Annenin çocuğuna, çocuğun annesine duyduğu sevgi hiçbir tanıma sığmaz. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın annesine ne kadar düşkün olduğunu, onu kaybettiğinde gördük. Gözyaşları içinde uğurlamıştı. Her fırsat bulduğunda mezarını ziyaret ediyor ve yine gözyaşı döküyor. Geçtiğimiz günlerde kendisine hediye edilen annesinin portresini de büyük bir sevgiyle okşamış; “Ben annemin ayaklarının altını öperdim” demişti.
Haberal yasası
Silivri’de tutuklu olan Prof. Dr. Mehmet Haberal da annesine ve babasına olan düşkünlüğüyle biliniyor. Babasının cenazesine tutuklu olduğu için katılamamıştı. Annesi de ağır hastaydı.
Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan’ı ziyaretinde bu konuyu açmış ve tutuklu ve hükümlülerin çok ağır hasta birinci derece akrabalarını ziyaret etmelerine olanak sağlayan bir yasa çıkarılmasını önermişti.
Başbakan Erdoğan da bu öneriye sıcak bakmış ve Meclis’e bir yasa düzenlemesi sevk edilmişti. Bu öneri, Meclis’te komisyondan da geçti ama bir türlü Genel Kurul’a gelmedi ve yasalaşmadı.
Birinci derece yakınını kaybeden tutuklu ve hükümlülerin cenazeye katılmalarına olanak tanıyan yasa ise çıkmıştı.
Prof. Dr. Haberal, şimdi bu yasa gereğince Zonguldak’ta annesinin cenazesine katılabilecek. Hasta ziyaretine olanak tanıyan düzenleme yasalaşmış olsaydı, annesini ölüm döşeğinde de olsa ziyaret edebilecek, vedalaşabilecekti.
Haberal Hoca, annesini göremedi ama umarım bu düzenleme yasalaşır ve bundan sonra tutuklu ve hükümlüler, ağır hasta olan annelerini, babalarını, çocuklarını görebilirler.
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in vereceği “Yerel Yönetimler” konferansı için dün Başkent Üniversitesi’nde verilen öğle yemeğinde de hüzünlü sohbetin konusu Heberal’ın, annesi Medine Haberal’a veda edememiş olması ve ünlü senarist, oyuncu Meral Okay’ın yaşamını yitirmesiydi. Medine Haberal ve Meral Okay’a Allah’tan rahmet, ailelerine ve dostlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Büyükerşen modeli
Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in üretkenliği ve yaratıcılığı, kurup büyüttüğü üniversiteden de, örnek bir kent haline getirdiği Eskişehir’in bugünkü halinden de belli.
Büyükerşen Hoca, üniversitede gösterdiği başarıyı, belediye başkanı olarak da gösterdi.
Bugün birçok belediye borç batağı altındayken, Eskişehir’in dış kredilerini gününden önce ödediğini ve hiçbir kuruluşa bir kuruş borcu olmadığını söyledi Yılmaz Hoca...
“Bunu nasıl başardınız” sorusuna ise, “Kendin pişir kendin ye modeliyle” diye yanıt verdi.
Modeli şöyle anlattı:
“Belediyeleri borç batağına, iflasa sürükleyen temel nedenlerden biri hizmeti üretmek yerine paralı bir şekilde satın almasından kaynaklanır. Ben, belediye başkanı olunca önce bu sistemi değiştirdim. Örneğin kente 1-1,5 metre çapında büyük beton künkler döşeyeceğiz. Baktım nasıl yapılıyor bu iş. Künkler çok uzak bir yerden geliyor. Bir TIR, ancak 8 künk taşıyor. Beton boruyu üreten firma yükleyinceye kadar bir KDV alıyor, nakliye firması Eskişehir’e varınca üzerine KDV koyuyor, üstlenici firma döşerken bir KDV daha; bana 100 liraya mal olacak iş, 500 liraya mal oluyor. Ben, bu sistemi değiştirdim. Bir hesap yaptık, eğer künkleri biz Eskişehir’de üretir, döşersek birim başına 400 lira tasarruf ediyoruz. Bir beton fabrikası kurdurdum ve üretime başladım. Bunu birçok hizmet için yaptık. Eğer yeterince zengin değilseniz her şeyi fahiş fiyatla piyasadan almak yerine üretmek en doğru yoldur. Hem hizmeti ucuza görüyorsunuz hem de küçümsenmeyecek bir istihdam yaratıyorsunuz. Bizim borcumuz yoksa, bu sistem nedeniyle yok.”
Özerk yerel yönetimler
Büyükerşen Hoca’ya, BDP’nin gündemde tuttuğu özerklik talebini de sordum. Büyükerşen Hoca, belediyelerin daha iyi hizmet vermesi için kaynak yaratma özerkliği ile BDP’nin istediği özerkliğin çok farklı olduğunu vurguladı. Bütün belediyeler için şu öneriyi getirdi:
“Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, kaynak yaratma ve onu somut projeye harcama yetkisiyle sağlanır. Ben, Ankara’ya böyle bir model önerdim ama kabul edilmiyor. Benim modelim şu: Bir kere proje halkın onayına sunulmalı. Denilmeli ki, biz belediye olarak şöyle bir altyapı projesini hayata geçirmek istiyoruz. Bu tramvay olabilir, metro olabilir, çöp öğütme fabrikası olabilir, akla gelebilecek her türlü belediye hizmeti olabilir. Bu proje, halkın oyuna sunulurken, kaynağı için de örneğin o kent için KDV oranı yarım veya bir puan artırılacak denilir. Belediyeye bu yetki verilir. Artış gelecek kaynak da o belediyeye tahsis edilir ve halktan onayını aldığı projeye harcanıp harcanmadığı denetlenir. Böyle bir imkân olsa bütün belediyeler kimseye borçlanmadan bütün hizmetleri görebilirler. Ben, mali özerklikten bunu anlarım; kentte kaynak yaratmak ve yatırıma dönüştürme yetkisi.”
|