor. Bugün AKP etkisinde kurulan Alevi dernekleri var, bazı kurumlar var. Bunların maksadı Aleviler içinde bir bölünme, Aleviler içinde AKP’ye yandaş kazandırma ve Alevileri asimile ederek kendi potalarında eritmek… Alevileri Sünnileştirmek istiyorlar. Bütün hamleleri ile Alevileri Sünnileştirmeye ve AKP’lileştirmeye yönelik. Amaçları bu..
Bu konuda Diyanet referanslı önemli tartışma Cemevleri. Sizce Cemevleri olmalı mı?
Cemevleri kesinlikle olmalı. Cemevlerinin olup, olmaması, Diyanet’in fetvası yada Yargıtay’ın hükmüyle olacak bir şey değildir. Bu insanlığın bir gereğidir, her insan kendi inancını rahatlıkla doyasıya yaşamalıdır. Her şey bir yana bu hak, insan hakları çerçevesinde mutlaka sağlanmalıdır. Bu ülke sınırları içinde yaşayan herkes neye inanıyorsa iktidar onların önüne açmak durumundadır. Cemevleri mutlaka yasal statüye kavuşmalıdır.
Yaptığınız açıklamalarla bazı çevrelerde tepki de topluyorsunuz. Çamlıca’da yapılan camiye karşı çıktığınız için Akit Gazetesi size yönelik ‘Ey İlhan Özkes, Alevi dedesi misin, imam mısın” diye başlık attı…
Ben Üsküdar’da 7 yıl kadar Müftülük yaptım. 29 yıldır Üsküdar’da oturuyorum. Çamlıca’yı çok iyi biliyorum. Çamlıca Sosyal Tesislerinde şu anda zaten mescit var. Kadınlar mescidi var, erkekler mescidi var. İhtiyacı da görüyor. Cami yapılması söz konusu olan yer ise boş, devasa bir alan. Yani orada bir ev yok, bark yok, insan yok orada. Diyorlar ki, “oraya biz bir cami yapacağız”. Peki camiyi yaptınız cemaati nereden gelecek? Diyorlar ki, “buraya biz teleferik yapacağız, teleferik ile cemaat taşıyacağız”. Ben de diyorum ki, madem ihtiyaç var, o zaman insanların ihtiyacı olan bir yere cami yapın. Teleferik ile taşınarak cemaatin getirileceği bir yere cami yapmak ne derece doğru olmaz! ‘Ayrıca bu israf ve haram değil mi’ diye de soruyorum… Sıkıntı bu. Ben camiye karşı değilim, ben ihtiyaç olan yerlere cami yapılması için çırpınmış bir kişiyim. Cami açılış beraatını belki yüzlerce camiye vermiş bir kişiyim. Ben cami karşısında değilim, cami üzerinden siyaset yapılmasının karşısındayım. İhtiyaç olmayan yere, inadına ve gerginlik üzerine cami yapılmasının karşısındayım! Kaldı ki, Türkiye de son resmi rakamlara göre 83-84 bin civarında cami var. Din görevli sayısı da 110-120 bin civarında. Yani yetersizlik konusunda bir sıkıntı yok.
Bana yönelik “sen imam mısın, dede misin” sorusuna gelince: Ben imam olmadan önce, her şeyden önce insanım. Kendilerine Sünni denilen bir topluluk içinde doğmuşum, imam olmuşum, müftü olmuşum, milletvekili olmuşum… İnsanlığım gereğidir ki ne imam ne de dede ayırmam. Mağdur olan imamın da yanındayım, dedenin de yanındayım. Benim insan hakları üzerinden Alevilerin sorunlarına sahip çıkmam, Alevilerin uğradığı zulme, mağduriyete, haksızlığa karşı durmam yanlış mı? Ben diyorum ki bir Alevi dedesi de, Sünnilerin haklarını savunur. Bir imam da Alevilerin hakkını savunur. İnsan olmanın, insanlığın gereğidir bu. Ben insan olarak ve sosyal demokrat bir partinin milletvekili olarak bunu savunuyorum.
Siz bunları savunuyorsunuz ama ülkenin Başbakanı Alevilere saldırmaya, Karacahmet Sultan Dergahı’na “ucube” diyecek kadar, ağza alınmayacak laflar etmeye devam ediyor…
Doğrusu Sayın Başbakan’ın ucube sözüne şaşırmadım. Çünkü Başbakan Alevilere ve Alevilikle ilgili her şeye bir kinle, büyük bir soğuklukla bakıyor. Başbakan Belediye Başkanı olarak Karacahmet Dergahı’nı yıktırmak istediğinde ben de Üsküdar Müftüsü’ydüm. Demek ki, o günden bugüne beyninde bu kini taşımaya devam etmiş. Kaldı ki, Başbakan yıktırmak istediği her yere ucube diyor. Kars’taki heykele de böyle dememiş miydi? Kim derse desin, kullanıma açılmış ibadethanelere “ucube” demek kesinlikle doğru olmaz. Karacahmet Dergahı Cemevi büyük bir baskı altında yapıldı. Bugün de o baskı devam ediyor. Ben böyle bir Başbakan’ın Türkiye’nin ciddi bir talihsizliği olduğuna inanıyorum. Başbakan Alevi Sünni ayrışmasından besleniyor. Bu yüzden bu konuyu hep sıcak tutuyor. Ayrımcılık yapıyor. Dışarıda da, Irak ve Suriye’de aynı tavrını sürdürüyor… Sayın Başbakan ülkeyi karanlığa doğru sürüklüyor. Bunu bilerek yapıyorsa bu bir ihanettir. Bilmeyerek yapıyorsa, bu büyük bir gaflet ve delalet içinde olduğunu gösterir ki, hemen istifa etmesi gerekir. Merak ediyorum, kendi vatandaşları arasında bu kadar ayrımcı olan biri gece rahat uyuyabilir mi?
“Anti Kapitalist Müslümanlar” basına yansıyınca, çok konuşuldu. Sol İslamla yan yana gelir mi? Sol ve İslam bir arada mümkün mü?
Solun ya da sağın dinle hiçbir ilgisi yoktur. İslam ne sağcılıktır ne de solculuktur. Benim bir görüşüm var, İslam’ı illa sağcılığa ya da solculuğa yakın gösterme çabası olursa, ilmi araştırmalar yapılırsa bu konuyla ilgili, İslam’ın sağcılıktan daha çok solculuğa daha yakın olduğu görülür. Yani, emeğe saygı vardır İslam’da. Hakka, hürriyete, paylaşıma bakış açısıyla İslamın sola daha yakın olduğunu görürsünüz. Fakat sol hiçbir zaman İslamı kullanmamış, sağ ise hiç İslam’la bağdaşmadığı halde İslamı acımasızca kullanmıştır. Bugün asıl olarak İslam, komünizmin de karşısındadır, kapitalizmin de karşısındadır. Fakat geldiğimiz süreçte İslam ile kapitalizmin omuz omuza olduğunu görüyorsunuz. Bugün neredeyse “İslam eşittir kapitalizm” algısı hakim kılınmış. Yani bir çok şey “ne kadar paran varsa o kadar imanın var” haline dönüşmüş ve “kapitalizm eşittir İslam” şekline getirmişlerdir. Bu İslama yapılabilecek en büyük ihanettir. İslam komünizm’e ne kadar uzaksa, kapitalizme de o kadar uzaktır…
CHP, bu ülkede İslamcıları, inananları etkileyerek iktidar olabilecek mi?
Biz dini kullanmayacağız, insan hakları üzerinden bir duruş göstereceğiz. Biz Allah’la kul arasına girmeyeceğiz. İnanları kazanacağız ve iktidar da olacağız…
Siz din konusunda bu kadar rahatken, CHP genel olarak din konusunda çok sıkıntılı. CHP olarak bir “Din Şurası” toplamayı düşünüyor musunuz?
Bizim çeşitli projelerimiz var, ham projelerimiz var, biraz olgunlaşmış projelerimiz var hemen gündeme sokacağımız projelerimiz var. Bunları zaman içinde göreceksiniz.
Savaş tehlikesi kapıda. Savaşa karşı din adamlarının barış ortak bir duruşu olamaz mı?
Ben defalarca basın açıklaması yaptım, Suriye ile savaş caiz değildir dedim. Benim bu sözüme Diyanet İşleri Başkanlığı’dan ya da ulemadan bir itiraz gelmedi. Barışı öne çıkartmak gerekiyor. Suriye kan gölüne döndü. Müslüman kanı sel oldu akıyor. Yahudilerin Arzı Mevud'una kavuşması, İsrail'in bu coğrafyada daha güvenli olması, kendilerine tehlike oluşturacak hiçbir devletin kalmaması için, Orta Doğu'da Amerika'ya en sadık ikinci bir kukla devlet'in kurulması için Ortadoğu'daki petrol ve diğer zenginliklerin dış güçlerin eline geçmesi için, daha ne kadar kan akacak? Daha kaç ülke çökecek? Mübarek Ramazan ayını Orta Doğuda insanlara zehir eden ABD değil mi? İslam dünyasını Amerika’ya uşak yapanlar efendilerini Müslümanlara şirin gösterme çabasındalar. İbadet ruhu zedelenmiştir. İftar sofralarını İslam düşmanlarının şovuna dönüştürenler din istismarını uluslar arası boyuta taşımışlardır. Bu mübarek ayda Suriye’yi yangın yerine, harabeye çevirenler din istismarında kural tanımayanlar, dini kutsiyetiyle alay edercesine, Müslümanları hafife alırcasına bir davranış sergilemişlerdir. Buna izin vermemeliyiz!
*
İhsan Özkes kimdir?
1957 yılında Çorum’da doğan İhsan Özkes, Ankara İmam Hatip Lisesi’nde okudu. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Tefsir Hadis Bölümü’nü bitirdi, MÜ İlahiyet Fakültesi’nde Hadis Ana Bilim Dalında master yaptı.
Sinop Gerze’de, Yozgat Sorgun’da, Bolu Akçakoca’da, İstanbul Üsküdar’da ve Beyoğlu’nda müftülük yaptı. 2010 yılında CHP Parti Meclisi Üyesi oldu. Halen İstanbul milletvekili ve CHP PM üyesi olan Özkes’in “Siyasallaştırılan Din, Dinleştirilen Siyaset” ve “Daraltılan Din, Tartılan İman” gibi yayınlanmış bir çok eseri de bulunmaktadır.
|