Bugün 6 Mayıs. Deniz’in Yusuf’un, Hüseyin’in anısıyla Devrimcileri Anma Günü benim için.
Devrimciler dendiğinde, yurtseverlik dendiğinde hatırladığım tek görüntü dağların eteklerindeki kayalara çakılmış kırmızı yıldızlar. Hep küme halinde. Faşistlerle çarpıştıkları yerlerde düşenlerin adına çakılmış küçücük anıtçıklar. Faşistlerle, işgalcilerle çarpışırken düşenlerin, kurşuna dizilenlerin bir anlamda mezarsızların düştükleri yerler. Anma yerleri. Bir tek yerde bir büst vardı yıldızların hemen yanında. Adı bilinen tek militandı herhalde. Heykeltıraş, bir öğrenci kimliğindeki fotoğrafı kullanmış belli ki.
Yugoslavya’ da görmüştüm. Makedonya’da. 1977’de.
Sorduğumda o dönemin rahat Yugoslavya’sının küçümseyen yanıtları gelmişti: “Genel Komutanlığı bekleyemeyen sabırsız direnişçi gruplar, genç komünistler.” “Büstü yapılan çok iyi bir yazardı, savaşa girmese yeni bir Andriç olurdu”.
Gözlerim dolmuştu. Tepilen horalarda, söylenen şarkılarda bu delikanlılarla genç kızların payını, yaşayamadıkları gençliklerle kurdukları ülkede şiir bayramı kutlayabildiklerini söyledim dilim dolanarak. Sanırım sarhoş sanarak gülümsediler. Oysa ben o kızıl yıldızcıkları tanıyordum.
Bugün 6 Mayıs, Kemal Özer’in “her şeyin eridiği bu Mayıs günü/öfkeyle umutsuzluk, acıyla ölüm kuşkuyla döneklik yan yana/satıyorlar günün bütün seslerini/ sermişler kaldırımlara” diye özetlediği gün. Deniz, Sinan, Hüseyin bugün anılacak. Sinan anıldı, Kadir de, Alpaslan da... İbrahim de.. Ulaş var, Taylan, Cihan, Mahir, Çayan, Erdal... Ve adları bir anda hatırlanamayan kızıl yıldızlar, ışıl ışıl.”Ne kadar biçerlerse biçsinler, umut daha gür sürecektir” (K.Özer)
Ve yakılmış türküler var onların ölümlerine, dağlara, nehirlere seslenen ağıtlar. Kimi dizelerini kıskandığım halk ürünleri: “Nurhak sana güneş doğmaz...” “Demiri toz ederler/Kan serperler gökyüzüne/Sevdayı yoz ederler/Kül serperler/ Kör gözüne...”
Bir de şiirler var. Durup durup mırıldanırım: “Unutmam/ Gözlerime işlemişim bütün yaşadıklarımı/Neye baksam hatırlarım artık/Değişmez olanı bile hatırlarım, kan portakalını/Görünce hatırlarım/Bir silahın bir gövdeye usulca patlamasını/Sigara dumanı kaçsa gözlerime hatırlarım” Çoğu Edip Cansever’in galiba: “Umudu dürt /Umutsuzluğu yatıştır” diye Edip Cansever’in seslendiği şiirler. “Dağılmış pazaryerlerine benziyor şimdi istasyonlar/Ve dağılmış pazaryerlerine memleket/Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile/.../Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar/Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar/Mendilimde kan sesleri.”
Bugün 6 Mayıs’tır. Üç Fidan’ı ve onların arkadaşlarını, amaçlarını hatırlamanın günüdür. Onlara yazılan şiirleri düşünüyorum. Cansever’in sözüyle “Ölü mü denir şimdi onlara”. Hayır
Yüzü” bir savaş alanına” benzeyenlere, yumruklarını “yumruklar sıkılmasın” diye sıkanlara ölü denmez. “Halkın ulusu, rüzgârların kardeşiydi onlar/ ölüme taviz vermedi hiçbiri” der Refik Durbaş. Haklıdır. Refik, Harun Karadeniz için, Hüseyin Aslantaş için de yazmıştı.
Ağıtlar dendi mi önce Hilmi Yavuz’un “Usuldu uzundu Deniz’in boyu” geliyor dilimin ucuna. Pir Sultan’a yakılan ağıdı Deniz’le bütünlüyor çünkü. Sonra Gülten Akın’ın “Bütün dünyaya gövdenle/ Gülümseme öyle”si.
68’in Edebiyatı, Edebiyatın 68’ini (Evrensel Basım Yayın) hazırlarken o yılların edebiyatının nasıl güncel ve duyarlı olduğunu görmüştüm. A. Kadir’in 1971 yılını özetleyen dizeleri mesela:
“Dağlardan devedikeni getirdim bir avuç, bir avuç kanlı devedikeni dağlardan. Kanlı toprak getirdim dağlardan bir avuç, bir avuç kanlı toprak dağlardan. Sustum, hıncımı bastım kanıma açarken zindanların avlusunda kanlı güller.// Kan içinde sarıldım dört yanımdan.”
Deniz Gezmiş’i anmak Can Yücelsiz olmaz. O “Bizim Deniz” der, “Mare Nostrum”:
“En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim, /O, onun en güzel yüz metresini koştu/ En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak.../ En hızlısıydı hepimizin,/ En önce göğüsledi ipi.../ Acıyorsam sana anam avradım olsun, /Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!”
Bugün 6 Mayıs , devrimcilerimizi anma günü, Arif Damar fısıldar:
“Gözü arkada kalmaz devrimcinin/Bilir ki/ Ölüm yok ki...”
|