Demirel kitap okuduğunu söyleyince gazeteci sormuş ‘hangi kitabı okuyorsun?’
Demirel cevaplamış: ‘kalın bir kitap’…
Bu hesap ben de tarihi bir yazı yazayım.
II. Mahmut reformlarını dinlemeyen on binlerce yeniçeriyi öldürdü, otuz bin diyenler de vardır, üstüne Yunanistan, Mısır aynı dönemde Osmanlı’dan kopartılmıştır.
Batı dünyasına ayak uydurmak için medeni hukuktan askerlerin üniformalarına kadar bir çok şeyi kökünden değiştirmenin savaşları o gün bugün bitmedi.
Mustafa Kemal’in devrimlerine hiç kimse ‘kanlı devrimler’ diyemez, diyemedi. Fransa, Rusya, Çin, hadi Humeyni’yi de sayalım, onbinlerin yüzbinlerin hatta milyonların ölümüne şahit oldu insanlık.
Bu yüzden Fransız devrimlerinin insanlığa getirdiği en büyük siyasi ‘kültür’ olan ‘yurttaşlık’ ‘birey’ ‘cumhuriyet’ ve ‘ulus’ gibi değerleri Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘giyotinsiz’ başarması bir mucizeydi, bugün bu mucize’nin sonuna geliyoruz.
Atatürk’ün mezarına gidip boşuna hayıflanarak ‘Atam dünyanın en saf devrimcisiymişsin, bu işleri giyotinsiz başarmak hayalmiş’ demenin artık anlamı da yok.
Onbeş tane ajan ve birkaç sivil kurum ve bir takım İslami yapılar bir ülkede iktidarı ele geçirmek için işte dünya gözlerinizle gördünüz ‘hukuk’u topyekün iptal ettiler.
Ki, işgal güçleri dahi hukuksuzlukta bu denli gözünü karartıp adalet’le ‘mahkemeyle’ bu kadar acımasızca dalgasını geçmemişti.
…
İktidar sansürleyerek halkın gözünden kısmen saklamayı becerebilir, ancak ülkemizde işinden olsalar da onbinlerce yargı mensubu, binlerce yüksek yargı hakimi savcısı, milyonlarca okumuş mühendis mimar gazeteci ve mesela dört büyük şehirde kafa kafaya muhalif oyu çıkartan on milyonlarca insan, olup biteni görüyor.
Kafayı bulmuş iktidarın bilmediği insanları yazarları kitleleri sansürlemek mümkündür ancak ‘hukuk’u’ susturmak mümkün değildir. Hukuk’un en büyük özelliği de budur, ‘hukuk’ yedi canlı’dır, ölmez, öldürülmez, kurşun işlemez, yok edilemez.
Peki hangi akılla göz göre göre hukuk’u rezil ediyorlar, mahkemeleri soytarılaştırıyor, dilekçelerle belgelerle ifadelerle dalgalarını geçiyorlar.
Cemaat olsun Amerika olsun AKP olsun, hukuk’la bu kadar dalgasını geçebilir mi? Hiç kimseye hiçbir yasaya cevap vermeden ‘tutukladım attım içeri’ diyebilir mi?
Yüzlerce değerli insanın bütün yasal ve insani hakları ‘hukuksuzca’ ellerinden alınıyor, şüphesiz bu insanlara hepimiz üzülüyoruz ancak asıl ‘hukuksuzluğun’ oluşturduğu kaos’u karamsarlığı vahşeti gözü dönmüşlüğü aklımız almıyor, bir cinnet ortamına mı hazırlanıyor Türkiye.
Güneydoğu’nun dağ köylerinde yaşayıp silahlı bir terör örgütüne katılmak çok şaşırtıcı değildir. Ancak büyük şehirlerin merkezlerinde milyonlarca okumuş insanın ‘hukuk’tan tamamen umudunu kesmesi hepimizi şaşırtmalıdır.
Türkiye’yi, 12 Eylül öncesini dahi aratacak günlere doğru sürükleyen bir sürece nasıl geldik dayandık, iktidarın düşünmekte çok geç kaldığı, artık hiç birimize şaşırtıcı gelmeyen bir cinnete doğru yol aldığımız bir gerçektir.
AKP iktidara geldiği günden beri muhalif ekranları yok etti, binlerce polis baskını yaptı, yüzlercesini içeri tıktı, istediği kurumları teslim aldı, yüzlercesini sattı, yedi, babasının yandaşlarının özel servetlerine katmayı becerdi.
Ancak, AKP iktidara geldiği günden bugüne bu topraklardaki muhalif sayısını zırnık tek santim azaltamadı, şimdi iktidara ve yandaşlarına düşen, bu milyonların zekasına aklına gerçekliğe uygun şekilde, hukukla bu denli dalga geçmenin, ne anlama geldiğini ikna ederek yatıştırarak anlatmasıdır, yoksa.
Yoksa gelmiş geçmiş tarihlerde bütün toplulukları bir arada tutan en büyük ve tek çatı ‘hukuk’ devreden çıkıyor, haberiniz olsun.
Haberiniz olsun, hukuk’u devreden çıkartanlar bir de kendilerine ‘müslümanım’ diyormuş. Müslüman olamazlar, onu geçelim.
Kendilerine İslamcı diyen siyasetçiler ve taraftarları, İslam’ın bu topraklara girdiği ilk günden bugüne, Moğol sürülerinin dahi başaramadığı, Müslümanlığın adalet, merhamet duygularıyla, hiç kimse, bu denli acımasızca hatta soytarıca hırpalamayı büyük bir marifet ve siyasi kazanç olarak görmedi.
Daha da kötüsü gördüğüm şudur, muhalif oyların yüzde otuz’unu oluşturan şehirli okumuş oyu vardır. Bu insanlar bugün çok daha derinden başka bir acı’yla sarsılmaktadır.
Bu milyonlarca insanı derinden sarsan bu kadar amansız gaddarlıkları yapanların ‘müslüman’ adı taşımasıdır.
Başta Fransız ihtilalı ve sonra Rus ve Çin ihtilalleri yüzbinlerce rahip keşiş kellesi uçurup yüzbinlerce kilise kapatarak ihtilal günlerini tamamladılar.
Bu ‘yüzde otuz’ muhalefete hemen her hafta bir konuşma konferans yapan bir arkadaşınız olarak söylüyorum, İslamcı denen siyasetçiler, bu vahşetleriyle kendi giyotinlerini kendileri hazırladılar, yani, İslam’ı ve Müslümanlığı öyle gözden düşürdüler, öyle rezil kepaze ettiler ki, artık çoluk çocuğundan yetmişine kadar hayatında tek bir gün devrimci olmamış insanlar dahi herkes bu kadar kötülük’ün müsebbibi acaba İslam’ın kendisi midir çoktan sormaya başladı.
İslamcı taraftarların olup biten hukuksuzlarla kafalarında bir takım karışıklıklar olabilir, ancak bir kafaları ve içinde akılları varsa, oturup kara kara düşünsünler, bu topraklara dünya güzeli medeniyet değerleri taşıyan ve yüzlerce evliyasıyla hala kalplerimizde taht kuran bu İslamiyet en zor en korkunç günlerini yaşıyor.
Fransız ihtilalinin bütün giyotinlerini getirseniz İslamcılar’ın İslam’a yaptıklarının yanında az kalır, çünkü en dinsiz olanın dahi saygıyla karşıladığı camiler, minareler, hocalar, diyanet, cemaatler hepsi merhametsizlikleriyle kendi kendilerine yok eden bir rezil kaosun içine sürüklendiler.
Düşünün adı İslam ortada ahlak yok, düşünün adı İslam ortada adalet yok, düşünün adı İslam ortada merhamet yok…
Amerikan ajanlarıyla bir hükümet darbesi yapıp ülkeyi ele geçirelim hevesiyle, tarihlerin en büyük medeniyetlerinden birini kurmuş İslam’ı yok edip parçaladılar…
Bu toprakların yarınında artık kim inanır ‘müslümanım’ diyene.
Bu toprakların yarınında hukuk ve insanlık ve yeni yetişen nesil size sormayacak mı? Hadi hukuk’unu geçtik Allah korkunuz nerede?
Şimdi bu dönemde yaşananların hesabını Allah’a ve bu halka hangi gerekçelerle Allah’ın kapısına da mı dijital virüslerle çıkacaksınız.
Okuyacak paranız yoktu onun bunun cemaatinde adam oldunuz, makam sahibi olacak yeteneğiniz yoktu onun bunun iktidarında adamı oldunuz, karnınızı doyuracak bilginiz tecrübeniz yoktu onun bunun gazetesinde bir şekil oldunuz ve hepiniz, İslam’ı bahane ettiniz.
Urfa Cezaevinde yüz kişi yanar içerde bin arkadaşımız çürür, toplumların büyük dönemeçlerine baktığımızda, bunları dahi geçin, deriz, çünkü bu toprakların en derininden akan ırmakları kuruttunuz, bu toprağın kalbiyle oynadınız. Merhametiyle oynadınız.
Yunus’uyla oynadınız. Duasıyla oynadınız.
Tarihlerin en müşfik en merhametli Müslüman kalbinden cellatlar katiller ajanlar yaratmayı size kimler öğretti?
Bu topraklarda binlerce yılın bereketini inancını bir hükümet darbesinin girdabında ‘sahtekarca’ kullanmayı size kim öğretti?
Yıllarca yüzlerce insan yaka paça hukuksuzca içeri tıkılırken sizler hala hocanızın gözyaşlarıyla hocanızın kalbinin derinliklerindeki incelikleri manşetlere çekiyorsunuz.
Müslümanlığın ve İslamiyet’in bu topraklarda kırılan kalbiyle yıkılan rezil edilen merhametine içinizde kafa yoracak tek kişi kaldı mı?
Bir kalp taşıyorsanız elinizi çabuk tutun, sizi buz gibi duygusuz yapan siyasi süreçleri iktidar süreçlerini ajanları Tarafları cemaatleri bir daha sorguya çekin.
Bedeninizde kendi iradenizde kalmış bir küçük parça kalmışsa…
Anadolu’da kocası ölmüş hangi yaşlı teyzenin yanına gidip ‘kocanız öldü başınız sağolsun’ deseniz, bu da annelerimizin ninelerimizin geleneğidir, size, ‘kokusu ölmez’ diye cevap verecektir.
Kokusunu da öldürdünüz.
Cemaat mahkemeleriniz cemaat gazeteleriniz liberalleriniz iktidarınız, bizim cesetlerimizle değil hiç de umursamadan öldürdüğünüz Müslümanlığınızın leşiyle kokuyor…
Belki bizim de çürümüş cesetlerimizi hücrelerden sürükleyerek çıkartacaksınız, ama insanlığın insanlık için adalet için savaşmış en asil kokusuyla.
Nihat Genç
Odatv.com
|