Başbakan’dan sonra Cumhurbaşkanı da Harp Akademiler Komutanlığı’na gitti, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “kurmay subay”larına, hemen güneyimizde bir savaşın “kaçınılmaz”lığını vurguladı, “savaşa hazır” olun çağrısında bulundu.
Bir ülke savaşa böyle mi girer?! Örneğin: Kıbrıs Barış Hareketi öncesinde Başbakan rahmetli Bülent Ecevit ve gene o yılların Cumhurbaşkanı rahmetli Fahri Korutürk, Harp Akademi Komutanlığı’na ya da Genelkurmay Başkanlığı karargahına gidip askerlere çıkartmanın kaçınılmazını vurguladıktan sonra “Savaşa hazır olun” diye mi seslendiler?!. Hayır…
Demokratik Parlamenter Sistem’le yönetilen ülkelerde, yürütme yani iktidar, yasamadan yani Parlamento’dan aldığı izin ve yetkiyle emri altındaki askeri harekete geçirir, cepheye gönderir. Asker de gider savaşır. Yenilir veya kazanır… O ayrı konu…
Bu defa neden böyle olmadı, Harp Akademileri Komutanlığı’na gidildi, durum anlatıldı ve “savaşa hazır” olunması istendi?! Türkiye yoksa Demokratik Parlamenter Sistem’le yönetilen ülke değil mi?! Ya da… 1 – Askerden yana bir sıkıntı mı var? Yani askerler, savaşmak mı istemiyor, savaşa mı karşı? 2 – Yoksa “sivil irade” hala “askeri vesayet” altında mı?!
Hangisi olduğunu bilmiyorum ama “bir şey olduğu” kesin ve yadsınamaz!..
…
Dünya lideri Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” anlayışı üzerine oturtulmuş dış siyasadan sapılırsa, işbirliği içine girilen emperyalistlerin dümen suyuna kapılma sonucu, bunca yıl sıfır sorun yaşanan komşu ülkelerle birer birer “kapışma” noktasına gelmek kaçınılmazdır!
Aynısını, 1919 yıllarının Yunan krallığı ve Yunan krallığının hükümeti yaptı. O yılların dünya jandarması İngiltere’nin “dürtü”sü sonucu, Yunan krallığı ve hükümeti, işbirliği içindeki emperyalistlerden aldıkları, alacakları parasal yardımlar uğruna, askerini Anadolu’ya saldı! Saldı da ne oldu? Binlerce yitik verdiler, maddi, manevi çöküntüye uğradılar, Akdeniz’e dökülmekten kurtulamadılar. Yani… Geldiler, yenildiler gittiler.
Burada bir acı gerçek daha var: Askeri üstünlüklerine, araç gereç donanımlarına ve güçlerine güvenerek, “Türkleri çok kolay yeneriz. Savaşı bir iki gün içinde zaferle bitiririz” diyen Yunan generalleri, kendi öz halkının, Türklerle savaşı istemediklerini, savaşa karşı çıktıklarını bilmezden, görmezden, duymazdan geldiler.
Sivil irade, sivil iradenin emrindeki askerler içtenlikle isteseler de, eğer halk istemiyor, karşı çıkıyor, “Emperyalist amaçlı savaşa ve savaşlara hayır” diyorsa, “yenilgi” kaçınılmazdır.
….
O yıllarda Yunan halkı, emperyalist İngiltere’nin bölgesel çıkarları uğruna çocuklarının, komşu ülke Türkiye topraklarına girip oralarda savaşmasına karşı duruş sergilemiştir!
Aradan 90 küsur yıl geçmesine karşın, benzerliğin böylesine hayret edilir!..
AKP iktidarı, işbirliği içinde olduğu günümüzün dünya jandarması ABD’nin bölgesel emperyalist çıkarları uğruna, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu kurulalı barış, kardeşlik içinde yaşadığı komşu ülkelerle kavga eder noktasına geldi, getirildi! Öyle ki… Suriye ile savaş, an meselesi!.. Arkasından “İran Savaşı” patlak verirse şaşmayalım.
Hatiplik gücü ile halkı etkileyen AKP’nin ve AKP iktidarının başı Başbakan’ın, siyasi yaşamı boyunca tek başaramadığı, halkı yanına çekemediği, Türkiye’nin, Suriye ile savaşımasıdır!
Suriye ile savaşın gereksizliğine inanan komutanlar, haklı karşı duruşlarının sonucunu alabilirler mi, yani Başbakan’ın çok iştahlı olduğu ufuktaki “Türk-Suriye Savaşı”nı engelleyebilirler mi?.. Eğer başarırlarsa, bölge ve dünya barışına unutulmaz hizmet etmiş, tarihe geçecek çok büyük iş yapmış olurlar! Başaramazlarsa!..
….
Türk halkı, Başbakan’ın “Suriye’de milyonlarca insan, en temel ihtiyaç maddelerinden yoksun ve insani yardım beklerken, Suriye halkı göç ederken, Suriye halkı her gün ölürken, eli kolu bağlı beklemek, zulme ortak olmak demektir. Boğazları kesilerek öldürülen Suriyeliler var şu anda Suriye’de…” biçimindeki sözlerini ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın kendi halkına zulüm ettiğini sıkça söylemesini inandırıcı bulmuyor, “Irak’ta, Amerikalılar milyonlarca Müslüman’ı katlederken, Başbakan neredeydi, neden şimdiki gibi gürül gürül gürlemiyordu? Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, halkına karşı katliam yaparken, Başbakan neden sessizdi ve neden böyle bir katili sarılıp öptü, ağırladı?..” diye soruyor.
Bu sorular, Başbakan’la halkı ayrı düşürüyor. Ve Başbakan bu soruların yanıtı veremiyor! Veremez de! Çünkü… Soruların her biri öylesi içerik içeriyor ki!.. Başbakan ne anlatırsa anlatsın, halk burun kıvırır...
….
Neden yapılmaz, kestiremiyorum. Ama… Bir kamuoyu araştırması yapılırsa, görülecektir ki, yüzde 95’lerde Türk halk, Suriye, arkasından İran’la savaşa şiddetle karşıdır ve böyle bir savaşın arkasında yer almamaktadır, almayacaktır!..
Halkın bu saygın duruşuna karşın, emperyalist ABD istiyor diye, Suriye ve İran’la savaşmak, AKP’ye pahalıya mal olacak, güzel Türkiye’mize de çok ciddi “itibar” yitirtecek!
Vatan için, halk için, özgürlük ve bağımsızlık için, inanç için kendisinin ve çocuklarının şehit olmasına asla içi sızlamayacak halkımız, bir zamanlar bizi yok etmeye yeltenen emperyalistler ve emperyalistlerin çıkarları uğruna, bir evladının bununun kanamasına deli divana olur, dünyayı sarsar, AKP’yi, AKP iktidarına yerle bir eder!..
Suriye halkı ise emperyalist saldırıya karşı bilinçli birlik, beraberlik ve direniş içindedir, askerinin, siyasi iradenin arkasındadır!
Suriye halkı bana, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızdaki “atalarımızı” anımsatıyor! Yunan askerini Akdeniz’e döktüğümüz gibi, askerimizi Akdeniz’e kadar kovalayabilecekleri ve Akdeniz’e dökebilecekleri olasılığını düşünüyor! Dilerim böyle bir olay yaşanmaz ve kâbusumuz olmaz!..
….
AKP iktidarı eliyle “dış siyasa”mızda geldiğimiz noktaya, lütfen bakar mısınız?!: “Türkiye, emperyalizmin taşeronu!...” Aman Allah’ım!..
Burada, zorunlu bir düzeltmede bulunacağım: Emperyalizmin taşeronu Türkiye değildir, ne acı ve ne yazık ki, Türkiye’deki AKP iktidarıdır!
AKP iktidarının dış siyasasını en güzel anlatan “Türkiye, emperyalizmin taşeronu” sözü, “kıytırık” demekten kendimi alamayacağım, “İran”ın Kamutay (Meclis) Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanvekili Muhammed Kevseri söylemiş!
90 küsur yıl önce aynı söz, emperyalist İngiltere’nin dürtüsü ile askerini 15 Mayıs 1919’da İzmir’den Anadolu’ya salan, 9 Eylül 1922’de ise gene İzmir’den Anadolu’dan kaçarak çıkmak zorunda kalan askerleriyle Ege Denizi’nde buluşan, özlem gideren (!) Yunan krallığı ve Yunan krallığının hükümeti için söylenirdi!..
İçimize hançer gibi saplanan bu benzerlik!..
Bu, ne yaman kin, bu ne yaman intikam, bu ne yaman intikam almakdır!.. Gel de katlan!.. Gel de kinlenme!.. Gel de!..
|