Ülkemiz inanılmaz bir dönüşüm sürecine sokuldu. Asırlık “çağdaşlık” hedefinin yerini, “dindar nesil yetiştirme projesi” aldı.
Bu yolda çok önemli bir adım atıldı ve 4+4+4 Yasası yürürlüğe girdi.
Diğer yandan da “Alevi-Sünni ayrımı” körüklenmeye başlandı.
Yandaş medya ve AKP’nin önde gelen isimleri, uzun bir süredir Alevi-Sünni kamplaşmasını körüklemek için önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasını kullanıyordu zaten... CHP ilk günlerde bu büyük ve tehlikeli tuzağa düşmemişti.
Ancak; ne yazık ki bu tohum siyasete bir kez atılınca, yeşerip serpilmesini engellemek o kadar kolay olmuyor.
***
Söylemesi zor ama korkulan oldu:
CHP, 17 Aralık 2011’de üye listelerinin askıya çıkmasıyla başlayan kongre sürecinde, tarihinde hiç görmediği bir “Alevi-Sünni kamplaşması”na ve hatta çekişmesine ev sahipliği yapar hâle geldi.
Bu kutuplaşma önce 21 Ocak-19 Şubat arasında gerçekleştirilen “muhtarlık bölgesi temsilcileri”nin seçiminde patlak verdi, sonra da 31 Mart’ta başlayan ve 13 Mayıs’a kadar tamamlanması planlanan ilçe kongrelerinde gün ışığına çıktı.
Adaylar liyakatlarına, uzmanlıklarına, partiye hizmetlerine, donanımlarına, yeteneklerine, parti programına bağlılıklarına göre değil de mezheplerine göre değerlendirilir hale geldi.
Yakından izlediğim çok sayıda ilçe kongresinde gördüm ki; laikliğin en büyük teminatlarından biri olan ve yıllardır “devletin dini konularda kör, sağır ve dilsiz” olması gerektiğini savunan CHP, AKP’nin kurduğu bu tuzağa gırtlağına kadar düşmüş durumda!
***
Delegelerle oturup bir aday hakkında konuştuğunuzda, söz mutlaka Alevilik-Sünnilik vurgusuna geliyor ve zaten öyle de bitiyor...
Aleviler açık açık, “Partinin üye sayısının yarısından fazlası Alevi... Elbet yönetimde biz olacağız” derken, Sünniler ise bu kongre sürecinden sonra CHP’nin “mezhep partisi” haline geleceğini ve bunun da en çok AKP’nin işine yarayacağını söylüyorlar...
***
Bu yazdıklarımı CHP’nin kongre sürecini yakından izleyen herkes çok iyi biliyor...
Şimdilik, “kol kırılıyor, yen içinde kalıyor...”
Fakat korkarım ki bastırılan bu sorun; 2 Haziran’da başlayıp 8 Temmuz’a kadar sürecek olan il kongrelerinde büyük gürültü koparacak ve eğer önlem alınmazsa ülke siyasetinin gündemine oturacak ve ayrışmaya hizmet edecek.
***
Tüm CHP’lileri; insanları dillerine, dinlerine, mezheplerine, ırklarına ve cinsiyetlerine göre ayırmayı insanlık suçu sayan parti programını anımsamaya davet ediyorum.
Bu ülke sizden, mevcut iktidara alternatif oluşturabilecek bir yönetim kadrosu bekliyor.
Eğer sinsice hazırlanan ve yandaş medya tarafından beslenen mezhep çatışması tuzağına düşerseniz; sadece ideolojinize ve partinize değil, ülkeye de ihanet ve haksızlık etmiş olursunuz.
Aklınızı başına alın ve bu saçmalığa bir son verin!
*****
Günün Sorusu
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, kendisine tahsis edilen lüks Mercedes’i iade etmiş; bunun karşılığında 200 öğrenciye burs verilmesini sağlamış. Helal olsun Sayın Rektör de...
Acaba yaptığınız şeyin medyaya yansımasını ve “reklam kokan hareket” gibi durmasını engelleseydiniz daha iyi olmaz mıydı?
*****
Fazıl ve diğerleri!
İktidar yağcıları, karanlık tüccarları, din bezirgânları... Gözünüz aydın!
Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say, Japonya’ya yerleşme kararı almış!
Zamanı şimdilik belli değil; hakkında açılan soruşturmanın sonuçlanmasını bekliyor...
Ona göre belirleyecek gidiş tarihini...
Çünkü birilerinin“Kaçtı” diye sevinmelerini, bir de o vesileyle “aydınlığa vurmalarını” istemiyor!
***
Peki; neden gidiyor Fazıl Say?
Bunaldığı ya da korktuğu için değil... Bunalmak ya da korkmak; Türk aydınının kaderidir zaten!
Bu ülkede kendisi üzerinden daha fazla din ticareti yapılmasına fırsat tanımamak için gidiyor Fazıl!
***
Her şey bundan beş yıl önce yabancı bir gazeteye verdiği demeçle başladı.
AKP iktidarını açıkça eleştirdi, Cumhuriyet’in temel niteliklerinin tehlikede olduğunu, bundan endişe duyduğunu söyledi...
O günden sonra da taşla değil ama sözle, yazıyla recmedildi!
Saldıranlara inat konçertolar, senfoniler yazmaya, dünyanın en önemli orkestralarıyla konserler vermeye devam etti...
Geçenlerde Twitter’da ezanı yanlış okuyan bir müezzini eleştirdi. İşte; sırf bu yüzden hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ve “dini değerlere hakaret” iddiasıyla soruşturma açıldı!
***
Günümüzün çabuk tüketen zihinleri için değil, bundan 100 yıl, 200 yıl sonra yaşayacak kuşaklar için yazıyorum:
Fazıl Say’ın suçu, düşüncelerini açıklamak ve iktidar karşısında dik durmak...
Sözde sanatçılar gibi yaltaklanıp, Başbakan’ın önünde eğilip, şaklabanlık yapmamak...
1940’lı, 1950’li yıllar için Nâzım Hikmet neyse; 2000’li, 2010’lu yıllar için de Fazıl odur Türkiye’de...
Sözüm ona “ileri demokrasi”nin, düşünce açıklamayı bir yana koyun, nefes bile alması yasaklanan aydını o...
Adım gibi eminim; binlerce yıl sonra; bugün onu bu ülkeden gitmeye zorlayıp amaçlarına ulaşanların kemikleri bile kalmayacak; ama... O, besteleriyle yaşayacak!
***
Hadi adam harcayıcılar, kuyu kazıcılar, hadi çoban köpekleri; vurun bana da...
Baksanıza... Fazıl’ın yanında duruyorum!
|