Meral Okay, Ankara'da doğdu, subay kızıydı. 12 Eylül döneminde Türkiye İşçi Partisi üyesiydi.
Haliyle; döneminin cinayet, baskı ve işkencelerine tanıklık etmiş, acıları bire bir yaşamıştı.
Bir röportajında; bu ülkenin temiz yürekli insanlarının, ülke tarafından nasıl kırıldığını, örselendiğini, onurlarıyla ekmekleriyle oynandığını gördüğüm için bu uğurda yiten, acılar çeken insanlarımızı hatırlamak canımı yakıyor, demişti.
Meral Okay 78 kuşağıydı...
***
2011 yılında senaristliğini üstlendiği Muhteşem Yüzyıl adlı dizinin tanıtımları, yayınlanacağı TV kanalında dönmeye başladı.
Meral Okay gündeme oturdu, hem de ne oturmak.
Ülkenin en çok izlenen haber kanalları diziyi ve senaristini tartışmaya açmıştı.
'Muhatapları' hiç çekinmeden 'O kadın Müslüman değil solcudur' diyorlardı.
'Sen git Stalin'in filmini yap' diyorlardı.
'Eski İşçi Partili olduğunu biliyoruz. Bu diziyi geçmişimize zarar vermek, lekelemek için yazıyor' diyorlardı.
Şüphesiz, Osmanlı ve Müslümanlığın lekelendiğini düşünüyorlardı.
Canlı yayınlarda, gazete sayfalarında, internet sitelerinde linç ediyorlardı Okay'ı...
Öfkeliydiler.
Hükümet üyeleri; 'Kanuni Sultan Süleyman harem, içki düşkünü, hatta bazı sahnelerinde söylemeye dilim varmayan bir ilişki içerisinde gösteriliyor. Tarihimizin önemli şahsiyetlerini olduğundan başka türlü görerek küçültmeye, aşağılamaya çalışanlar ne olursa olsun karşılığını bulmalıdır' tadında açıklamalar yapıyordu.
İsmailağa Cemaati, Okay'ı lanetlediğini duyurmuştu -ki daha sonra kanser oluşu ve hayatını kaybedişini 'dizi yüzünden lanetlenmeye' bağlayacaklardı-
Fethullah Gülen'in 'Küstah, saygısız ve terbiyesiz adamlar' açıklaması da gündeme damgasını vurmuştu.
Ellerinde pankartlarla sokağa dökülenler Meral Okay'ı lanetlediler.
Ölüm tehditleri arttı.
Dizi ekibi ve dostlarının ısrarı üzerine Okay korumalar eşliğinde yaşamayı kabul etti.
Oysa başına bu işleri açacak kadar aktif bir siyasi duruşu da yoktu...
***
Ve Meral Okay geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti...
Önce; vasiyetinde yakılmak istediği iddia edildi.
Ki o resmi bir vasiyet falan da değildi.
Okay'la yapılan bir röportajda 'Ölünce nasıl bir cenazeniz olsun istersiniz?' sorusuna 'Ben toprağı değil denizi severim' gibi gayet doğal bir cevap gelmişti... Hem yakılmak istemesi bizi bir insana hakaret edecek, onun cenazesine saygı duymayacak hale nasıl getirebilirdi ki? Yakılması söz konusu olan bizim cesedimiz değildi. Yine solculuk meseleleri, yine dizi ve lanetlenmiş olması ve bildiğiniz o çirkin, o insanlık dışı manşetler gündeme geldi... Meral Okay tüm mal varlığını Aziz Nesin'in oğlu Ali Nesin'e ait olan Şirince'deki Matematik Köyü'ne vakfetmişti. Aman Tanrım, nasıl yapardı bunu, haydi lanetlerimizi tekrarlayalım 'Bu ülkenin yüzde 60'ı aptaldır diyen adamın oğluna bırakmış tüm paraları' diyelim... Bravo bize ve yüzde 60 tespitinin bile fazla olduğuna şüphe ettiren akıl ürünlerimize...
***
Ülkenin geçmişiyle, günahlarıyla hesaplaştığı günlerdeyiz. Darbeler tartışılıyor. Tüm darbeler yargılanıyor.
Sağı hedef alan, solu hedef alan ayırt edilmeden...
Bu hepimizi umutlandırıyor. Farklı görüşlere, farklı kimliklere, mezheplere, renklere, 'bizden farklı olan düşünceye' tahammül edemediğimiz için yapılan insanlık suçları bir bir masaya yatırılıyor. Geç de olsa hayatlarını, işlerini, ailelerini, vatanlarını kaybedenlerin hesapları soruluyor...
**
İade-i itibarlardan bahsediliyor... Hepsi geçmişimizi temizlemek için yapılıyor. Peki ya bugün?
Bugüne, bugün yapılanlara neden dur demiyoruz.
Meral Okay'ın senaryosunu yazdığı diziyi bir kesim 'hakaret' olarak algılarken diğer bir kesim ise 'Genç nesillere Osmanlı'yı sevdirdi' dedi... Hatta Osmanlı'ya mesafeli duran Beyaz Türkler, Muhteşem Yüzyıl'ın bağımlısı oldular, bunu inkar edebilir miyiz?
Keza tarihçilerin beğenmediği, sinirlendiği, birçok şeyin eksik ve hatalı yansıtıldığını söylediği bir dizidir Muhteşem Yüzyıl. Ama neticede sadece bir dizidir. Dünyanın her yerinde yapıldığı gibi, reyting kaygısıyla renklendirme taktiği kullanılan tarih dizilerinden biridir sadece...
Sırf 'işini' beğenmedik diye bir insanı linç etme hakkımız var mıdır? Sırf bizim görüşlerimize ters düştüğü için bir insanın hayatını riske atacak kadar düşman kazanmasına katkıda bulunmak hakkımız mıdır?
***
Lütfen biri bana şu soruların cevabını versin: Darbelerle yüzleşmemizin, darbecileri cezalandırmamızın sebebi farklı görüşleri yok etme alışkanlığımızdan kurtulmamız değil mi? Devlet eliyle, asker eliyle düşünceyi yok etmekle sivil linç arasında ne fark var? Bu zihniyetten kurtulmadıktan sonra darbelerle yüzleşsek kaç yazar?
|