-'Eğer bu işin arkasında Genel Başkan'ın sözü varsa, bu iş olmaz diye düşünüyoruz. Ama Genel Başkan'ın sözü yoksa, o olabilir.'
Bu sözler bir CHP yöneticisine ait.
Eğer bir Genel Başkan'ın sözünün partisindeki kredisi buysa, CHP'de başka bir sorun yaşanıyor demektir.
Parti yöneticisi Genel Başkanının sözüne inanmıyorsa, halk bu lidere niye güven duysun?
Eski milletvekillerinin maaşlarıyla ilgili düzenlemenin tartışıldığı bir sırada Parlamenterler Birliği yöneticilerinden biri, 'Kemal bey, bizi Sayın Başbakan'a karşı mahcup etti' demişti.
Nedenini sorduğumda, 'Konuyu Başbakan'a götürdüğümüzde muhalefet evet derse biz destek veririz dedi. Kemal bey'le görüştükten sonra gidip, muhalefetin de desteğinin tam olduğunu bildirdik. Bize, 'Bir kez daha görüşün. Konu Meclis'e gelince tartışmaya neden olabilir. O zaman çark eder. Güvence alın, bize öyle gelin' dedi. Kemal beyle tekrar görüştük, söz verdi. Başbakan'a tekrar gittik. Tam güvence verdi dedik. Sayın Başbakan, 'Ben pek güvenemiyorum, biz söz verince arkasında dururuz ama o ortada bırakabilir. Eğer tam güvence aldık diyorsanız, biz destekliyoruz' dedi. Ama ne zaman ki, düzenleme Meclis'e gelip, medyada eleştiri konusu oldu. Kemal bey tam tersine karşımıza geçti' diye anlattıktan sonra ilave etti: 'Bizi Başbakan'a mahcup etti.'
Bunları alt alta koyduğumuzda CHP'de, Gürsel Tekin'in istifasını da aşan oranda başka bir sorun yaşanıyor demektir.
O da liderlik sorunu. Barış Yarkardaş, 'Gerçek gündem' isimli internet sitesinde, Gürsel'in istifasının perde arkasını anlatırken tam da bu noktaya parmak basıyor.
Uzun yazıdan Kemal Kılıçdaroğlu gerçeğini aktaran satırları yansıtmak istiyorum.
-Gürsel Tekin, yaşadıklarından ders çıkarmamıştı... Kılıçdaroğlu'nun söylediği sözün arkasında duracağını sanıyordu. Olmadı...
-Yukarıda anlattığım 'tutarsızlığın' benzerleri defalarca yaşandı. Kemal Kılıçdaroğlu, 'Ben hiçbir yerdeki seçime karışmayacağım' demesine rağmen, 'el altından' kendisine yakın adayları destekledi.
-CHP'yi 'parti içi mücadele arenası' haline getiren ve bunu bilinçli olarak yapan Kılıçdaroğlu, 'tavşana kaç, tazıya tut' politikası uyguladı.
-Kılıçdaroğlu, her zamanki taktiğini uyguladı. Tekin'e başka, Toprak'a başka, Matkap'a başka konuştu...
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Hatta Baykal'la görüşmeye giderken, Genel Başkan adayı olmayacağını deklare edip, ilk fırsatta aday olmasını da buna ekleyebiliriz. Türkiye'de İmam Hatiplerin önünü açan 12 yıllık kesintili eğitimin iptali için Anayasa Mahkemesine müracaat ederken, Bosna'da İmam Hatip Lisesini ziyaret etmesini de örnek olarak gösterebiliriz.
Darbelere karşı olduğunu belirtirken, 28 Şubat'ın arkasında durduğu, Silivri'de darbe sanıklarının yargılanmasına karşı savaş ilan ettiğini de hatırlatabiliriz.
Bu tür, zik-zaklarından yüzlerce örneği 2 yıllık kısa Genel Başkanlık süresine sığdırabilen bir isim Kemal Kılıçdaroğlu.
Erdoğan 10 yıldır AK Parti'nin başında. Üç kabine değişikliği yaptı, genel başkan yardımcılarının önemli bir bölümü ilk gün yola çıktığı isimlerden oluşuyor.
2 yıllık Genel Başkan olan Kılıçdaroğlu 4 yönetim ve 42 MYK üyesi değiştirdi. Her viraj aldığında birlikte yola çıktığı bir ekibi tasfiye etti. Bir liderin en önemli özelliği güven vermesidir. Kılıçdaroğlu'nun en bariz vasfı ise, güvensiz biri oluşu.
CHP Genel Başkanlığına gelirken neyi eleştirdiyse, bugün onları hakim kılması ise işin başka bir boyutunu oluşturuyor. Korku imparatorluğuna savaş açmıştı Kemal bey, bugün kendisini korku imparatorluğu oluşturmakla suçlanıyor. CHP'de, Gürsel Tekin'in bayrak açmasını da aşan bir şey var. O da partide çok ciddi bir şekilde bir liderlik sorununun yaşanıyor olması.
Partide bir başka nokta daha var.
CHP'de, ulusalcılar Deniz Baykal ve Önder Sav'ın vahim hataları nedeniyle tasfiye oldular. Gürsel Tekin'in istifasıyla birlikte, CHP'nin içinde CHP'lilik kavgasını verenlerin de sırtı minderi gördü.
Partinin adı CHP ama yönetim kadrolarında DSP hakim. CHP görünümlü DSP...
Bu noktada da liderlik sorunu kendini gösteriyor. Kılıçdaroğlu, Bosna'da mevlit okutmak suretiyle CHP'yi dinle barıştırmayı amaçlıyor olabilir. Hatta Ecevit'in dine saygılı laiklik anlayışından esinlenmiş de olabilir. Ama Kemal bey şunu unutuyor. Ecevit'in bir fikri tutarlılığı var. İnönü'ye karşı ortanın solu ile çıkış yapıp, CHP'yi kitlelerle buluşturdu. Dine saygılı laiklik teziyle DSP'yi iktidara taşıdı. Hem fikirleri kendine özgüydü, hem de toplumda kredisi olan bir liderdi Ecevit.
Karizması vardı. Biraz Ecevit'çi biraz İnönü'cü, biraz CHP'li biraz DSP'li, biraz açılımcı biraz statükocu olmakla olunmuyor.
Ayrıca yaptığı açılımlar, Ecevit'in özgün fikirleriydi.
'Beykoz Konakları'nın ısmarlaması değil.
Ne yaparsanız yapın tasarımı 'Beykoz Konakları' tarafından yapılan, CHP görünümlü DSP Dizaynı da tutmayacak.
6 ay sonra bir de bakmışız ki, Kemal Bey'in Doğan görünümlü Şahin'i, pardon CHP görünümlü DSP kamyonu devrilmiş.
Portakal sandığı gibi.
Gelsin yeni bir ekip...
|