Toplantıda bilhassa Anayasa ile Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı çağdışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyet gözden geçirilmiş;
- Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş medeniyet yolunda, demokratik sistem içersinde ilerlemesini teminat altına alan Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz -erilmemesi gerektiği,
- Anayasa’nın tanımladığı Cumhuriyet’in demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkân sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı,
- Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların ‘laik’ ve ‘anti laik’ ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri,
- Türkiye’de laikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplumun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu,
- Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların göz ardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların da hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı,
- Türkiye’nin AB’ye tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef alarak sürdürdüğü, böyle bir dönemde resmi ve sivil kurumların bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu,
- Bu sebeple demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye’nin yurtdışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerektiği,
- Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olduğu yolundaki temel ilkelerinin Anayasamızın ve devletimizin teminatı altında olduğu,
- Rejimin, kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye’ye yarardan çok zarar verdiği,
- Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş; bu konularda alınacak ve alınması gereken önlemlerin Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine karar verilmiştir.”
***
Yukarıdaki bu metni lütfen “demokrasi” sözcüğünün altını bir kalemle çizerek tekrar okur musunuz?
Kaç kez “vurgu” yapılıyor demokrasiye?
Ben söyleyeyim:
Tam 7 kez...
Onu 6 vurguyla “hukuk”, 5 vurguyla “laiklik” ve 4’er vurguyla “anayasa” ve “sosyal devlet” izliyor.
Amacı tamamen demokrasiyi ve laik, sosyal hukuk devletini korumak olan bu metnin altına imzanızı atar mısınız?
Eğer gerçekten “demokratsanız” laikliğe, sosyal hukuk devletine kin gütmüyorsanız; elbette atarsınız!
***
Şimdi zurnanın “zırt” dediği yere geldik:
Sizin gözünüzü kırpmadan imzalayacağınız ve “Ne darbe, ne şeriat” diye özetleyebileceğimiz bu metin; bugün soruşturulmaya başlanan ve “darbe”yle özdeşleştirilen 28 Şubat Bildirisi’nin ta kendisi...
Yani; bugünün sözde demokratlarına göre, “darbe metni...”
Ama nasıl darbe metniyse; AB’ye girmekten, demokrasiden, hukuktan, anayasaya bağlılıktan taviz vermediği gibi iktidarı, bunları hedef alıp yıkmaya çalışanlara karşı uyarıyor ve görevlendiriyor!
***
Diyeceksiniz ki:
“İşte darbe metni olduğu buradan belli: ‘Hükümete görev vermek’ Milli Güvenlik Kurulu’nun işi mi?”
İyi de bu yetkiyi MGK’ya veren bir anayasa varken, Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’dan, bakanlardan ve askerlerden oluşan bir kurumun anayasayı yok saymasını ve görevini ihmal etmesini mi bekliyorsunuz?
***
O dönemde yapılan hukuksuzluklarla elbette hesaplaşılmalı...
Askerin siyasete ve yürütmeye müdahalesi varsa; sorumluları bulunup, yargılanmalı.
Ama bir yanlışı artık düzeltmek gerekiyor:
Bu sürecin adı; kesinlikle “28 Şubat” olmamalı...
Çünkü 28 Şubat’ta yayınlanan bildiri, bunu hak etmiyor...
*****
SEN KİMSİN?
Taraf’ın bavulcu yazarı Mehmet Baransu, bir televizyon kanalına çıkmış ve “Göreceksiniz bu ülkede Süleyman Demirel de yargılanacak. Sırayla herkesi yargılayacağız” demiş...
İyi de... “Siz” kimsiniz arkadaş?
Hâkim misiniz, savcı mı? Yoksa “cemaat” misiniz?
Ya da “Soros” adına mı yapacaksınız bu yargılamayı?
“Hayır; ben gazeteciyim” diyorsan, bu nasıl gazetecilik?
Bir gazeteci nasıl birilerini yargılamaya soyunabilir?
Sen gazeteciysen, ben değilim bavulcu arkadaş... Ve senin gibi “gazeteciler”in bu ülkeye ve demokrasiye verdiği zararı, hiçbir “darbeci”nin verebildiğini sanmıyorum!
*****
Günün Sorusu
Soru Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ten, aralarında bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de olduğu 28 Şubat bildirisini imzalayan herkese:
O bildiriyi neden imzaladınız? Askerden korktuğunuz için mi? Seçimlere kadar durumu idare etmek için mi? Koltuk tatlı geldiği için mi?
*****
Darbecileri asalım da...
Darbe anayasasının 1982’de yüzde 93’le kabul edildiği bu ülkede bugün herkes darbe düşmanı!
Yararlananı da mağdur olanı da... Bu yüzden olmuş, olmamış bütün “darbe”ler, muhtıralar, girişimler, planlar hatta “düşünce”ler tek tek yargıya taşınıyor...
Eyvallah!
Ama o klasik soruyu sormanın da zamanı gelmedi mi?
Tamam; darbeciler suçlu da... İcraatlarıyla ve söylemleriyle onlara “ortam yaratan” siyasetçilerin hiç mi suçu yok?
Yani darbecileri yargıladığımız gibi; acaba “Kanlı mı, kansız mı” diye tehdit kokan söylemlerin sahiplerini de “demokrasiyi yok etmeye teşebbüs”ten, bir gün yargılayabilecek miyiz?
|