Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye Genel Başkan olalı iki yıl oldu. Ancak sular bir türlü durulmadı. Ardı ardına yapılan kurultaylar içe dönük tartışmayı bitirmedi. Genel Başkan'ın yanında birlikte yola koyulduğu kadrodan kimse kalmadı. Son tartışmada adları üzerinde çok söz edilen Başkan'ın en yakın üç adamının biri DSP, biri SHP, diğeri de ANAP kökenli. Olabilir, çünkü asıl olan sosyal demokrat olup olmadıkları! CHP’yi temsil etmek için nerden geldikleri değil, CHP’nin ilke, amaç ve hedeflerine bağlı olmaları önemli.
1992’de yeniden açıldığında inanılmıştı ki, CHP’nin geleceğini, “CHP Değişimin Gücü” sloganı belirleyecek! Bir önceki Genel Başkan'ın başına kaset olayı gelmeseydi, o sloganın gerçekleşeceği yoktu. Oysa 2009 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde alınan başarılı sonuç, kamuoyunda Kemal Kılıçdaroğlu ile değişim rüzgârlarının gelmekte olduğu umudunu yarattı. İlk ziyaretimde Başkan Kılıçdaroğlu, o değişime “rastlantı” deyince, “önemli olan rastlantı değil, gereğini yapmaktır” demiştim. Hele ki, 2011 seçimi öncesi ise.
2010 Mayıs kurultayının ertesinde, değişimin gücü olacağına inandığım yeni Genel Başkan'a özetle şunları söyledim: \'Yeter Söz Milletindir, Demokrat Parti'nin 1950 seçimindeki başlıca sloganıydı. Bununla, 6 okun içindeki 'Halkçılık' ilkesine karşın, CHP'nin halkın değil, devletin partisi olduğunun propagandasını yaptılar. Özellikle II. Dünya Savaşı'nda Hitler’in Trakya'ya kadar gelişi, İsmet Paşa'nın seferberlik koşullarını ağırlaştırmasına neden oldu. Alınan önlemler, CHP hükümetine karşı halkta yoğun tepki yarattı. Demokrat Parti, seçimde o ortamı kendi hesabına çok iyi kullandı. O kadar ki, sonradan DP'nin devamı olan partiler, Adalet ve Doğru Yol partileri CHP’yi hep bununla suçladılar. Şimdi de AKP, CHP'yi halka karşı ve devletin partisi olmakla suçlamayı sürdürüyor. Bülent Ecevit 1966'da Genel Sekreter olduğunda, programında önemli değişikler yapan CHP, 1969 seçiminde yüzünü halka dönmeye çalıştı. Genel Başkan İsmet İnönü, Bu Düzen Değişmelidir- ve -CHP Ortanın Solundadır- gibi söylemlerle seçime gitti. Ancak seçimi yine Süleyman Demirel'li AP kazandı. Çünkü halk katında, İsmet Paşa'nın partisi, hâlâ devlet partisi konumundaydı. Ecevit ile arkadaşlarının başkaldırışı, işte bu nedenle oldu. Ecevit'in sözcülerinden Turan Güneş şöyle diyordu: ‘Bu böyle olmaz, halka kendi partisi olduğunu kanıtlamak için devletle özdeş İsmet Paşa'nın yerine, yüzüyle, gözüyle ve tavrıyla halktan biri olan Bülent Ecevit'i, partinin başına getirmeliyiz’. 1973 seçimine CHP, yüzüyle, söylemiyle, kasketiyle halkın -İşte bizden biri- dediği Karaoğlan Ecevit'in önderliğinde girdi. -Ak Günlere- Seçim bildirgesi, halka düzen değişikliliğini müjdeliyordu. 23 yıl sonra CHP halkın oyuyla iktidara geldi. Parti artık devletin değil, halkın partisi olmuş gibiydi. 1977 seçiminde de yüzde 43 oya çıktı. 12 Eylül 1980 darbesi partileri, bu arada CHP'yi kapattığında, parti içi nedenlerden dolayı Halkçı Ecevit partisinden ayrıldı ve bir daha geri dönmedi. Dönmedi, çünkü bu günlere dek hala süren ‘parti içi çekişme ve ülke gündeminden kopuş’ başlamıştı.”
Başkan Kılıçdaroğlu’na söylediğim bu özetin üzerinden iki yıl geçti. Hem de, Anayasa referandumu ve bir genel seçimin başarısızlığıyla birlikte. Bir daha Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nu rahatsız etmeyi düşünmedim. Çünkü bu sözlerimin o gün masada kaldığını anlamıştım. Demek ki, adam tasfiye ederek “Değişimin Gücü” olunsaydı, eski Genel Başkanın o sona gelmeyeceğini anlatamamıştım... Demek ki, “Değişimin” sürekli adam değiştirmek olmadığını, ilke, amaç ve hedeflerin yaşama geçirilmesi olduğunu da anlatamamıştım. “Kurultaylar partisi” damgasını silmek elbette kolay değildi. Ancak, taraflı ve hesaplı davranırsanız, içe dönük tartışmayı zaten bitiremezseniz ve “CHP’nin Değişimin Gücü” olacağı inancını canlandıramazsınız.
Doğru anlaşılmam için altını çizmem gerekirse, son istifayı da çok önemli bulmadım. Bunları, dünkü İstanbul kongresinden önce yazıyorum. Çünkü çok seçmeni olan İstanbul kongresinin gündemine de, halkın sorunları değil, parti içi iktidar tartışması damga vurdu. Görülüyor ki, Genel Başkan üçüncü yılına girerken CHP’nin içi, eskisi gibi kaynamaya devam ediyor. Üstelik Başbakan tam anlamıyla gemiyi azıya almış durumda. Ülkenin içi, dışı yangın yerine dönmüş, o hâlâ “tek adam” olmak için “Başkanlık” peşinde. Önümüzdeki yerel seçim, ülkemiz, halkımız ve CHP için olağanüstü önem taşıyor. Başkan Kılıçdaroğlu, taşıdığı sorumluluğun elbette ki bilincindedir.
|