Dış politikamız battı. Oysa, ne hayaller kuruluyordu. “Yeni Osmanlı” yaratılıyordu.
Yani, Türkiye artık hakimiyet bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini alacak.
Bölgesinde büyük devlet, sözü dinlenir devlet olacak.
Bu politikayı Ahmet Davutoğlu yürütüyordu.
O ne diyordu: “Komşularla sıfır problem.”
Önce sıfır problem ve onun sayesinde “yeni Osmanlı” olmak yani sözü dinlenir olmak.
Ama bunların hepsi boş çıktı.
Tersi oldu.
Türkiye’nin dış siyaseti iflas etti.
* * *
Suriye’yi ele alın, kısa bir süre önce Esad dostumuzdu,
Şam’da ortak kabine toplantısı bile yapılmıştı.
Ne oldu da şimdi Esad’ın ve Şam’ın düşmanı olduk.
Amerika ve İsrail mi istedi. İran böyle mi zayıflayacak? Yoksa?
Suriye’de çatışma çıkarsa, yani mezhep veya köken savaşı olursa, bu bize de intikal etmez mi, bulaşmaz mı?
Kuzey Irak’a girmeye karşı çıkan ve 1 Mart tezkeresini ret hatasını gösterenler şimdi nasıl oluyor da Suriye’ye müdahaleyi savunabiliyor, düşünebiliyor.
* * *
Amerika’nın Malatya’ya yerleştirdiği füzesavar sistemi İsrail’i korumak için değil mi?
Ankara’nın her istediğini reddeden, vapurunu işgal eden ve insanlarını öldürenler, özür bile dilemeyen büyükelçimizi aşağılayan İsrail değil mi? İsrail İran’a karşı korunacak ve onu koruyan sistem Türkiye’de olacak. Bu Ankara’nın zavallılığını göstermez mi?
İran’la yıllar boyu sınırımız değişmedi.
Sorun çıkmadı. Dost olduk ve bunu her şeye rağmen sürdürdük. Bu hükümet de yakın zamana kadar sürdürdü.
Petrol aldık, doğalgaz aldık. Sanayimizi ve ısınmamızı, araçlarımızın yürümesini İran’a bağladık.
Ama şimdi, yani son günlerde İran’la aramız bozuldu hatta tabir yerindeyse “düşman” olduk.
Aramız, İran’ın nükleer alanda gelişmesi üzerine bozuldu. Çünkü bu gelişmeyi ABD istemiyordu.
Ayrıca doğalgaz konusunda mahkemeliğiz.
İran, İstanbul toplantısını bile önce reddetti.
Başbakan’ın Tahran ziyareti hiç de beklendiği gibi parlak olmadı.
Hele sonraki demeçler.
Niye?
Yanlış dış politikamız yüzünden.
* * *
Ermenistan’la aramız düşmanca. Azerbaycan’la şöyle böyle, yani pamuk ipliğiyle bağlıyız. Kuzey Irak fırsat bulsa gözümüzü oyacak, altımızı zaten oyuyor, Bağdat da öyle. Güney Kıbrıs’la aramız bir türlü düzeltilemiyor. Biz İsrail’i, İsrail bizi yok farz ediyor. Yunanistan’la aramız malum, Menderes’le Karamanlis’ten sonra bir türlü samimi dost olamadık, bugün de. Bulgaristan Ankara için yok gibi.
Komşularımızla sıfır problem acaba bu mu?
İSTANBUL DEVRİMİ
Yıllardır yazıyoruz... Nihayet Başbakan Erdoğan el atınca İstanbul Belediye Başkanı da harekete geçti. Ama bizim temennimiz bu hareketin “acele” olması, lafta kalmaması.
Ne diyorduk? “Yayalar yolda, araçlar kaldırımlarda.”
Yollar park eden araçların işgali altında. Hele hele servis minibüsleri... Ve bunlara nedense(!) karışan yetkili yok. Olsa her yer onların park yeri olur muydu?
Belediye artık inşaatların alt katında garaj yapmayana ruhsat vermeyecek. Yani İstanbul’un kaldırımları ve yolları park yeri olmaktan kurtulacak.
Kanun ve yeni yönetmelik çıkıyor.
İnşallah bu rüşvetçilerin işine değil de halka yarar.
BETON AYAKLAR NEDEN FARKLI
Filyos Çayı’nda beton köprü çöktü, 15 kişi çaya düştü kayboldu, yani öldü. Beton köprü nasıl çöker, sorusu akla gelmez mi? Evet çöken bu köprüyü kim yaptıysa, bu soru yargı tarafından ona sorulmayacak mı?
Ve biz İstanbul’dayız. Beton üst geçitlerimiz var.
Her gün 15-20’sinin altından, üstünden geçiyoruz ve bu geçitlerin hepsinin beton ayaklarının başka başka biçimlerde yapıldığını görüyoruz. En sağlam ayak şekli hangisi ise o bütün geçitlerde kullanılamaz mı?
12 EYLÜL
Siyasiler de suçlu
12 Eylül’de siyasilerin de, politikacıların da günahı yok mu?
Var. Hem de çok. Darbeye davetiye çıkaran onlar. Ülkeyi idare edebilselerdi, uzlaşsalardı, acz göstermeselerdi darbe olur muydu?
Onlar acaba bu halleriyle ülkedeki kargaşayı, bölünmeyi, kanı durdurabilecekler miydi?
Ama şimdi meydanı boş buldular ve sıkılmadan konuşuyorlar.
Oysa siz değil miydiniz günde en az 20-25 kişinin ölümünü önleyemeyen, kanı bir türlü durduramayan.
Siz değil miydiniz aylarca bir cumhurbaşkanı seçemeyip, Türkiye’yi başsız bırakan.
Siz değil miydiniz polislerin 2’ye bölünmesine, Polder - Polbir gibi rakip kamplara ayrılmasına engel olamayan. Siz değil miydiniz öğretmenlerin 2’ye bölünüp ayrı derneklerde saf tutmasına seyirci kalan. Siz değil miydiniz gençleri ikiye bölen ve birbirlerine düşüren.
Ve üniversitelerin iç savaş alanı haline gelmesine yol açan.
Siz değil miydiniz memurların kamplara bölünmesine bön bön bakan. Daha da var.
Türkiye kargaşa içindeydi, kan gölüne dönüyordu.
Halk “ne olursa olsun, kim gelirse gelsin bu cinayetler, bu korku ve endişe bitsin bu kan dursun” dedi. O günlerdeki korkuyu, endişeyi bilmek, yaşamış olmak için bugün en az 50-55 yaşında olmak gerekir.
* * *
Bu sözler sakın darbeyi onaylıyormuşum gibi algılanmasın.
Benim sözüm darbeye davetiye çıkaran beceriksiz siyasitçilere.
Tabii ki darbe süresince haksızlık yapanlar, işkenceciler bunu ödemeli, cezalarını çekmeli...
Darbelere, darbecilere “hayır” ama darbeleri davet eden siyasetçilere de “hayır”. Siyasiler ülkeyi darbeye muhtaç ettikleri için yüzleri kızarmalı.
* * *
12 Eylül Anayasası’na halkın “korku”yla yüzde 92 destek verdiği iddiası da doğru değil.
Halkın büyük çoğunluğu, artık çocukları, yakınları ve kendileri için ölüm tehlikesi kalktığından, yani can güvenlikleri sağlandığı için, darbecilere olumlu oy verdi. Bu inkar edilebilir mi? Bunu doğrulayan 12 Eylül’den sonraki durum.
Halk ölüm tehlikesi ve kan akma dönemi geçince, 1983 seçiminde oyunu darbe yapanların işaret ettiği partiye vermedi ve sivil idareye, demokrasiye geçiş adımı attı.
* * *
Bu dönemi objektif bir şekilde ortaya dökelim. Ve o günkü şartları unutmayalım.
Ve o günleri bilenler konuşsun.
ABD VE
Büyük Kürdistan
1 Mart tezkeresi Meclis’te o gün reddedildi de bugün ne oldu?
Kuzey Irak Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani Beyaz Saray’da devlet başkanı protokolü ile ağırlandı. Başkan Obama, Başkan Yardımcısı Biden, Dışişleri Bakanı Clinton, Savunma Bakanı Panetta... ABD yönetimi Washington’u ziyaret eden Barzani ile görüşmek için adeta kuyruğa girdi.
Oysa Barzani daha geçen gün tekrarlamıştı, “Yakın gelecekte büyük Kürdistan’ı kuracağız”. ABD’deki görüşmede de adeta ABD tarafından bu onanıyor. Obama-Barzani görüşmesinde, Amerika Birleşik Devletleri, Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin Kürt halkıyla yakın ve tarihi ilişkilerine olan bağlılığını yeniden teyit ettiğini de açıklıyor. Nereden nereye geldik, değil mi? “1 Mart tezkeresi”nin reddini alkışlayanlar acaba ne der?
|