Geçen hafta Radikal basıldı. Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarında ‘suçlu’ bir kitap eskizi olduğunu, yine Mavioğlu’ndan haber alan bir savcı, polis göndererek Mavioğlu’nun bilgisayarındaki kitabı gazetede gazetecilerin önünde imha etti.
Bir akademisyenin bilgisayarından ‘şüpheli’ bir makale planının silinmesi, bir heykeltıraşın stüdyosunda ‘zararlı’ bir heykel eskizinin kırılması, bir yönetmenin kasetlerinden ‘suçlu’ çekimlerin alınması, bir romancının romanında ‘suçlu’ kahramanlar bulunması... Gelmedi mi başımıza? Son muydu?
Bu konu hakkında yazan Yıldırım Türker, yazılarımızı düzelten, gazeteyi çıkaran, bazıları Türker’in yazılarını daha e-postadayken dayanamayıp okuyacak kadar seven, sayan gazeteciler, ve elbette kendisi, ve elbette ben, ve elbette orada yazan yazmayan her gazeteci hakkında kamu vicdanına suç duyurusunda bulundu. Nasıl olur da böyle bir tacize izin verdiniz, en iyi muhabirinizin bilgisayarını kuzu kuzu polise teslim ettiniz diye sordu.
Zor anlar
Biliyorum. İncinenler oldu, tamamen haksız da değiller. Ancak iğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batıralım. Medyada Radikal Devrim diye çıkmadık mı? Hani devrim?
Böyle anlar zordur.
Polis kapıya dayanınca akıl fikir durur. İnsan ne yapacağını her zaman bilemez. Hele üzerinde kocaman ‘Hürriyet’ yazan bir binada çalışıyorsanız, o koca yazının ağırlığı bir taraftan, polisin iktidarı diğer yandan, nutkunuz tutulur. Karşınızda kapı gibi savcı emri varken, taciz yasalken ne yapılabilir? Durum kurtarılır, yangından mal kaçırır gibi insanın kalan hakları bir kenara taşınır. Buna krizi yönetmek denir. Ama demokrasi, durumu idare etmekle kurulmaz. Başka bir şey gerektirir.
Travma sonrası
Böylesi tacizlerden sonra travma yaşayanlar acayip şeyler hisseder. Kimi küser, kimi zalim dışında suçlu arar, kimi “Aslında taciz değildi, abartmayalım” der, kimi “Hak ettik, otursaydık yerimizde” diye söylenir, kimi de ve iyi ki onlara rastlarız, “Karşı çıksaydık ne olurdu” diye sorar. Yıldırım Türker sonunculardan.
Bırakalım ‘neden direnmediniz’ sorusunu. Gerçekten. Türker’in yazısının ruhu şu soruda: Neden, ama neden kıyamet koparılmıyor? Çok mu haksız? Gazete basıldı, tacize uğradı. Bitti mi?
Arkasının gelmeyeceğini nereden biliyoruz? Sırrı için, Özgür için, Çınar için, Ali için, Bülent için, Eyüp için, hatta Cüneyt için gelirlerse ne olacak tavrımız?
Birbirimizi ‘dedikoducu’ diye suçlayıp seviyeyi en alt kata taşırken “O zaten bizden değil, eski radikal, biz yeni radikaliz mi” diyeceğiz? Samimiyetle soruyorum. O günü geçtik. Şimdi ne yapacağız?
Meselemiz birbirimize kızıp bizi bize şikâyet etmek mi, yoksa asker devletinden polis devletine savrulurken ne yapacağımızı beraber düşünmek mi? Yanıtlanması gereken acil soru budur. Hiçbir şey için olmasa Radikal’in içi boşalmasın diye.
Haberleri Paylaş
FacebookMixxDeliciousTwitterGoogleDiggYahooRedditmyspaceFriend FeedStumble Upon
|