1980...
Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Sinan Suner, Sovyetler’in Afganistan’ı işgalini protesto etmek için Ankara’nın Yukarı Ayrancı semtinde afişleme yapıyordu. Sağlık Bakanı Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir oradan geçiyordu, çekti tabancasını, ateş etti, ODTÜ öğrencisi Sinan’ı öldürdü.
Gaziantep mebusu Cengiz Gökçek, hukukçuydu aslında, avukattı ama... Demirel, Erbakan, Türkeş hükümetinin koalisyon dengeleri gereği, Sağlık Bakanı yapılmıştı. Sinan’ı öldüren Süleyman Ezendemir, yargılanmayı bırak, gözaltına bile alınmadı, hatta, sonradan terfi etti.
Ertesi gün...
Sinan’ın öldürüldüğü yerde protesto gösterisi yapıldı. Polis geri durdu, gençlerin üstüne askerleri sürdüler. Arbede çıktı. Tek el silah sesi, drannn! Piyade er Zekeriya Önge düştü. Sırtından saplanan mermi, kalbini delmişti. 1979’a 2 tertip, Giresun doğumlu Zekeriya, henüz 20 yaşında... Kardeşin kardeşe kırdırıldığı “düşmansız savaş”ın şehidi olmuştu.
24 genci gözaltına aldılar.
Biri, Erdal Eren’di. Kadere bak... Şehit asker Zekeriya gibi, Giresunluydu. Henüz 17 yaşında, Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisiydi. Tutuklandı. Jet hızıyla yargılandı. Bir ay içinde idama mahkûm edildi, utanç müzesi
olan Ulucanlar’da asıldı.
Aslında, hem tıp, hem hukuk cinayeti işlenmişti. Adli Tıp raporu bilimsellikten uzaktı. “Kemik röntgenine baktık, yaşı 18’den büyük” dediler. Uzmanlar itiraz etti, nafile, astılar.
Üstelik...
Hadisenin yaşandığı sokakta oturan ve mahkemede ifadelerine başvurulmayan, biri kuaför iki “görgü tanığı” vatandaş, seneler sonra televizyon programında açık açık anlattı. Erdal’ın elinde tabanca vardı ama, sokağın öbür ucunda ve askerleri karşıdan, cepheden gören bir yerdeydi. Şehit Zekeriya ise, sırtından ve yakından vurulmuştu. Fizik kuralları açısından Erdal’ın Zekeriya’yı vurmuş olması imkansızdı. Balistik ve otopsi, laga lugaya getirildi. Muhtemelen, arbedenin paniğiyle tetiğe dokunan bir asker arkadaşı tarafından yanlışlıkla vurulmuştu.
Kanıt mı?
Seneler geçti, internet icat oldu, Giresun Valiliği resmi internet sitesi kurdu. “Şehitlerimiz” bölümünde Zekeriya Önge’nin “silah kazası sonucu” öldüğü duyuruldu! Erdal’ın avukatları bunu öğrendi, “işte kanıt” diye basına açıklama yaptı. Skandal ortaya çıkınca, önce “teröristlerle çatışma” diye değiştirildi, sonra “iç güvenlik çatışması” diye değiştirildi. Gazeteler meseleyi deşmeye başlayınca, Giresun Valiliği Basın Halkla İlişkiler Müdürlüğü yazılı açıklama yaptı: Şahadet nedeni “sehven” silah kazası olarak yazılmıştır.
Sehven’di yani!
Oysa, sehven mehven değildi... Erdal’ın idam kararını iki kez bozan Yargıtay emekli hakimi Albay Ahmet Turan, 28 sene sonra konuştu: “Erdal’ın Zekeriya’yı öldürdüğüne dair vicdani kanaatim yoktu. İdam kararını bozduk, sıkıyönetim mahkemesine geri gönderdik, tekrar idama mahkum ettiler, tekrar bozduk, tekrar idama mahkum ettiler, onamadık, dosya Daireler Kurulu’na gitti, onadılar. Zekeriya’dan çıkan mermi çekirdeği ile Erdal’ın tabancasının mermileri mukayese edilmedi. Erdal’ın yaşı 18 değildi. Çocuk her duruşmada ‘ölümüne sebep olmuşsam, bundan büyük üzüntü duyuyorum’ dedi, hafifletici sebep dikkate alınmadı. Haksız yere idam edildi. Yaş haddime 8 sene vardı, erken emeklilik istedim. Emirle hakimlik olmaz. Atatürk’ün okullarında yetişmiş bir hukukçu olarak, kabul edemezdim.”
Erdal’ın idamdan önceki “son bakış”ını Savaş Ay fotoğrafladı. Emin Çölaşan’la birlikte Erdal’ın hücresine giren Savaş ağabey, o anları şöyle anlattı: “Hücrenin kapısını açtılar, Erdal arkasını bize dönmüş, yüzü duvara doğruydu. Yanımızdaki komutan ‘Erdal yüzümüze bakabilirsin’ dedi. Bunu üç kere söyledi. Talimatlar böyleymiş. Yarın asılacak çocukla, yüz yüzeydik. Kahramanmaraş, Çorum, hatta, Afrika’da kabile savaşları bile gördüm, böyle bi tablo görmemiştim. ‘Beni bitki haline getirmek istiyorlar, ailemle görüştürmüyorlar, savunmamı almadılar, yaşımı büyüttüler, ibreti alem için asacaklar ama, korkmuyorum’ dedi. Gazeteye gittim. Odama kapanıp ağladım. Emin Çölaşan’ın ‘Önce İnsanım, Sonra Gazeteci’ kitabının adı, oradan çıkmadır.”
Romanını yazdılar Erdal’ın, dizi film yaptılar, adına besteler yaptılar. Bir tanesi, müziği bıraktığını açıklayan Teoman’ındı.
“İki Çocuk”tu şarkının adı!
Kalpte kurşun, ilmek boyunda, iki çocuk ölüm karşısında... Hep çocuk kalacaklar, büyümeden birer tabutta... Ama, yaşıyorlar, gülüyorlar, annelerinin rüyalarında.
Çünkü...
Hem idam edilen Erdal’la, hem şehit edilen Zekeriya’yla “akraba”ydı Teoman!
Şöyle anlattı, talihsiz çocuklarımızın “kan bağı”nı... “Erdal, akrabamdı. Garip bir rastlantı sonucu, sadece suç unsuru olarak bahsedilmesine içerlediğim Zekeriya’nın da akrabamız olduğunu öğrendim. İki Çocuk’u yazdım. Zekeriya ile Erdal, akrabaydı.”
Offf, of.
2012...
Güya 12 Eylül’ü yargıladığımız ve Afganistan’ı işgal edenlere “koruma” hizmeti verdiğimiz şu günlerde... Koruması yüzünden, katmerli dramın taaa en başında adı geçen “Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi”nde, koruma skandalı nedeniyle, günahsız bi doktoru öldürdüler.
“Hap” gibi anayasa yapılan ülkenin, hukukçu sağlık bakanının adını taşıyan hastanesinde, hukuksuzluktan tıp şehidi.
Hatırlayın, bi kaç sene evvel Profesör Göksel Kalaycı’yı öldürmüştü bi hasta yakını, bütün gazetelerde manşet olmuştu... Şimdi, Doktor Ersin Arslan’ı öldürdüler, anca üçüncü sayfaya haber olabildi. Rutin maalesef... Kurşunluyorlar, bıçaklıyorlar, yumrukluyorlar, sıradanlaştı.
Oysa...
Sırf doktor cinayeti değildir bu. Kardeşi kardeşe kırdırmaktan ders almayan Türkiye’nin, fazladan iki oy kapabilmek için, eğitimli’yi cahil’e kırdırmasıdır. Bilmeyen’i bilen’e, okumayan’ı okuyan’a düşman etmesinin... Ve suç işleyen cahil’i korumasının sonucudur.
Kanıt mı?
Katil, 17 yaşında.
Erdal’ı asmışlardı.
Bunun adını bile kodluyoruz...
Ki, aman diim çocuktur.
Toplum içinde rencide olmasın!
|