Başbakan’ın Irak ziyareti, kuşkusuz önemli, ancak bu ziyareti Türkiye’nin ‘Kürt meselesi’nin çözümünün anahtarı olarak görmek ve göstermek çok vahim bir hata olur. BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın dediği gibi, ‘Kürt sorunu Erbil’de çözülmez’.
Maalesef, mevcut iktidarın halihazırda izlediği politika bu istikamette yol alıyor. BDP’nin, merkezi Güneydoğu’da olmak üzere, yurt çapında başlattığı ‘sivil itaatsizlik’ eylemi, bu çerçevede görmezden geliniyor, ısrarla demokratik siyaset zemini dışına itilmeye çalışılıyor. Türkiye bir kez daha, kendi topraklarında yaşayan Kürtlerin siyasi hareketine kulak vermek yerine, Irak Kürt yönetimini bu hareketi baskılamak için devreye sokmaya girişiyor.
BDP çizgisinin siyasal söylemini eleştirmek, sorgulamak başka şey, onu her yolu mübah sayarak dışlamaya, devre dışı bırakmaya çalışmak başka şeydir. Aynı şekilde ‘silahlı siyasal mücadeleyi’ sorgulamak başka şey, onu ‘kriminalize’ etmeye çalışmak başka şeydir. Ve nihayet, Kürt oyları için siyasal rekabete girişmek başka, bu rekabeti ‘Ergenekon’ çerçevesine sokup, demokratik siyaset sınırı dışına itme taktiği denemek başka şeydir.
Organik halk tepkisi
SETA Genel Koordinatörü Taha Özhan’ın dün Zaman gazetesinde yayımlanan ‘Cumhuriyet mitinglerinden sivil itaatsizliğe’ başlıklı yazısı, bu çabaların en iyi örneklerinden biriydi. Özhan, özetle, ‘Cumhuriyet mitingleri vesayet, darbe ve dolayısı ile Ergenekon’un bir uzantısıydı, şimdi bunların yerini BDP ve sivil itaatsizlik eylemi aldı’ diyor. Bu yaklaşım, Kürt meselesine ‘şaşı’ bakmaktan başka bir anlam taşımıyor. Dahası, Özhan yazısında, ‘organik halk tepkisi’, ‘organik süreç’ gibi otoriter siyasetin vazgeçilmez kavramlarına müracaat ediyor. Bu bakışa göre, ‘sivil itaatsizlik’, ‘organik halk tepkisi’ vasfını taşımıyor, BDP’nin temsil ettiği siyaset tasfiye edilmeye çalışılmıyor, ‘organik süreç’ onu devre dışı bırakıyor. Nevruz’da birçok ilde meydanlara dolan milyonlarca insan, neden ‘organik’ değil anlamak zor. Bunun tek izahı, ‘organikçi’ bakışın, toplumu kendi bakış açısı çerçevesinden tanımlama hevesi. Aslında, muhafazakâr çevre, çok eleştirdiği Kemalizm’in ‘toplumsal-siyasal mühendislik’ yaklaşımını, ‘organik toplum ve siyaset’ tanımı çerçevesinde, farklı biçimde yeniden kuruyor.
En kötüsü, Özhan’ın, “Sorun, BDP’nin Suriye modelini andıran siyasi sınıf yapısından kaynaklanmaktadır” ifadesi ile işaret ettiği husus! ‘Ne alakası var BDP’nin Suriye siyasal sınıfı ile?’ sorusunun tek cevabı, Suriye’de siyasi iktidarın azınlık Alevi kesimin elinde olmasına gönderme yapılıyor olması. Özhan, belli ki, Kürtlerin temsilinde, örtük biçimde, bu hususa vurgu yapmak istiyor, ‘Kürtlerin çoğu Sünni, BDP ise Alevilerin baskın olduğu bir hareketin temsilcisi’ diyor. Bu türden bir vurgunun, geçmişte Kürt siyasal hareketini ‘Ermenilik ve ASALA’ ile bağlantılandırarak, gözden düşürmeye çalışılmasından hiç farkı yok. Yazık, demek ki, az gitmişiz, uz gitmişiz, bir arpa boyu yol gitmişiz. Kürt siyasi hareketini baskılamak için eskiden Ermenilik, şimdi üstü örtük ‘Alevilik’, eskiden ASALA, şimdi ERGENEKON devreye giriyor.
Siyasete şaşı bakmak
Aslında, Türkiye’de laik-muhafazakâr veya iktidar-muhalefet gerilimini, ‘Ergenekon-darbe-vesayet’ parantezinde görüp/göstermeye çalışmak da ayrıca tartışılmayı hak eden bir konudur, siyasete, topluma ‘şaşı’ bakmakta ısrarın göstergesidir. Türkiye’de siyasete bu şaşılığın sonu, ‘darbe ihtimali’ bahanesi ile özgürlüklerin giderek daha fazla askıya alınmasına ve Ahmet Şık’ın basılmamış kitabının yok edilmesine kadar vardı.
Aslında, bu ülkede ‘siyasi şaşılık’ mevcut iktidar çevresine mahsus bir zaaf değil. Kendilerini laikliğin savunucuları olarak takdim edenler, toplumsal taleplere, özgürlük arayışlarına yıllarca bu şaşı gözle bakmakta ısrar ettiler. Siyasal tartışmaları ‘din’ tartışmasına çevirmekten bıkmadılar, ‘şeriat korkusu’ salmaktan ve kullanmaktan usanmadılar. Türkiye’de sorunun ‘demokrasi’ sorunu olduğunu inkâr ettikleri ölçüde vesayetçi ve darbeci zihniyete savruldular. Devran döndü, şimdi de, ‘darbe korkusu’ salınarak ‘demokrasi sorunu’ görmezden geliniyor.
İktidar ve ana muhalefetin birbirine en yakın olduğu konunun Kürt meselesinde BDP’yi devre dışı saymak/bırakmak olması tesadüf değil. Birbirini şaşı gözle görenler, üçüncü tarafı da şaşı görmeye mahkûmlar.
Not: Başbakan’ın Irak ziyareti ve Ortadoğu’daki son gelişmeler konusu yarına kaldı.
|