Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı François Hollande seçim kampanyasını “olağan” sözcüğü üzerine kurdu.
“Normal bir başkan” olmayı vaat etti.
Bunu söylerken hem rakibi Sarkozy’nin “anormal”liğine gönderme yapıyor hem de normalleşmeyi özleyen kitlelerin ruh haline tercüman oluyordu.
Sonunda Fransa, Sarkozy kadar karizmatik, renkli ve maceraperest olmayan bu “mutedil adam”a oy verdi ve “Bizi normalleştir” dedi.
* * *
Türkiye’nin tam da buna ihtiyacı var işte:
Normalleşmeye...
Her sabah TV ekranlarında telaşla yanıp sönen “Son Dakika”larda yeni gözaltı dalgası haberleriyle uyanmamaya...
Salı günleri Meclis’te lider düellolarından sokağa yansıyan elektriğe kapılmamaya...
Köşe yazarıyla polemiğe giren Genelkurmay başkanlarından arındırılmış bir siyaset ortamına...
Bir gün muhalefet liderine, ertesi gün aydınlara, sonra tiyatroculara, yetmedi köşe yazarına sataşan, bağıran, hakaret eden, aşağılayan, kavgadan yorulmayan bir Başbakan’la uğraşmamaya...
Akşam haberlerinin başından dayak yemiş gibi kalkmamaya...
Liderleri uygarca tartışırken izleyip alkışlamaya...
Kısaca normal bir güne uyanmaya ne kadar ihtiyacımız var.
* * *
“Tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek adam (pardon dilim sürçtü, “tek vatan”)” diye diye orada kalmayıp “tek inanç, tek fikriyat, tek yaşam tarzı” cenderesine itelenen bu rengârenk toplumun, üzerindeki bu “tekil” tahakkümden kurtulup rahatlamaya, özgürleşmeye ne kadar gereksinimi var.
Yürüdükçe “hırs hırs” diye ses çıkaran hırsa kesmiş liderlerin toplumsal barışta yarattığı tahribatı onaracak, son birkaç yılda doruğa çıkan büyük kırgınlıkları barıştıracak, her gün benzin dökülen mütemadi kavgayı yatıştıracak, kutuplaşan kesimleri buluşturacak bir “sakin güç” ne kadar elzem...
Fransa örneği gösteriyor ki, bunun için öyle bir sözüyle kitleleri peşinden sürükleyecek, “anormal”le onun dilinden kavgaya girecek, vurdu mu ses getirecek karizmatik liderler gerekmiyor.
Tersine, gerilim hattında yaşamaktan elektriğe kesmiş bir topluma, “Sakinleşelim, normalleşelim” diyecek bir aklıselim, bir “sakin güç” yetecek.
* * *
Kendi başlattığı tsunaminin dalgalarından, Başbakan’ın bile rahatsız olmaya başladığını gördük dün...
Peş peşe gelen tutuklamalardan “Bu dalgalarda boğulacağız” diye yakındı.
Başta pek memnun görünüyordu oysa; şimdi “mış gibi” yapmıyorsa, ipler elinden çıkıyor demektir; bu da ayrı kıyamettir.
Bu çıkıştan sonra adalet mekanizması, mesajı alıp dalgaları durdursa bir türlü devam etse bir türlü...
Eminim siyasi görevli gibi çalışanlar dışında savcılar ve hâkimler de yargıda bir normalleşme bekliyor hasretle...
Tıpkı gazeteciler, tiyatrocular, yazarlar, tutsaklar, sendikacılar, diplomatlar, bürokratlar, öğrenciler, öğretmenler, işçiler, akademisyenler, askerler, Kürtler, Aleviler, işadamları, sanayiciler gibi...
Asabi bir başbakanın gündelik kavgasından yorulmuş Türkiye’yi yatıştıracak bir restorasyon dönemine ihtiyaç var.
Ne mutlu Fransa’ya; “normal”i buldu.
Darısı başımıza!
|